Geçen gün sosyal medya hesabımda şöyle bir soru ile dikkatleri sevgi ve merhamet bağlantısına çektim. Soru şu idi: “Sevdiğini düşünürken merhametten mi kaynaklanıyor sevgin? Merhamet ettiğini düşünürken sevgiden mi kaynaklanıyor merhametin?”
Gel de çık çıkabilirsin işin içinden. “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” sorusunun cevabını bulamayan insanoğluna “sevgi mi merhametten, merhamet mi sevgiden” diye soruyoruz.
Şimdi de şu soruyu soralım: “Yolda, sokakta ve şehrin işlek meydanlarında sıkça gördüğümüz dilencilere sevgi mi duyuyoruz, yoksa onlar için merhamet mi duyuyoruz?”
Dilencilere karşı merhametimiz sevgiden midir? Dilencilere karşı sevgimiz merhametten midir? Bu iki durumun ikisi de geçerli olabilir. Dilencilere karşı merhamet ve sevgi duygularına birlikte sahip olabiliriz. Ya da bu ikisi de geçerli olmayabilir. Şu durum geçerli olabilir: “Bizden bir şey dilenen kişilere, yani sokakta her gün onlarcasını gördüğümüz dilencilere karşı da çok sevgi duyduğumuz söylenemez. İçimizdeki duygu, sevgiden çok merhamettir.” Ya da şu durum geçerlidir: “Bizden bir şey dilenen kişilere, yani sokakta her gün onlarcasını gördüğümüz dilencilere karşı çok da merhamet duyduğumuz söylenemez. İçimizdeki duygu, merhametten çok sevgidir.”
İnsan merhametten dolayı mı sokakta kalan, evsiz-barksız bir kişiye yemek verir? Yoksa sevdiğinden mi evsiz-barksız kişilere yardım eder?
Siz bu sorular üzerinde düşünürken konuyu dilencilerden kendi özelimiez, ailemize getirelim.
İnsan kendi ailesindeki fertleri, eşini ve çocuklarını merhametten mi sever? Ya da sevgiden mi merhamet eder? Ya da her ikisi mi geçerlidir.
Önce en baştan başlayalım. Yazımın ilk başında belirttiğim dilencilerden başlayalım.
Ben dilenciler ile ilgili soruya kendi açımdan şöyle cevap veriyorum. “Ben dilencilere merhamet duyuyorum. Merhametim sevgiye dönüşüyor mu dönüşmüyor mu? Bilmiyorum.”
Dilencileri, ihtiyaçları olmadıkları halde dilenen ve insanları sömüren birer uyanık kişiler olarak düşündüğümde ne sevgi ne de merhamet kalıyor. Dilencileri, çalışmaktan kaçan ve insanlardan dilenerek kolay para kazanma yolunu bulmuş kişiler olarak düşündüğümde ne sevgi, ne de merhamet kalıyor.
Bu da ayrı bir gerçektir.
İş bulamamış, evinden-yurdundan ayrı kalmış ve mecburen sağdan-soldan para isteyen kişiler olarak düşündüğümde elbette dilencilere merhamet ediyorum. Bu noktadan sonra merhamet sevgiye dönüşüyor ya da dönüşmeden yalnızca merhamet olarak kalıyor.
Benim dilencilere bakışım bu. Yani onlar hakkında mecburen dilendiklerini düşünerek merhamet ediyor ve bu merhametin bazen sevgiye de dönüşüyor. Tabi herkes ve her dilenci için değil.
Aile fertlerine duyduğumuz merhamet ve sevgi konusuna geldiğimizde, her ikisi aynı anda geçerlidir. Yani eşime ve çocuklarıma, tüm aile fertlerine karşı duyduğum, merhamet ve sevgi aynı anda geçerlidir. Seviyorum, merhamet ediyorum. Merhamet ediyorum, seviyorum.
Konuyu özelden daha genele doğru genişlettiğimde ve Dünya ölçeğinde düşündüğümde, tüm varlıklara, tüm insanlara, hayvan, bitki ve canlı-cansız tüm yaratılmışlara olan sevgi ve merhamet durumum da önce sevmekten, sonra merhamete doğru evrilmektedir.
Allah’ın yarattıklarını seviyorum ve merhamet ediyorum.
“İnsanlar sevdikleri takdirde zaten merhamet de ediyorlar. Ancak merhamet ettikleri zaman illa da sevecekler diye bir kural yok.”
Şimdi bu kendi açımdan yazdığım sevgi ve merhamet duyguları hakkındaki görüş ve düşüncelerimi herkes kendi açısından birsini ya da birkaçını kendisi için geçerli görebilir. Eğer bunları geçerli görmeyen ve sevgi ve merhamet hakkında böyle düşünmeyenler varsa, ya robottur ya da sevgisiz-merhametsiz taş gibi, kaya gibi bir şeydir.
Gerçi öyle taşlar ve kayalar var ki, insanlardan daha merhametli ve insanlardan daha merhamet sahibidir.
Konuya ilişkin ayet-i kerime şöyledir: “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara Suresi, 74)
Ben bu noktada bu konu hakkında şu tespitimi de arz ediyorum. “Sevgi ve merhametin asıl kaynağı Allah’tır. Allah’tan korkmayanlarda ne sevgi, ne de merhamet vardır.”
Gelin şu iki mısralık şiire kulak verin:
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Mehmet Akif Ersoy
Merhametin ve sevginin kaynağı Hazreti Allah olduğu gibi erdem, fazilet ve ahlakın da asıl kaynağı Hazreti Allah’tır.
Bunu net olarak böyle belirttikten sona, tekrar asıl konumuz olan sevgi ve merhamet dönerek ve şu hususları belirterek yazımızı sonlandıralım:
İnsanı insan eden iki büyük duygu ve yürekteki, zihindeki iki büyük düşünce, merhamet ve sevgidir. Merhamet ve sevgi, belli ki birbirinden asla ayrılamaz iki değer, iki kuvvettir. İnsan merhamet ettiğini sever, sevdiğine merhamet eder. İşin aslı budur.
Sevgi sırasında merhamet tezahür eder, merhamet sırasında sevgi tezahür eder. İkisi de birbiriyle adeta iç içe girmiş ve birbiriyle ayrılmaz bütünlük oluşturmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de sık sık tekrarlanan ve her insanın üzerinde taşıması gereken asıl ve öncelikli değer olarak tavsiye edilen “merhamet ve sevgi, tüm insanlığı kurtaracaktır.” Sevelim ve merhamet edelim. Vesselam.