Joe Biden’in talimatıyla bir masa etrafında toplanan Masa partileri, Kemal Kılıçdaroğlu’un adaylığı meselesini hallettikten sonra, PKK+Masa haline evrildi. Artık Masa’ya destek açıklamaları, sadece PKK’nın siyasî uzantısı partiden değil, bizzat Kandil’deki PKK elebaşılarından da geliyor.
Bu uluslararası terör şebekesinin, Türkiye’nin savuma sanayisindeki baş döndürücü gelişmeler karşısındaki tepkilerini, itirazlarını, karalamalarını, iftiralarını anlıyoruz da, Masada, bir kısmı da ‘Atatürkçü-Milliyetçi-Muhafazakâr’ kontenjanından yer alan diğerlerinin çamur sıçratmasını anlayamıyoruz.
Hatırlayınız; PKK hödüklerini, kafalarını inlerinden çıkaramaz hale getiren Türk SİHA’larına ilişkin ilk iftira, CHP saflarında PKK kontenjanından siyaset yapan ve CIA kayıtlarında ‘TR-705’ koduyla yer alan vekil tarafından dile getirilmişti. Dağda SİHA radarına yakalanan birkaç mahluk telef edilmişti de, TR -705 nam zât “SİHA’lar piknik yapan sivilleri öldürüyor…” diye höykürmüştü.
Türkiye, ABD ve diğer NATO müttefiklerinin millî bekamıza karşı oluşturduğu tehditleri erken sezdiğinden ve dahi ABD Patriot Hava Savunma Sistemini TSK’ya vermeye yanaşmadığından dolayı, Rus yapımı S-400 Hava Savunma Sistemi’nde karar kılmıştı.
Elbette ülkemizin savunma ihtiyaçlarını en iyi bilen, Millî Savunma Bakanlığımız ve onun bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığımızdır. Onlar da, hava sahamızdaki savunma açığını dikkate alarak, en makul seçim olarak, Rus yapımı S-400’de karar kılmış ve almıştı.
İşte tam da burada, Masa’da‘Milliyetçi’ kontenjanından oturan Meral Akşener, Türkiye’nin S-400 almasına fena halde bozulmuş, hatta ‘kapsama alanı’ tüm Türkiye olan bu hava savunma sisteminin, ‘Sarayı korumak üzere alındığı’ şeklinde, âkil-baliğ birinden işitilmesi mümkün olmayan zırvalarda bulunmuştu.
Meral Hanım’ın karın ağrısının sebebini; daha sonraları başlayan Rusya-Ukrayna savaşı vesilesiyle, ‘Türkiye’nin Batı ülkeleriyle birlikte Ukrayna’nın yanında yer alması gerektiği’ bağlamındaki, ‘iliştirilmiş siyasetçi’ ağzına yakışan saçmalıkları üzerine anlamıştık.
Tabi ‘British View’ Temel Reis onlardan geri kalır mı? Hani, Ankara-Sivas Hızlı Treni’nin, ‘Sivaslıları göç ettirmek için yapıldığı’ zırvasını savurmuştu. Mesele SİHA’lar olurca, bu zât da laf etmiş olmak adına, SİHA’ların yerli ve millî olmadığını, motorunun bilmem nereden, kamerasının bilmem hangi ülkeden alındığını üfürmüştü.
Derken, bir de baktık, AK Parti’de Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı gibi önemli görevlerde bulunmasından dolayı, ‘azıcık aklı başında’ zannettiğimiz ‘kolej ergeni’ de beyanatı patlattı: “SİHA’lar için dokunulmazlık oluşturuldu. Ne demek dokunulmaz? Elbette dokunacağız…”
Tabi bu kolej ergeni, hep Reis’in gölgesinde siyaset yapıp da kendi gölgesi sandığından olsa gerek, bazı şeylerin dokunanı yakacağı gerçeğini bilmiyordu. Muhtemelen Cahit Sıtkı’nın 35 Yaş Şiiri’ni de okumamış olmalı ki, mevcut yaşına kadar ‘taşın sert olduğunu’, ‘suyun boğacağını, ateşin yakacağını’ henüz anlayamamış. Neyse, 14 Mayıs akşamı anlar…
PKK+Masa’nın küçük elemanları Türk SİHA’larını diline dolar da, Biden adına Masa’ya vekâlet eden Kemal Bey geri kalır mı? O da eline geçen ilk fırsatta, dilinin altındaki baklayı çıkarıvermiş. Buyurun, Kemal Bey’in SİHA’lar da dâhil, yerli ve millî savunma sanayisi ürünlerine yönelik sinsi mi sinsi laflarının şifrelerine odaklanalım:
Kemal Bey, önce ‘sureti haktan’ rollerde girmiş lafa ve “Ama herkes bilmeli ki Türkiye savunma sanayinde önemli bir aşamayı kat etmiş vaziyette. Onların tamamı büyütülecek.” deyivermiş.
