Gerdanlık kelimesi en çok da gelin kızları heyecanlandırır. İçerisinde en küçüğünden yani çeyreğinden beşibiryerdesine kadar sayıları farklı olmakla beraber bir sıra altından müteşekkil bir zenginliktir o. Yani gerdanlığı olan gelin kendisini hem zengin hem de değerli hisseder. Yani her gelin kızın rüyasıdır gerdanlık. Peki şehirlerin gerdanlığı ne anlama gelir?
Şehrin gerdanlığı o şehrin zenginliği, en değerli varlığıdır. Yani onun bulunduğu şehir değerlidir. Gerdanlık şimdilerde yerini “set”e bıraksa da gerdanlık kadar zenginliği ifade etmez. Zamanın maddi imkanları ile izahı da mümkün değildir. Şehirlerin eskiden kalma gerdanlıkları ise hala değerini korumaktadır. Bu bir medrese olur, bir meydan olur, bir konak olur, bir han veya kervansaray olur, saat kulesi olur. Her eski şehirde bunlara rastlamak mümkündür. Kayseri’de Hunat Camii ve etrafı bir güzel gerdanlık olarak hala yaşamaktadır. Konya’da Mevlana Meydanı, Çifte Minare, Alaattin Tepesi birer gerdanlık olarak şehrin önemli bir gerdanlığıdır. Konya denilince aklıma gelen bir de “battı çıktı”sı vardır. Şimdilerde çokça görülen, özellikle de Ankara’da çok bulunan adına “alt geçit “denilen yapılar. Bundan kırk yıl önce Konya’da var olan battı çıktı ad değiştirerek şimdiler her şehirde vardır. Kırşehir’de Cacabey Medresesi, Ahi Evran Camii, Kale birer gerdanlıktır. Değer katar, eskiyi yeniyle buluşturur. Kastamonu’daki Nasrullah Camii ve Külliyesi de buranın değerli olduğu kadar korunması gereken gerdanlığıdır. Eski altınların değerli oluşu gibi de değerlidir. Bu yapılar mutlaka korunmalıdır. Aksi takdirde gerdanlığını kaybeden gelin konumuna düşeriz.
Yeni şehircilikte ise reklamlarda çokça rastladığımız ”cadde” gibi “havuzlu bahçe” gibi adlarla anılan yapılara rastlıyoruz. Bunu bir eskiye özlem olarak da düşünebilirsiniz. Elbette “set” kavramı nasıl gerdanlığın anlamına ve değerine uzak ise yeni cadde ve diğer donatılar da yapmacık basit ve heyecan uyandırmayan yapılardır. Eskiye özenti, eskiyi çağrıştıran her şey işte o gerdanlığın değeri sebebiyledir. Yeni şehircilik anlayışı eğlence ve bilinmeme esasına göre dizayn edildiği için her türlü eğlence mekanı, sosyal donatı, havuzu varken kütüphanesi olanı işitmedik. Kütüphanenin de bulunması zorunlu kılınmalıdır.
Pek çok şehrimizde ulu camiler vardır. Bunların Selçuklu ve daha sonra Osmanlı dönemine ait oldukları malumdur. Menderes zamanında da bu ulu camilerin yeniden inşası ve yaşatılması programa alınmıştı. Ama uygulanamadı. Ulu cami malumdur çok büyük cami manasında değildir. Daha önceki külliyeler büyük ve toplu yapı sistemleriydi ancak ulu camiler dört duvardan ibaret bir yapıdır. Lakin ulu camilerin ortak tarafı ise en merkezi yerde olmaları, gerek sosyal hayatın gerek ticari hayatın bu camiler etrafındaki mekanlarda şekillenir olmasındandır. Ankara’da yeni yapılan itfaiye meydanındaki cami eskilerin ifadesiyle bir ulu cami vasfındadır. Bu tür yapılar çoğaltılmalıdır. Her şehrin merkezi yerlerine aynen İtfaiye meydanında olduğu gibi ulu cami kurulacak mekanlar arsalar temin edilmelidir. Gelecek nesillere kalacak olan bir modern “takı seti” olarak yaşayacaktır. Çorum Ulu Camii’nin etrafında ticarethaneler, kahvehaneler, merkezi oldu için ilanların kolayca işitildiği mekanlar olarak sosyal hayatın hareketli merkezlerinden birisidir. Şimdilerde bunun AVM ve şehir dışına yapılan camilere kayması şehrin kayıplarındandır. Ankara’nın en kalabalık en modern ve hareketli merkezi olan Kızılay meydanında harçlığı az olan AVM’ye gidemeyen üniversite öğrencilerinden başkası yoktur. Çünkü kalabalık şehrin dışına kaçmıştır.
Şehrin diğer öneli mekanlarından biri diğeri de çeşmelerdir. Yani gerdanlığı tamamlayan parçalardan bir diğeridir. Bunlar hem “sadaka-i cariye” olsun diye yapılmış veya yaptırılmış hem de ihtiyaçların kurtlar kuşlar kansın diye yaptırılmıştır. Bunları her ne sebeple olursa olsun yıktıranların bilmesi gereken bir önemli hususu da o çeşmeyi yaptıran hayır sahibinin bu “Sadaka-i Cariye”den mahrum bırakacağı için vebali vardır. İstanbul’da Üçüncü Ahmet Çeşmesi bunlardan birisidir. Konya’da Çite Minare’nin önünden geçen yolun genişletme çalışması sırasında 1960 yılının ihtilalin paşası hem de belediye başkanı olan Fahrettin Altay Paşa çeşmeyi yıktırmıştır. Çok yalvarılmasına rağmen yıktırılmıştır. Kırşehir’de Bekir Kadı çeşmesi, Emine Kadın çeşmesi de hala hizmete devam etmektedir. Bunların eski yapı stiline uygun olarak onarılmalıdır. Yeni yapılacak olan meydan çeşmeleri de eskisi gibi modern mimarinin izlerini taşıyan bakınca bir boru ile bir betondan ibaret olmayan, göze hoş gelen yapılar şeklinde inşa edilmelidir. Çünkü ileride bunlar da bu gün olduğu gibi şehrin gerdanlığı olacak aranan adrese bilinen mekanlar olacaktır.
Bir başka gerdanlığın tamamlayıcısı ise saat kuleleridir. Zamanı öğrenmenin yanından buluşma yeri, adres sorma yeri, işçilerin iş bekleme yeri, ayak üstü sohbet etme mekanı, uzun ve güzel bir yapı sitiliyle yapıldığı için göze hoş gelen gelin parmağı gibi zarif yapılardır. Çorum’un saat kulesini bilmeyen yoktur. Burayı adres gösteren, randevu veren hatta hatıra fotoğrafı çektiren insan o kadar çoktur ki… Saat kulesi yapımına Ankara’da her meydana her kalabalık insanın bulunduğu yere güzel bir üslupla saat kuleleri inşa edildi. Güzel de oldu. Bir Çorum saat kulesi kadar olmasa da çağa uygun bir yapı olarak karşımızdadır.
Şehrin gerdanlığını tamamlayan diğer unsurları da bir başka makalemde izah etmeye çalışacağım. Konaklar, gerek hükümet konağı gerek ağalar konağı gerekse devlet ricalinin ağırlandığı beyler konağı… gibi yapıları anlatacağız. Birer zenginlik abidesi olan konakların köylerdeki karşılığı olan iki katlı, çatal kapılı, yüksek duvarla çevrilmiş avlusu olan konaklar. Sahibinin ismiyle anılan konaklar…