Yazıma bir haberle başlıyorum.
Haber: Adana'da ayrılma aşamasındaki eşinin üç aylık çocuğunu göstermediği gerekçesiyle eşini, kaynana, kayınbaba ve kaynını öldüren katil koca, bebeğini alarak kaçtı.
Bu tür haberler artık sıradan oldu.
Cinnet toplumu olduk.
Maalesef.
Hakkını yargıda arayanlar da var, doğrudan şiddet ile güya hakkını aldığını sananlar da var.
Ve şiddet eğilimi her geçen gün toplumun fertlerinde artarak devam ediyor.
Çünkü "Şiddet şiddeti, merhamet merhameti doğurur.”
Batı Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde 1 yılda dahi yaşanmayan şiddet olayları bu ülkede günbegün yaşanıyor.
Maalesef. Acı gerçek. Açık gerçek.
Evet, haber ile birlikte benim yorum ve gözlerim bu.
Toplumdaki şiddetin sıradanlaşması, “sanki peynir ekmek yermiş gibi insanların birbirini adeta yemesi,” “yan baktın, trafikte söz attın” ve daha başka ve basit sudan sebeplerle bu ülkede şiddet ve cinayet haberleri almış başını gidiyor.
Bir önceki yazımda “Anız yangınları niye önlenemiyor?” sorusunu tahkik etmiştim. Şimdi de bu yazıda “Şiddet niye önlenemiyor?” sorusunu tahkik etmek istiyorum.
Bir önceki yazımda belirtmiştim ve şöyle sesleniştim: “Anız yangınları sorunu üzerine 10 kere, 20 kere yazdım ve sorununun çözümüne çalıştım.”
Aynı durum şiddet ve bu toplumdaki yaygın cinayetler için de geçerlidir. Hatta bu hususta daha fazla yazı kaleme almış bir gariban yazarım.
“Şiddetin önlenmesi üzerine 10 kere, 30 kere yazdım. Bu sorunun nasıl çözüleceği üzerine çok kafa yordum.”
Şiddetini ve bu toplumdaki yaygın cinayetlerin önlenmesi için çok yazdık, çok kafa yorduk yazılarımda.
Hatta “idam cezası tekrar getirilsin” diye çok seslendim.
Bu yazıda da seslenelim. “İdam cezası tekrar şarttır.”
Çünkü bu toplumda cinayetler, şiddet ve gerginlik almış başını gidiyor.
İdam cezası gelirse sanki cinayet ve şiddet bitecek mi?
Bunu da gündeme getiriyor birileri.
İdam cezası tekrar getirilsin diyorum ben yine de.
Hatta “kısasa kısas” diyorum. Çünkü kısas Allah’ın emridir. Çünkü idam cezası İslam’ın bir emridir.
Bu hususta ayet-i kerime şöyledir:
“Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara Suresi, 179)
Bu ayet-i kerime bir hikmetin tesellisidir. Tüm ayet-i kerimeler zaten Kur'an-ı Hakim’in, Hikmetli Kur’an'ın bir tecellisidir. Tüm ayetler, tüm hadisler bu mahzun, bu kederli ruhumun tek tesellisidir.
“Kısasta sizin için hayat vardır” ayet-i kerimesi baştan sona hikmet içerir.
Bir toplumun hayat bulması ve canlı diri olması, huzur ve güven içinde bulunması ancak bu ayetin hükümlerinin hayata geçirilmesi ile mümkündür.
Cenabı Allah buyuruyor ki, “kısasta sizin için hayat vardır.”
Yani “göze göz, dişe diş.”
Göz çıkartanın gözü çıkarılır. Göz çıkartan kendisinin gözünün de çıkarılacağını bilse ve onun bir kısas gereği olduğunu göz önüne alsa hiç şiddete eğilimli olur mu? Olmaz elbette.
Durum bu kadar açık ve nettir.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Adam şiddet göstermiş, birini kör etmiş, devlet de kısas gereği o kişiyi kör mü edecek? Adam şiddet göstermiş, birini öldürmüş, devlet de kısas gereği o adamı idam mı edecek?”
Bunlar şeriatın emri ve hükümleridir. Elbette uygulamada nasıl bir yol tutulacağı ve kısasın nasıl işletileceği İslam hukukuna göre belirlenir ve uygulama şekli belirlenir. Ben İslam hukukunun ayrıntılı uygulama durumlarını bilemem.
Tek bildiğim, insana acımayana acımayacaksın. İnsana merhamet etmeyene sen de devlet olarak merhamet etmeyeceksin
Tek bildiğim bu. Zaten aklın gereği de budur.
“Kısas’ta hayat vardır, ey akıl sahipleri” diye sesleniyor Yüce Rabbim (cc).
Zaten bu ayette akla dikkat çekiliyor.
Yüce Rabbim (cc) burada "Ey Müminler!" diye seslenmiyor, "Ey akıl sahipleri!" diye sesleniyor.
Kısasta sizin için hayat vardır diye seslenişte tüm toplum kastediliyor. Yani kısas herkesin hayrınadır.
Bu seslenişteki “akıl sahipleri ve sizin için” ifadeleri dahi büyük bir gerçeği ifade eder.
Kısas uygulaması ve idam cezası aklın gereğidir. Vallahi de öyledir, billahi de öyledir. Ve hepimizin lehinedir.
İslam hukuku aklın gereğidir. İslam hukuku tüm toplumun lehinedir. Vallahi de öyledir, billahi de öyledir.
“Dilimde tüy bitse de gidilecek köy bitse de bu gerçekleri ben haykıracağım.”
"Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diyorlar. Bir atasözü böyleymiş.
Bizi dokuz köyden değil dünyadan kovsalar gerçekleri haykıracağız. Elhamdülillah.
Evet, bu toplumda huzurun adresi bellidir.
Huzur için, şiddetin önlenmesi için şiddete baştan itibaren gidilecek yol kapanmalıdır. Merhamete giden yollar açılmalıdır. “Çünkü şiddet şiddeti, merhamet merhameti doğurur.”
Bu belirttiğim husus “kısasta hayat vardır” kuralının bir başka şekilde ifadesidir. Vesselam.