İsrail Savunma Bakanı sıfatını taşıyan, fakat ‘insan sıfatından nasipsiz’ mahluk kocaman bir laf etmiş: “İsrail’i durdurabilecek hiçbir güç yok!..”
Şu lafın büyüklüğüne, kibrin azametine bakar mısınız?
Tüm dünyanın gözü önünde yürütülen bir katliam, bir soykırım yaşıyoruz, Gazze’de.
Hastaneler, okullar, ibadethaneler havaya uçuruluyor. Öylesine bombalar yağdırılıyor ki, isabet ettiği kocaman binalar yerle bir oluyor.
Cüret öyle bir noktaya gelmiş ki, adamlar isim vererek hastanelerin boşaltılmasını, orayı havaya uçuracaklarını alenen beyan ediyorlar.
Her gün 300-500 masum sivil, kendisini medenî sanan dünyanın gözü önünde katlediliyor. 2.3 milyon Gazzeli Müslüman, o gece ölüm sırasının kendisinde olabileceği düşüncesiyle karanlığı karşılıyor.
Moğol İstilasından beri, insanlık böylesine bir vahşet, böylesine ahlâksız bir katliam görmedi.
Tam bir ‘Kuzuların Sessizliği’ çaresizliğini yaşıyoruz.
Müslüman ülkelerin halkları ıstırap içinde çırpınsa da ‘Batı’ denilen anti-medeniyet tarafından rehin alınmış çapsız yöneticileri acziyet içinde kıvranıyor.
İran, senelerdir Müslüman kanı üzerinden Batı ile pazarlık yapma fırsatçılığından öteye bir şey yapmıyor. Zaten geçmişte de hep böyle yaptı.
Bir tek Türkiye, barış ve huzur için çaba gösteriyor. Bölgemizi ve muhtemelen tüm dünyayı yakabilecek bir büyük ateşin yanmaması için elinden geleni yapıyor.
Başkan Erdoğan, meseleye kıyısından köşesinden bulaşan veya etkili olabilecek tüm dünya liderleriyle görüşüyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, çevre ülkelerin başkentleri arasında mekik dokuyor. Türkiye, diplomasinin tüm imkânlarını kullanarak, yaşanan katliamı durdurmanın yollarını arıyor.
Birleşmiş Milletler’e bakıyoruz, kendi yardım personelini ve binalarını koruyamıyor; İsrail tarafından katledilen personeli için kınama dahi yapmaktan aciz.
NATO deseniz, İsveç’in üyeliğine atfettiği önemin binde birini, Akdeniz çevresi ve Ortadoğu’yu cehenneme çevirebilecek büyük tehlikeye vermiyor.
ABD ve onun esir almış olduğu Avrupa Birliği, hiç değilse dünyanın selameti uğruna, ateşi söndürecek küçücük bir adım atmıyor. Terör örgütü İsrail’e iki çift laf etmiyor; tam tersine onu iyice cesaretlendiriyor.
İngiltere, zaten Hint devşirmesi Başbakanını terör örgütü İsrail’in ayağına göndermek suretiyle, yapacağı her türlü insanlık dışı eylemleri desteklediğini peşinen arz etmişti.
Dünyanın ikinci büyük gücü seviyesine ulaşan Çin, bu meselede başını derde sokmadan mevzi kazanmanın hesaplarını yapıyor. Etliye sütlüye fazla bulaşmadan, çıkacak fırsatları kolluyor.
Rusya desek, bir bakıma eli kolu bağlı vaziyette, Ukrayna’da çekildiği tezgâhın derdine düşmüş…
Koskoca dünya, Gazze’deki sivillerin, çocukların, hasta ve yaralıların en temel insanî ihtiyaçlarını karşılayacak yardım konvoylarının bile yerine ulaştırılmasını sağlayamıyor. Terör örgütü İsrail izin vermedikçe, Mısır’ın Refah sınır kapısında bekleyen yardım kamyonları Gazze’ye giremiyor. Terör örgütü, kafasına göre araç girişine izin veriyor ya da vermiyor.
İşte dünyanın öyle veya böyle çaresiz hale getirildiği bu vasatta, ‘İsrail Savunma Bakanı’ sıfatını taşıyan fakat ‘insan sıfatından’ çok uzak olan zat, kibrin zirvesine çıkıyor; “İsrail’i durduracak hiçbir güç yok!..” diyebiliyor.
Bu kibir, bize çok şeyi açıklıyor.
Mesela, bir kavmin, Yüce Yaratıcı’nın gözünden nasıl ve niye düştüğünü… Niye ilahî gazap ve lanete mahkûm edildiğini… Neden binlerce yıldır vatansız kılındığını… Hangi sebepler yüzünden, gittiği tüm coğrafyalardan sürgün edildiğini…
Bu kibir; yalnız veya zayıf olduğunda etraftan merhamet dilenirken, azıcık biti kanlanıp kendisini güçlü hissettiği zaman nasıl acımasızlaştığını, zalimleştiğini gösteriyor bizlere.
İşte bu karaktersizliktir ki; söz konusu lanetli topluluğun başını, yaşadığı her yerde ve her asırda derde sokuyor, onu katliama ve sürgüne maruz kılıyor.
Yaşadığı çoğunluk içinde rahat durmayan, azıcık güç ve fırsat yakaladığında, kendisine sahip çıkıp yer-yurt vermiş ülkeleri ateşe atmaktan çekinmeyen bir ‘cinnet kavmi’ ile karşı karşıyayız.
Yeryüzündeki hiçbir milleti suçlu ve lanetli sayma hevesinde değiliz. Fakat bu kavmin çoğunluğunun dünyaya yaşattığı elem karşısında, yalnızca münferit ve cılız tepkiler vermekten öteye geçemeyen o kavmin diğer fertleri de suç ortaklığından kurtulamaz.
Doğrusunu Allah bilir; bu güç sarhoşluğu, bu gözü dönmüşlük, İsrail adlı terör örgütünün sonunu getireceği gibi; temsil iddiasında olduğu kavmin de yeni bir felaketinin habercisi olabilir.
‘Allah’tan başka galip yoktur’!...