Selamlaşma adabı

Süleyman Göksu

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar ki:

‘Binekli olan, yaya yürüyene selâm verir. Bir topluluktan birisi selâm verince, diğerlerine de kâfi gelir.’

Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm vermenin sünnet oluşu, muhtelif hadisi şeriflerle sabittir. Almanın farz oluşu ise, ‘Size bir selâm verildiğinde, siz ondan daha güzeli ile (alın) selâmlayın. Yahut onu, aynen o selâmla karşılayın’ (S. Nisâ, 86) mealindeki ayeti-i kerime ile sabittir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet olunan bir hadisi şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: ‘Selâmı küçük büyüğe, binekli olan yürüyene, yürüyen oturana ve az olan kalabalık olana verir.’

Amru’bnü Atâ (r.a.)’nın oğlu Muhammed (rh.) anlatıyor:

‘Abdullah ibnü Abbas (r.anhümâ)’ın yanında oturuyordum. Onun huzuruna Yemen halkından bir adam girdi ve ‘es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh’ diyerek selâm verdi. Sonra bir şeyler daha ilâve etti. O zamanlar gözleri âmâ olan İbnü Abbas (r.a.):

‘Bu kim? diye sordu. Oradakiler:

‘Bu sana gelen bir Yemenlidir, diye onu kendisine tanıttılar. Bunun üzerine İbnü Abbas (r.a.):

‘Selâm, bereketle tamamlanır, buyurdu.

 Yani selâm ‘Ve berakâtüh’ sözü ile tamamlanmış olur. Bundan başka bir şey ilâve edilmez.

Enes ibnü Mâlik (r.a.) anlatıyor:

‘Ömer ibnü Hattâb (r.a.)’ı dinledim. Bir adam ona selâm verdi. O da selâmını aldı. Sonra adama:

‘Nasılsın? Diyerek hâlini-hatırını sordu. O da:

‘Allâh’a hamdolsun, diye karşılık verdi.

Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):

‘İşte, senden istediğim budur, buyurdu.’

Bu sözüyle Hz. Ömer (r.a.); müminin başta akıl, sıhhat-afiyet nimetleri, İslâm nimeti ve Ümmet-i Muhammed’den olma nimetlerini kendisine meccanen ihsan eden Allah Teâlâ’ya hamdetmesi, ona şükretmesi gerektiğini anlatmak istedi.

Allah’ın selamı, hepimizin üzerine olsun...