Tabi içimizden, “Allah razı olsun, her zaman bu kadar hayırlı laf etmez…” demek geçerken, Kemal Bey’in bulanık lafları başlıyor:
“Sadece özel sektöre verirseniz bu da Türkiye için büyük bir risk. Neden? Yarın fabrikayı kalktı Amerikalılara sattı. Ya da bizim tank paleti verdiğimiz gibi Katarlılara verdi. Olmaz.”
Bir an, adam haklı olabilir mi, diye düşünmek istiyoruz. İyi de, savunma sanayi üretimini sadece özel sektör yapmıyor ki… TUSAŞ, MKEK, Aselsan, Havelsan, Roketsan başta olmak üzere, bir dünya kamu şirketimiz de çok önemli üretimler yapıyor. Kemal Bey bunları bilmiyor olamaz.
Lakin, lafın bir ucunda, ‘vekâletini taşıdığı’ ülkeyi, öteki ucuna da Türkiye’nin en yakın dostlarından olan Katar’ı zikredince, aklımıza pek iyi şeyler gelmiyor.
Şahsen Kemal Bey’e ‘cahil’ demeyi doğru bulmadığımdan, etrafındaki danışmanların zırcahil olduğu ve kendisini sürekli yanlış bilgilendirdikleri kanaatini taşımaktayım. Hani, Fenerbahçe’nin efsane golcüsü Lefter’i‘çok iyi bir kaleci’, ajan ‘Parvus Efendi’yi ‘Türk Büyüğü’ ve Karadeniz’in sembolü ‘tulum’u, İskoçların ‘gayda’sıyapması örneklerinden hatırlıyoruz bu cehaleti.
Kemal Bey, savunma alanında faaliyet gösteren Türk şirketlerini iyice gözüne kestirmiş olmalı ki, sözlerini biraz daha pekiştirme ihtiyacı duymuş: “Dünyanın bütün demokrasilerinde, otoriter rejimlerinde savunma sanayi mutlaka devletle beraber yürümek zorundadır. Çünkü silahı kullanacak olan kim? Ordu kullanacak.”
Muhtemelen bu cahil danışmanlar, Kemal Bey’i ‘enforme ederken’, bütün dünya ülkelerinde, savunma sanayisi alanında faaliyet gösteren şirketlerin, bağlı oldukları devletlerin kontrolü altında olduğunu, o ülkenin izni olmadan ne üretim ne de satış yapamayacaklarını söylememişler.
Türkiye’deki özel veya kamuya ait tüm savunma sanayisi şirketleri, zaten ‘devletle beraber yürümekte’dir. Bu basit gerçeği bilmek için ‘Güvenlik Politikaları Uzmanı’ veya TCG Anadolu SİHA Gemimize çamur atmaya kalkan ve maalesef Bahriyemizde ‘Amiral’ rütbesine kadar ulaşmış olması ayıbı hepimize yeten, esasen ne ‘Er’ ne de ‘Türk’ olan zat ayarında ‘uzman’ olmak gerekmiyor.
Dediğim gibi, ya danışman diye yanında taşıdığı zırcahiller Kemal Bey’i yanlış bilgilendiriyor, ya da kendisi Türk savunma sanayi şirketlerine yönelik pek de halisane olmayan niyetler taşıyor da, niyetini zaman zaman ağzındankaçırıyor.
Artık 14 Mayıs’ta hükmü, Türk Milleti’nin basireti verecek.