Sonunda İsmail Haniye’yi de şehit ettiler. Failin ‘Siyonaziler’ olduğu kesin. Fakat bu suikastı doğrudan MOSSAD’ın, yani İsrail’in yaptığını söylemek kolay değil.
Olağan şüpheli İsrail olsa da… Hemen arkasından CIA, ABD parmağı gelse de… Gözden kaçırılmaması gereken en önemli şüphelinin İngiliz istihbaratı olduğu bir kenara yazılmalı.
Zaten bu 3 şüpheliden hangisinin bu alçaklığı yaptığından ziyade, her halükârda olayın arkasında şeytanî Siyonazi aklının olduğu şüphe götürmez bir durum.
HAMAS Siyasî Lideri İsmail Haniye’ye yönelik suikast için Tahran’ın seçilmesi de tesadüfe bağlanamaz. İran’ın son zamanlarda yaşanan suikast ve kuşkulu kazalar bağlamında sergilediği istihbarat zafiyeti bir yana… Siyonazi İblislerinin, dünyayı ateşe verme hedefinde, ‘en zayıf halka’ veya ‘örtülü müttefik’ olarak İran’ı görmeleri öbür yana… Dahası İran’ın, ABD ve İsrail karşıtlığı üzerinden İslam dünyası içinde sivril(til)mesi başka bir gerçeklik…
‘Kudüs’ü kurtarmak’ mottosuyla 40 yıldır propaganda yapan… Bu propagandasına, ABD ve diğer Batılı haydutların ‘cila attığı’ bir İran var orta yerde. Ve ‘Kudüs Gücü’ adı altında güya bir ordu bile kurmuş olan İran, ne hikmetse bugüne kadar tek bir Siyonist'i ya da İsrail yöneticisini hedef almış değil. Üstelik Irak, Suriye ve Yemen’de yüz binlerce Sünnî Müslümanın kanını dökmüş olmasına rağmen…
Tüm bunlar alt alta yazıldığında, İran’ın, genelde Müslümanlık davasında, özelde ise Filistin/Gazze davasında çok masum ve aydınlık bir yerde durduğu söylenemez.
İşin bu boyutunu şimdilik bir kenarda tutalım.
ARMAGEDDON RÜYASI
İsrail ve gerisindeki Siyonazi İblisleri, Üçüncü Dünya Savaşı’nı ‘örtülü’ olmaktan çıkarıp ‘alenî’ hale getirmeye kararlı görünüyor. Siyonist ilahiyatında bu büyük savaşın adına ‘Armageddon’ deniliyor. Bu dehşet savaşının gayesi ise; (hâşâ) Tanrı’yı kıyamete zorlamak… Öyle inanıyor bu Siyonist İblisler; yapılan tarifsiz zulümler ve fitne-fesat yüzünden Tanrı’nın sabrı taşacak ve kıyamet süreci başlayacak. Böylece Siyonist İblislerin rüyasını gördüğü ve kendi yönetimlerindeki ‘Tanrı’nın Krallığı’ tesis edilmiş olacak…
Cennet’te Yüce Yaratıcı’ya isyan eden Büyük İblis’in günümüzdeki enikleri, insanlığa karşı işledikleri suçlarda, cinayetlerde, fitne-fesatta haddi çoktan aşmış durumda. Paçalarından yakalayarak etkisiz hale getirdikleri Orta Doğu Liderciklerinin, kendilerine karşı hiçbir eylemde bulunamayacaklarını çok iyi biliyorlar.
İş yine dönüp dolaşıp, Türkiye ve etrafında kümelenen birkaç samimi İslam ülkesinin üzerinde kalıyor. Zaten icra edilen onca tahrik eyleminin hedefinde Türkiye var.
Türk Devlet aklı, bugüne kadar meseleye hep suhuletle, soğukkanlılıkla yaklaştı. Diplomasinin tüm imkânlarını kullanarak, dünyanın vicdanını, İblis’in eniklerine karşı harekete geçirmeye gayret etti.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail adlı terör örgütünün Gazze’de yürüttüğü soykırımı durdurmak için insanüstü çabalar sergiledi. Yetmedi, tek başına kalsa da Türkiye, İsrail’e ticarî boykot başlattı.
SALDIRGANIN CÜRETİ ARTIYOR
Geldiğimiz noktada, artık barışçı çözüm yollarının tıkandığı görülüyor. İblis’in enikleri, dünyayı ateşe verme noktasındaki tahriklerinin dozunu günbegün artırıyor.
