Toplumsal barışa ve yaşama kültürüne duyduğumuz ihtiyaç her geçen gün daha da artıyor. Ülkenin girdiği ekonomik krizin her ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da, toplumun her kesiminde yaptığı yıkım içimizi acıtıyor. Var olan ekonomik krizin adını ne koyarsanız koyun ne kadar ötelerseniz öteleyin, üretimi artırıcı önlem ve reformları yapmadığınız müddetçe ülkeyi düştüğü bu kriz ortamından çıkaramazsınız. Yoksulluğu derinleştiren faturayı kamuda ve toplumda önlemenin yolu bilimin ve aklın gereklerini uygulamaktan geçer.
Seçimin yarattığı belirsizliği geride bıraktık. Şimdi ekonominin ülke üzerinde ve toplumda yarattığı tahribatı çözmenin önlem almanın zamanıdır. Yaşayarak göreceğimiz öngörünün bittiği bir döneme girdik. Türkiye ekonomisinde krizin ne kadar derinleştiği, yarattığı tahribatın nereye kadar vardığını hep birlikte göreceğiz. Ekonominin seyrini kamu yatırımları belirleyecek. Ekonomideki sert düşüşün önüne kamuda yapılacak yatırımların belirleyici olacağı öngörülüyor. Yaşadığımız bu krizde seçimde kamu kaynaklarından yapılan harcamaların baş rolü oynadığı görülmektedir.
Seçim öncesi Merkez Bankasının iktidara aktardığı 30 milyar seçim döneminde kullanıldığı dillendirilmektedir. Ülke finansal açıdan zorluk yaşamaktadır. Hesapsız kitapsız yapılan israfa dayalı harcamalar ülkeyi zora sokmuştur. Ülke finansal zorluk yaşamaktadır. İngiltere’de Swap değerleri 400’e çıkmıştır. MODYS yaptığı açıklamada MB’nin döviz rezervlerindeki düşüşünün, Türkiye’nin kredi notu açısından olumsuz yönde olduğunu belirtirken, Türk lirasını desteklemek açısından yapılan müdahalenin Merkez Bankası’nın bağımsızlığına gölge düşürdüğünü şeffaflığının soru işaretleri yarattığını vurgulamıştır.
İş dünyası ise bu kriz ortamında çıkılarak ekonominin planlı bir üretime dayalı reformlara başlanılmasını artık seçim sürecinin geride kalması gerektiğini vurgulamaktadır. Artık yerel seçimler arkada kalmıştır kazanan da kaybedende belirlenmiştir. Her kesim sonuca rıza göstermelidir. Hukuk-guguk diyerek yaygara etmenin ne topluma ne de ülkeye yararı yoktur. Bir an önce kolları sıvayarak demokrasinin ve ülkenin geleceği için uzlaşarak birleşerek çözümlere odaklanılmalıdır. Ülkeyi kutuplaştırarak daha fazla germek ve yormak istenmeyen sürtüşmeleri çatışmaları da beraberinde getirecektir.
Siyasi muktedirlerin bundan sonraki demeçlerinde daha demokratik daha saygın ve daha sevgi dolu bir dil kullanmalarının hem kendilerine hem de toplumdaki gidişe çözüm olacağı öngörümüzdür. Seçimde yaşanan siyasi muktedirlerin diline vuran erozyon kin-nefret ve hakaret dilidir. Topluma rol model olacak lider konumundaki siyasilerin kullandığı dilin toplumdaki yansıması da benzeri olacaktır. Bu dilimize de toplumumuza da ihanettir.
İktidara geldiklerinde ileri demokrasi diye tutturanlar kullandıkları dil ve tutumlarıyla demokraside ki siyasi saygınlığı da yaralamışlardır. Bu dilin piyasa da ki yansıması da mutfağı etkilemiştir. Mutfakta ki yangına, ekonominin tökezlemesine üretimin durmasına kadar uzanır.Seçim öncesi kurulan tanzim satış çadırları, bankalara faiz indirimi yaptırımları, ÖTV indirimi gibi kampanyalara rağmen TÜFE martta aylık %1.03 artışla %19.71 oranına yükselmiş ekonomiye canlılık getirememiştir.Seçim öncesi kurulan tanzim çadırlarının sökülmesi, amacın halkın daha ucuza ihtiyaçlarını temini için değil,seçime kadar vatandaşın gözünü boyamanın bir göstergesi olmuştur.
Hukukun ve demokrasinin güvenilirliği sağlanmadıkça, tarım-sanayi-teknoloji gibi alanlarda planlı bir yatırım olmadıkça, alınan günlük tedbirler ekonomiye çözüm getirmeyecektir. Her ne kadar eğitim-hukuk-ahlak iktisadi sistemlerin alt yapısını oluştursa da yaşanan yapısal bozukluğun nasıl bir sonuç doğurduğunu belirleyip görmek gerekir ki yapılacak reformların yaşanan sonuçları değiştirip değiştirmeyeceği ortaya konabilsin. Seçim bitmiştir. Kırılganlıklar ve kullanılan tehdit dili geride bırakılmalıdır. Şimdi sorunların uygarca ve uzlaşmacı bir dille çözümlenmesinin zamanıdır.