Şubat ayı en kısa ay… Eskilerin tabiri ile “gücük” belki küçük demek istediler. Lakin etrafımızdaki ateş çemberi büyük. Önce uzaktan ısıtıyor, gözlerimizi alıyordu. Lakin artık yaklaşmış bedenimizi yakmaya başlamıştır.
Dün “Esat, katil Esat, diktatör Esat, seni yok edeceğiz” diye bağıranların bu tehditleri bir süre sonra “Esat ile de olur” şekline geldi. Diktatör Esat hala yaşıyor, hala Şam ve çevresinde etkili. Peki Suriye diye bir devlet var mı? Hayır. Peki Suriyeliler nerede? Pek çoğu toprağın altında. Kimisi de denizlerin dibinde balıklara, köpek balıklarına yem oldular. Suriyelinin diğer ekseriyeti nerede?
Başta Türkiye olmak üzere komşu devletlerde sürgün. Yakın ülkelerde kaçkın. Namusları haysiyetleri ayaklar altında. Zaten ahlaksız Kürt dün adam yerine konmayan Kürt, bu gün AB ve ABD ile beraber devlet kurma peşinde. Ama diktatör Esat hala başta! Demek bu “diktatör” ifadesi Esat’ı yok etmek için değil Suriye’yi yok etmek için, Suriyeliyi perişan etmek için, bölgeyi yeniden bir dizayn etmek içinmiş.
Bizdeki “Erdoğan diktatör” ifadeleri de AB ve ABD’nin Suriye için uygulanan planının bir benzeridir. İçerideki ahmakların buna tempo tutarak alkış tutmaları hıyanetin belgesidir. Bu bahane ile ahlaksız Kürt, PKK, İŞİD ve alçak ifadesi bile az olan FETÖ sürülerinin saldırısıyla devletimize diz çöktürüp, milleti Suriyelilerin akıbetine maruz bırakmak için yapılan en çukur planlardan bir tanesidir.
Suriye olmamak, Suriyelilerin yaşadıklarını yaşamamak için, ülkenin namuslu insanları her türlü farklılıkları bir kenara bırakıp, siyasi hesapları bir kenar itip, bir olmak güçlü olmak ve batılıların bu hayasız saldırılarına karşı koymak gerekmektedir.