Kendisi tamamlanalı on gün oldu bitirilmek istenmiyor nedense. Her gün yeni bir bahane ile devletin imkanlarını kullanarak yeni planlarla sahne alıyorlar. Kendilerini “hak arama, haklıyı ortaya çıkarma savaşçısı” olarak takdim edip gülünç oluyorlar. Şimdi gelinen son nokta 51 sandık sayılsın kararıdır. Etrafta bu sandık torbalarına dışarıdan oy atılacağı” söylentisi ne kadar vahim bir durum. Başkasının itirazlarına hayır deyip, devlet erkini elinde bulunduranların bahane sayılacak sebeple itirazlarını işleme koymak demokrasinin ne kadar ayıplı bir iş olduğunu ortaya koymaktadır. Demokrasi hususunda çok makaleler yazdım. Batının kendisi için diktiği bu elbiseyi orasından burasından çekiştirip “alın size de bir demokrasi yönetimi” diye takdim ettikleri şeyin demokrasi olmadığını yazdım. Hatta bu demokrasinin kullanım kılavuzunu da yanında veriyorlardı. Bir de bu demokrasinin kollayıcıları gözeticileri vardı. Sık sık ihtilal yapar adına da “demokrasimizi kollama ve koruma” görevini yaptıklarını ileri sürerek millete zulmederlerdi. İşte yaşananlar da bu ayıplı idarenin bir başka ayıbını ortaya koymaktadır. İngiltere krallıkla idare edilir adı demokrasi olur. Başkalarına dayatma vesilesi olur.
Son yaşananlar gösteriyor ki yerelde ayağını yere basamayanlar merkezi idarede başarılı olamazlar. Uçan kuş misali gerçeklerden uzak bir merkezi yönetim elbette bir gün sonra yok olmaya mahkum olacaktır. Yerelde kendisine konuşma imkanı hazırlamayan, kendisini o şehre davet edip halkla buluşturacak bir yerel gücü olmayanlar yok olmaya mahkumdurlar.
Bu seçimde kim kazanmıştır? Siyasi parti temsilcilerine bakarsanız, kaybeden yok kazanan herkes. Doğru kazanmak demek illa ki şu kadar il bu kadar ilçe belediyesini kazanmak değil bir belde de olsa kazandıysanız başarılısınız demektir. Böyle bir mantık olamaz. Bir siyasi partinin bakanlık yapmış beceriksizlikle altı ay sonra görevden alınmış merkez yöneticisi, siyasilerin ne kadar düzgün adam (!) olduklarını ne kadar dürüst insanlar olduklarını, vatan ve millet için kendilerini feda ettiklerini canlı yayında anlatırken orada bulunanlarca yüzüne tükürmüştük. Bir söz vardır felsefeciler için söylenmiş eski bir söz “KÜLLÜ FEYLESOFUN KEZZABUN” diye. Yani “bütün felsefeciler filozoflar yalancıdır” manasına gelir. Ben bunu orada “küllü siyasiyyun kezzabun” diye değiştirdim. Yani “bütün siyasiler yalancıdır” manasına söyledim. Bu günkü yaşananlara bakınca nasıl da cuk oturuyor yerine. Herkes başarılı. Hatta “tarihi bir zafer” kazanmışlar (!) Bu kadar yalan ve bu kadar aymazlık karşısında insanın “bunlar köle” diyesi geliyor.
Bu seçimin kazananı kim kaybedeni kim? Başta cumhur ittifakıdır kaybeden. Sonra da millet ittifakının küçük ortaklarıdır. Cumhur ittifakı kaybetmiştir. Altı büyük şehir hele hele Ankara İstanbul, Antalya, Adana, Mersin gibi büyük şehirleri kaybedip “elimizde 15 tane büyükşehir var” demek kabullenememenin diğer adıdır. Bu da göstermektedir ki bu ittifaklar tutmamıştır. Tabanda o kadar ayrılık sebebi olan mesele var ki zaten birlik olmak eşyanın tabiatına aykırıdır. Millet ittifakında da küçükler kaybetmiştir. Çünkü büyük ortağın taraftarı o kadar katı o kadar millet düşmanı ki bir olmak kağıt üzerinde de olsa kabullenmediler. Yüzü maskeli polis taşlayan bir büyükşehir il başkanı olan partiden nasıl millet ittifakı çıkabilir? Kendi partisinin gösterdiği adaya tepki olarak sosyal medya üzerinden istifa edip tekrar geri alan bir başkanı olan partiyle nasıl ittifak olabilir? O aday ki dini yönünün kuvvetli olduğunu Yeni Zelanda katliamından sonra okuduğu “Yasin” ile ortaya koyarak göstermiştir. İşte o okuma bazılarının elinden o silahı almış ve sahibine büyük güç kazandırmıştır. Zaten bölücülerin yetmişlerde Ecevit’in “Halklara özgürlük” sloganıyla ayarttığı oylarını alarak tarihteki en yüksek oyu aldığı günler bu gün tekerrür etmiştir. Değişen yok. Ama diğer milliyetçiler kaybetmiştir. Yirmi iki ilçe almak başarı değildir. Yeni olmak bu kadarının bile başarı olduğunu söyletmez. Çünkü bu arkadaşlar başlarındaki hanımın Doğan medya tarafından şişirilmesi sonucu iktidara yürüme hayaliyle piyasaya çıkmıştı. Buna razı olmak resmen çamura yatmaktır. Zaten zamanla yok olmaya devam edecek veya aklını başına alıp tek başına fikirlerini ağzının dolusunca konuşarak hedefe varacaktır. Tayyip beyin en çok puan topladığı konuşmaları “solun cibilliyeti”ni sorguladığı konuşmalarıdır. Çünkü bunlar millete düşman, devlete hasım insanlardır. Pek çoğu soyadı kanunuyla Türkleşen dönmelerdir. Zaten Atatürk’ün işaret ettiği harici ve dahili düşmanlar bellidir.
Cemaatler, dini guruplar siyasetten uzaklaştırılmalıdır. Siyasiler bunlara karşı tavır almalıdır. Onlara verilen hibe bağış destek yardım adı ne olursa olsun devlet tarafından kamu tarafından ortak malların tespit edilerek FETÖ de olduğu gibi ellerinden alınmalıdır. Tayinler onların inisiyatifi ile yapılmamalıdır. Bakanlıkların bunlar tarafından parsellenmesine göz yumulmamalıdır. Bunlar şekil değiştiren kılık değiştiren FETÖ olarak en yakınlarınızda en mahrem noktalarda görev yapmaya devam etmektedirler. Nasıl ki tekke ve zaviyeler kapatılarak kendi işini manevi zenginlik işini yapmaya yönlendirilmişlerse yine aynı noktaya geldiğimiz unutulmamalıdır.
Yarınki yazımda şehir şehir yorumlayacağım. Kim kime hangi şehirde aynı ittifakta olmalarına rağmen destek vermiş/vermemiş ifade edeceğim. Özellikle yakından tanıdığım bazı şehirlerdeki seçmen tercihinin ne olduğunu açıklayacağım.