Şer odaklarının savaş çığırtkanlığı karşısında soğukkanlılığı muhafaza etmek tercihe şayan olsa da bir noktadan sonra bu tahriklerin karşılıksız kalması, saldırganın cüretini daha da artırıyor.
Şeytanî akıl, adım adım bize doğru yaklaşıyor. Yaptığı her taşkınlık karşısındaki eylemsizliği, kendi kazanç hanesine yazıyor ve bir sonraki ‘mevzi’ için oyun kuruyor.
Elbette Türk Devlet aklı tüm bu olup bitenlerin ve dahi uzun vadeli hesapların farkındadır. Binlerce yıllık tecrübesi ve gelenekleri olan bir devlet aklından bahsediyoruz.
Siyonazi İblislerin nihaî hedefinin, Türkiye topraklarının bir bölümünü de içeren ‘Arzı Mevud’ hayaline kavuşmak olduğunu gayet iyi biliyor Türk siyasî iradesi.
İşte bu yüzden Başkan Erdoğan, birkaç gün önceki bir beyanında, Türk Devleti’nin Libya ve Karabağ’da yaptıklarına atıfta bulunarak, benzer bir operasyonun İsrail’e karşı da yapılması gerektiğini vurguladı. Yani; İsrail’in, bir şekilde askerî güç kullanılarak dizginlenmesi…
Başkan Erdoğan’ın, bu sert ifadeleri, bir kızgınlıkla ve anlık refleksle kullandığını düşünmek isabetli değildir. Eğer öyle olsaydı, hemen akabinde tevil yoluna gidilir; “Kastımız İsrail’le savaşmak değildir…” yollu bir açıklama yapılırdı.
Evet, Türk Devleti, İsrail ve arkasındaki Siyonazi İblislerin, askerî güç kullanılmaksızın durdurulamayacağını çok iyi biliyor. Türkçedeki güzel tabirle; ‘itin şeriatı değnektir’. Eşkıya hukuktan anlamaz. İsrail de bir terör örgütü olduğu için, diplomasiyi, uluslararası hukuku ve insanî gerekleri düşünmez. Arkasındaki Siyonist ve Evangelist odaklara güvenir.
Nitekim ABD Kongresi’nin alnından yüzyıllarca çıkmayacak bir kara leke olan, soykırımcı Netanyahu’yu ayakta alkışlama kepazeliği de o odakların marifetidir.
Siyonistleri hizaya getirmenin tek yolu güç kullanmaktır.
TÜRK DEVLETİ DEHDİT ETMEZ, YAPAR
Peki, son derece tehlikeli bir mevzu olan sıcak savaş mevzusunda Türkiye ne ölçüde kararlıdır?
Bunun cevabını şöyle vermek mümkün: Türk Devleti tehdit etmez; yapar. İran gibi boş ve kof laflarla itibarını ayağa düşürmez. Yarına bırakır, ama yanına bırakmaz. “Bir gece ansızın…” dediyse, mutlaka gelir. Mesele sadece zamanlama meselesidir.
Türkiye, bir yolunu bulup, İsrail’e karşı zor kullanmalıdır. Kimse çıkıp, “Karşımızda Amerika var, Avrupa var…” demesin. Çünkü biz yıllardır onlarla savaşıyoruz. FETÖ namussuzluğu ve sergilediği darbe girişimleri de… PKK terörü de… DAEŞ alçaklığı da… Suriye’de karşımıza dikilen eşkıyalar da… Tamamı, Haçlı-Siyonist ittifakının bize karşı yürüttüğü savaşın birer cephesidir. Emperyalistlerle olan savaşımızın tek eksiği, ‘adının konmamış olması’dır.
Bu adı yerli yerine koymanın zamanı gelmiştir. Mazlumların; “Vefalı Türk geldi yine…” diyeceği günler uzak olmasa gerek.
Türk Devleti ve Milletinin belirgin vasıflarından birisi de işte bu ‘vefa’ hasletidir.
Şimdi bu noktada, ‘muhaliflik adına’ fırtınalar koparacakları da dikkate alarak, son sözümüz şu olsun:
Mustafa Kemal Paşa, kaybettiğimiz Birinci Dünya Savaşı nihayetinde, emrindeki birlikle Anadolu’ya doğru geri çekilirken, Filistin’de bir köyde konaklar. Ertesi gün oradan ayrılacakları sırada, güngörmüş bir Filistinli yanına gelir; veda anında, Mustafa Kemal Paşa’ya şu sözleri söyler:
“Paşa!… Siz şimdi buradan gidiyorsunuz. Buranın barış ve huzuru da sizinle birlikte gidiyor. Bir daha ne zaman gelir, Allah bilir.”
İnşallah o günler yakındır.