Sessizce yok edilen değerimiz: Kul hakkı

Sefer Aşır Eraslan

Bundan on yıl evvel yazdım, günlük hayatımızdan sessizce çıkıp giden değerimiz: Kul hakkı” diye. Bu muhteşem ölçüyü maalesef “düne kadar onlar yedi bundan sonra biz yiyeceğiz” diyen ahlaksızlar yok etti. Zehir zıkkım olsun ki sen de diğerinden farklı değilmişsin. Hani Müslüman kul hakkı yemezdi? Hani kazancını helal kazanıp helal yolda harcamak bu kazancın sahibini mesuliyetten kurtarırdı? Hani kamu malı “tüyü bitmemiş yetimin hakkıydı”? İçimizdeki Protestanları da daha 17/24 hikayesi çıkmadan çok acımasızca eleştirdik. Bu sebeple o günlerde Pensilvanya’dan gelen bir Prof. ve arkadaşlarını gücendirmiş olmalıyız ki bizim o makaleyi yayınlamadılar ve biz de o günden sonra onlarla alakayı kestik.

11 Nisan Şanlıurfa’nın kurtuluşu günü. Fransız’ı yenerken maniler dizmiş Urfalı. Hatta bazı fıkralar dahi üretmiş. İsotla düşman arasında ilişki kurarak. İşte bu güzel günde Şanlıurfa’dan bazı dostlar, “epeydir görüşemiyoruz bu yıl 11 Nisanda bekliyoruz” dediler. Bizde onları özledik doğrusu. Bu güzel güne eskisi gibi şahit olmak üzere on beş gün öncesinden Öğretmenevinden yer ayırttım. Rezervasyonun uygulanması için, geçerli olması için ücreti hesaba yatırmalısınız” dediler. Yatırdım. THY den de biletimi aldım. Ancak 10 Nisan günü şiddetli bir grip oldum. THY biletimizi iptal etti. Sırada öğretmenevi vardı, hani bizim ev olan kuruma geldi iptal sırası. THY önce iptal olmalıydı çünkü öğretmenevi nasıl olsa bizim evimizdi. Son gün öğleden önce de öğretmenevine telefon ettim. Müdür umredeymiş. Yardımcı da kurumda değilmiş. Milli eğitim müdürlüğündeki Öğretmenevi ve sosyal tesislerden sorumlu müdür yardımcısını bağlamalarını istedim. Çıkan şahıs, “öğretmenevi bize bağlı değil” dedi. Ne diyeceğimi bilemeden kapattım telefonu. Tekrar arayıp müdürü bağlamasını istedim. Sekreter hanımı bağladılar. Nazik ve kibar bir üsluba sahip olduğu anlaşılan bayan, “ben hallederim hocam” dedi. Kendisine teşkkür ediyorum. Demek böyle bir kalite de varmış. Sonra aradığında “paranızı iade edemiyorlarmış” dedi. Geçen gün “madem öyle faturasını gönderiniz” dedim. Muhasebedeki muhatabım “iade olmaz seksen milyonun hakkı var” dedi. Ben de kendisine “siz kışın evleri elektrikle ısıtıp, abdest alıp namaz kılanlar, siz tarlayı pamuğu suladığınız elektriğin parasını vermeyenler, isteyince de askere taş atanlar kul hakkı yemiyor da benim yatırdığım hakkım olan para mı seksen milyonun hakkı” dedim. Sizin ödemediğiniz bu paraları biz ödüyoruz nerede Müslümanlık” dedim. Daha utanmadan “kim ödemiyor “diye sorduğunda en fazla kaçak Şanlıurfa ve Mardin’de siz ödemiyorsunuz bu konuda bir de daha üç gün önce kanun çıkarttırdınız” dedim . Telefonu kapattı.

Evet söyleyin benim kapora olarak gönderdiğim ama yatmadan öce iptali için aradığım bu Şanlıurfalı mı haklı yoksa ben mi? Kim kul hakkına tecavüz ediyor. Değerli dost, yakınen tanıdığım Sayın Bakan Fakıbaba’nın dikkatlerine sunarım. İnanıyorum ki kim kamunun hakkını yemekteyse, kim insanların hakkına tecavüz ediyorsa Allah kahr-u perişan etsin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.