Hukuk bilinci daima güçlüye karşı güçsüzün hak ve hürriyetlerinin savunulmasıyla gelişir. Gelişmiş huzurlu güçlü bir ülke olmak istiyorsak, bütün kesimlerin güç tutkusundan “Hukukun üstünlüğü” bilincine yönelmesi gerekir. Toplumumuzda bugün yaratılmaya çalışılan ve var olan gelecek ve güven korkusunun yerini “Demokrasi-Hukuk” ve özgürlükler almalıdır. Şiddetin ve güvensizliğin, demokrasi ve hukuk ile yan yana var olabileceği bir ortam söz konusu olmamalıdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan demokrasi rejimi, insanlık tarihinde insanoğlunun korkmadan yaşamını sürdürebileceği bir ortamı yaratmak üzere ortaya çıkmıştır. Yaratılan korku ve güvensizlik ortamı üzerinde yürütülmek istenen bir yönetim anlayışı yaratılmak isteniyorsa o rejimin adı da demokrasi olamaz. Hukuk devletinin temel erdemi vatandaşlarına güven duygusu vermekle sağlanır.
Devletin var olduğu hukukun ve kuralların işlediği toplumlarda ancak güven ortamı gelişir. Bir ülkeyi yöneten siyasi muktedir yanında yüzlerce güvenlik görevlisinin arasında perdelenmiş vaziyette halkın karşısına çıkıyorsa, halkının arasına katılamıyorsa, o toplumda güven ortamının varlığından söz edilebilir mi? Siyasi muktedir bu denli halkından tecrit edilmişse o toplumda kaynaşma ve güven oluşumundan bahsedilebilir mi? Böyle bir ortamın varlığı ile yaratılmış olan korkuya, güvensizliğe, umutsuzluğa çare olunamaz. Toplumsal barış sağlanamaz. “Dil-Din-Mezhep-Kimlik” gibi olguları körükleyerek toplumu ayrıştırırsanız o toplumda toplumsal barış gerçekleşmez, hukuk ve demokrasi gelişmez, ekonomide ilerleme kaydedilemez.
Geçmişte hukukun, demokrasinin ve devletin varlığı şiddete ve kuralsızlığa karşı en sağlam güvence iken artık vatandaş bu olumsuz gelişmeler karşısında ne hukuka ne demokrasiye ne de devletin güçlerine karşı güven duyamamaktadır. Şiddet her yerde bütün yoğunluğu ile yer almış vaziyettedir. Vekil uğurlama seremonisi bile silahların gölgesinde yapılır olmuştur. Şiddet her alanda boy gösterir durumdadır. Hukuksuzluk anti demokratik tutumlar her kesimde toplumumuzu sarmış vaziyettedir. Daha düne kadar devletin en üst siyasi muktediri elinde alışveriş filesi ile markette eşi ile alışveriş yaparken, bu gün neden böyle halkından kopuk korumalı bir duruma gelinmiştir?
Bu güvensizliği yaratanlar toplumu da şiddete ve kuralsızlığa yönlendirmektedirler. Devlet bu güvensizlik ortamını önlemede yetersiz kalmaktadır. Sokak ortasında yapılan infazlar, sıkça gördüğümüz kadına şiddet olayları, baş gösteren tecavüzler, düğünde atılan maganda kurşunları ile ölümler, trafikte şiddet çatışmaları, hastanın doktorunu dövmesi, bütün bu şiddet olaylarının arkasında siyasette-ekonomide-eğitimde atılan adımların ve uygulamaların yanlışlığı yatmaktadır.
