AK Parti ve MHP, Türkiye’yi yeni ve sivil bir anayasaya kavuşturmak üzere bir kez daha harekete geçti.
Hatırlayalım… Bir önceki ‘Cemil Çiçek Anayasa Hazırlama Komisyonu’ birkaç yıl boyunca havanda su dövmüştü. O komisyondan başkaca da bir şey beklenemezdi. Sebebi gayet net: Partilerin vekil sayılarına bakmaksızın, her birine eşit üyelik verdiğin ve kararlarını ‘ittifak şartına’ bağladığın bir komisyondan, çıksa çıksa ‘komisyona havale’ kararı çıkar. Bunun ne anlama geldiğini bilmeyen yoktur herhalde. Geçelim…
Muhtemelen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başat rol oynayacağı bu yeni Anayasa hazırlama süreci, daha bir ciddiyetle ele alınıyor. Ki, bunun başka türlü olması da düşünülemez.
ANAYASA MACERAMIZ
Biraz gerilere gidelim… Türk Devleti’nin ‘Anayasa’ ve ‘Demokrasi’ arayışları, 1923’te Cumhuriyet’le birlikte başlamadı. (Cumhuriyetsiz demokrasi olmaz diyenlerin, buradan sonrasını okumasına gerek yok.) Hadi, Tanzimat veya diğer ‘reform’ arayışlarını bir kenara bırakalım… En azından 1876’daki Birinci Meşrutiyeti esas alabiliriz, Anayasal düzen arayışlarımız için.
Arayışlar ne kadar iyi niyetli olsa da elde edilen sonuçlar her zaman o iyi niyete uygun düşmedi. Tıpkı Birinci Meşrutiyet'te olduğu gibi… Amcası Abdülaziz’e yapılan hain darbe sonucu tahta geçen İkinci Abdülhamit Han’a dayatılarak ilan ettirilen Birinci Meşrutiyet, akabindeki '93 Harbi' (1877-1878 Türk-Rus Savaşı) yıkımıyla birleşince, devletimiz neredeyse ‘Türksüz’ hale geldi. Güya millet iradesini devlet yönetimine yansıtmak üzere kurulan Meclis-i Mebusan, deyim yerindeyse Hıristiyanlarla ve Türk olmayan Müslümanlarla dolmuştu.
Vahameti erken fark eden Sultan Abdülhamit, isabetli bir kararla ‘Kanun-i Esasî’ adıyla anılan Anayasayı askıya aldı. Ta ki, kendisi 1908’deki 31 Mart tezgâhı sonucu 1909’da tahttan indirilinceye kadar…
SAVAŞ ŞARTLARINA RAĞMEN
Sonra yine Kanun-i Esasî ve Meclis-i Mebusan dönemi… İttihatçıların acemice yönetimi… Trablus ve Balkan Savaşları… Devletimizin diz çöküşü… Ve Osmanlı Türk Devleti’ni parçalamak üzere tezgâhlanan Birinci Dünya Savaşı… Yıkılışımız… Akabinde Millî Mücadelemizle, küllerimizden yeniden doğuşumuz…
İşte o süreçte, savaş şartlarına rağmen Büyük Millet Meclisi’miz 1921 Anayasasını yaptı: Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu… 1924’te bu Anayasada köklü değişiklikler yapıldı. Maalesef bu değişiklikle, devletimizin dini Anayasadan çıkarıldı.
Bir sonraki 1961 Anayasası ise, iktidarı darbe suçuyla elde eden cuntacıların, Türk Milletine süngü dayatmasıyla hayata geçti.
Sonra geldik 12 Eylül 1980’e… Milletin iradesini yok sayan cuntacılar, meşru hükümeti devirip, parlamentoyu kapattıktan ve Anayasa’yı ‘lağvettikten’ sonra, oturup keyiflerine göre yeni bir cunta anayasası yaptılar: 1982 Anayasası…
YAMALI BOHÇA
Elbette 1982 Anayasası da Türk Milletinin yüce menfaatleri düşünülerek hazırlanmadı. CHP’ye müzahir hukuk baykuşlarının kılavuzluğunda, sonradan rütbeleri sökülerek ‘er’ statüsüne indirilen Kenan Evren ve cuntası tarafından tanzim edildi. Elbette kendilerine darbe desteğini sunan ABD’nin arzu ve menfaatleri doğrultusunda…
Geride kalan 42 yılda, cunta anayasasında çok sayıda değişiklik yapıldı. Yamalı bohçaya döndü. Yine de içine sinmiş cunta ruhu temizlenemedi.
Artık kabullenelim: Türk Milletinin, yeni ve sivil bir Anayasaya ihtiyacı var. Bu anayasayı darbeciler veya bu topraklara yabancı kılıç artıkları değil; bizzat Türk Milletinin tertemiz oylarıyla seçilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani meşru irade yapmalıdır.
SON ŞANS
Evet, sivil siyaset bu işi yapmalı… Fakat nasıl?
TBMM’deki denklem ortada… Cumhur İttifakı Partileri olan AK Parti ve MHP’nin milletvekili sayısı, yeni anayasayı kabule yetmiyor.
Mevcut yapısıyla CHP, gökteki yıldızları hediye etseniz, yine de yeni ve sivil bir anayasaya destek vermez. Veremez, çünkü varlık sebebine aykırı düşer. CHP’ye siyasî krizler lazım. CHP, bürokrasideki uzantılarıyla, iktidardan uzak olduğu dönemlerde bile iktidarını sürdürebilme yeteneğini kaybetmek istemez.
Bölücü terör örgütünün uzantısı olan parti, amacına uygun esaslı tavizler koparmadıkça, yeni anayasaya zırnık destek vermez. Ki, bu partinin vereceği destek, yeni anayasayı da mundar eder. Yani, gölge etmesinler yeter…
Geriye kalıyor İYİ Parti… Meral Akşener’in, aldığı ağır hezimetle siyasete veda etmesiyle İYİ Parti’nin başına geçen Müsavat Dervişoğlu’nun ne yapacağı, hangi rotayı izleyeceği, hatta bir dümeninin olup olmadığı dahi bilinmiyor. Şimdiye kadar verdiği görüntüye bakarsak, yeni anayasaya destek değil köstek olmaya niyetli. Bu noktada tek umut, dağılmaya yüz tutan İYİ Parti’deki sağduyulu vekillerin, Türk Milletinin talepleri doğrultusunda irade kullanmasıdır.
Tekrar edelim: Yeni ve sivil bir Anayasa hazırlamak, artık Türk Siyasetinin ve Demokrasisinin ‘namus meselesi’ haline gelmiştir. Kanımca bu son girişim, devletimiz ve milletimiz için son fırsattır. Bundan sonrasında, uzun bir süre için, başkaca bir ‘Sivil Anayasa’ fırsatı olacağı kanısında değilim.