Türk siyasetinin hiç eskimeyen bir tartışma konusu var: ‘Din istismarı’…
Konunun bir alt unsuru da ‘takiyye’…
Herkes kendine göre bir tanım yapsa da, ‘din istismarı’ kavramını basitçe, “Toplumun dinî hassasiyetlerinden siyasî fayda devşirmek amacıyla, aslında inanmadığı şeylere inanıyormuş gibi yapmak…” diye tanımlayabiliriz.
Yine, Sünnî Müslüman gelenekte yeri olmamakla birlikte, Şia’nın soğuk bakmadığı ‘takiyye’ kavramını, “Gerçek niyetini gizleyerek, karşısındakine farklı bir görüntü verme çabası…” olarak anlayabiliriz.
Bir dinî inancın yaşam tarzını, toplumsal ihtiyaç olarak görüp, bunu hayata geçirmek üzere siyaset yapanlara, ‘din istismarcısı’ demek doğru bir tanımlama olmaz.
Tersine, hayatında ‘din’ kavramının pek de yeri olmadığı halde, sırf siyasî onay alabilmek gayesiyle, toplum çoğunluğunun dinî hassasiyetlerini okşayarak siyaset yapmak, tam olarak din istismarıdır.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs seçimleri yaklaştıkça, ‘dindar profil’ vermek üzere yoğun bir çaba gösteriyor.
Çevresindeki bazı isimler, Kemal Bey’in Peygamber soyundan gelen bir ‘Seyyid’ olduğunu iddia ediyor.
Bir başkası, Kemal Bey’in Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilen bir hâfız olduğunu söylüyor.
Bir diğeri, aslında O’nun, önemli bir Türk-İslam irfan ocağına mensup bir aileden geldiğini ifade ediyor.
Kemal Bey bizzat kendisi de, çevresinin kendisi için çektiği bu ‘İslamî cilaları’ sabitlemek üzere, sık sık türbe ziyaretlerinde bulunuyor.
Elbette kimsenin kalbini açıp bakacak halimiz yok.
Seçim sürecinde olsa da, bir liderin cami-türbe ziyaretini fesatlığa yoracak da değiliz.
Fakat, İslamî görüntü vermek adına atılan her adım, ya kırılan bir pot veya devrilen bir çam oluyor.
Son vukuat, eşinin çeyrek domuzu bilmem kaç dakikada mideye indirdiğiyle övünen, CHP’nin sabık İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile birlikte verdiği, ‘ayakkabıyla seccade çiğneme’ fotoğrafı oldu.
Aslında benzer sakillikleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a özenerek geçmişte yaptıkları, ‘gecekonduda iftar’ girişimlerinde de görmüştük.
Kimisi, gecekondu sakininin salonuna ayakkabıyla daldı.
Kimisi, ortada henüz ezan yokken sofraya çöküp, yemeğe yamuldu.
Evet, Kemal Bey, yanındaki 3 hanımefendiyle birlikte seccade üzerinde verdiği ayakkabılı resmine dair, ‘farkında olmadığı’ bilgilendirmesini yaptı.
Orası öyle de, özünden gelmediği halde, ‘Ajans’ akıllarıyla yürütülen cilalama kampanyasının tel tel dökülmesi de bir gerçeklik.
Sözün özü şudur: Sokma akılla ancak bu kadar oluyor.
Siz isterseniz, “Dökme suyla değirmen dönmez.” de diyebilirsiniz.