Ülkemizde hukuku ve demokrasiyi ve de ekonomiyi geliştirmek istiyorsak, yol köprü inşasına ayırdığımız kaynağın onda birini toplumsal güveni ve demokrasiyi tesis etmek için ayırmalıyız. Toplumda farklı fikir ve düşünceden gruplaşmalar olsa bile biri birine güven oluştuğu taktirde ekonomide ve özgürlüklerde gelişme sağlanabilir. Bir ülkede ekonomiyi de şaha kaldırmanın yolu o ülkedeki güven ortamını oluşturmakla mümkün olacaktır. Uygulanan siyasi yöntem ve siyasi muktedirlerin yaptığı açıklamalar toplumda güven ortamını yaratamamıştır. Daha yılın başında Dolar 3 TL iken (Dolara para bağlayan yaya kalır)- dolar 4 lira olduğunda (alanın eli yanar)- 5 TL olduğunda (altın alın dolar köpük yaptı). Bu gün koşar adım giden dolar karşısında da “Yastık altında ki dolarları bozdurun” diye çağrı yaparsa toplumda siyasete ve ekonomiye karşı güven oluşur mu? Demokrasiyi ağzına sakız yapmış bir muhalefet partisinin kendi içerisinde demokratik işleyişi sağlayamaması, adeta koltuğa yapışmışçasına tavır alması karşısında meydanlarda söylediklerine karşı toplum güven duyar mı?
Siyasi muktedirin iktidarları süresince yarattığı ekonomik ve demokratik olumsuzluklara bu gün kalkıp işte cambaz orda ABD+AB Papaz gibi güçleri hedef göstermesi ne derece inandırıcı olacaktır. ABD’nin, PYD ve YPG güçlerine milyonlarca dolar yardımını bundan sonra Suudi Araplar’ı ödeyecek gibi açıklamaları sadece bir ey… çekerek geçiştirmek toplumda siyasete karşı nasıl bir güven oluşturabilir?
Toplumsal gelişmenin ilerleme kaydedebilmesi için o toplumda çağın evrensel gereklerine uygun teknik-mesleki eğitim okullarının açılması şart. Ellerine geçen ilk fırsatta mevcut tarihi liseleri, mesleki teknik okullarını bile ihtiyaç fazlası olduğu talebin bile yapılmadığı imam hatip okullarına dönüştürmeye çalışan yönetim anlayışına nasıl güven oluşur? Teknik ve mesleki okullarda öğrenciler yer bulamazken ihtiyaç fazlası imam hatip okulları açmak toplumsal güveni sağlar mı? Bilimsel veriler ve uzmanlık bilgileri gerektiren alanlarda uzmanlık bilgilerine değil siyasi ve ideolojik önceliklere dayalı sınavlar yapmak, kararlar almak toplumsal barışı ve güveni sağlar mı? Uluslararası standartlara uygun “Hukuk-Demokrasi-Teknoloji- Özgürlükler” ve kurallar sağlanamazsa o toplumda barış, güven ortamı oluşur mu?
Tarikat ve Cemaatler dünyasında güç kavgalarına rant yarışına, karşılıklı öfke patlamalarına siyasette kendi içinde yer verirse o toplumda barış ve güven ortamı oluşur mu? “Ekonomide-Hukuk ve Demokrasi Teknolojide” gelişme sağlanabilir mi? Siyasi muktedirler ve siyaset, söylem ve demeçlerinde dini vurgular yaparak güç sağlamaya çalışıyor toplumu ayrıştırıyorsa o toplumda barış ve güven ortamı oluşur mu? Ekonomide gelişme sağlanabilir mi? Evrensel değerleri esas alacaksak bunun uyulması gereken kuralları vardır. BM İnsan Hakları Bildirisi- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yargı alanındaki AHİM Kararları bunlardan bir kaçıdır. Bu kararları sağlayamayan siyasi irade ister tek kişinin iki dudağı arasından çıkan söylemlerle kararlarla toplumu yönetsin, isterse kendi hiyerarşik kadrosuyla ülkeyi yönetsin, ülkede toplumsal barışı da, güven ortamını da, ekonomik gelişmeyi de sağlayamaz. Şiddet oluşumunu da kuralsız gelişmeyi de yok edemez.