Sosyal medya ile imtihan

Bekir Akdeniz

Sosyal medya yaygınlaşınca eli kalem tutan insanlar, kanaat önderleri, cemaat ileri gelenleri, STK-dernek-vakıf… yöneticileri bu durumu büyük bir fırsat olarak gördüler. Görsel ve işitsel teknolojik imkânları alabildiğine fazla kullanarak daha büyük kitlelere ulaşarak etki alanlarını genişleteceklerini hayal ettiler.

 İlk zamanlarda sorun yok gibiydi ve işler sanki iyi gidiyordu. Bunun üzerine coştukça coşuldu. Herkes kendi dar çevrelerinde konuştukları şeyleri, youtube dahil bütün imkânları kullanarak vermeye başladı. Bu arada söylenenler, yazılanlar… camianın bütün bileşenlerini de aşarak karşıt çevrelere ulaşmaya başladı.

Camia bileşenleri itibariyle homojen değil elbette. Önce camia içinde yer yer sert tartışmalar oldu, zaman zaman cedelleşmeler tekfir etmeye kadar vardı. Karşıt çevreler harekete geçince ortalık hepten karıştı. Önce bizimkileri dibine kadar konuşturdular, birbirleriyle tartıştırdılar hattâ kavga ettirdiler.

Mesele bununla sınırlı kalmadı tabii. Tartışmalar, karşıtlıklar, fikir ayrılıkları… kullanılmaya, gençlerin, toplumun kafası karıştırılmaya başladı. Bir taraftan kitlelerin kafası karıştırılırken diğer taraftan İslâm karşıtı fikirler yavaş yavaş enjekte edilmeye başladı. Ateizm, deizm, pratiği olmayan din, cinsel sapkınlık, izm’ler… her ne varsa cilalanarak özellikle gençlerin önüne konuldu. Kısaca bir taşla birden çok kuş vuruldu.

Gelinen noktada işler o hâle geldi ki kim çok gösteriliyor, mercek altına alınıyorsa bir süre sonra ayar verilir oldu. Özellikle FETÖ’den sonra bazı çevreler, camianın bütün bileşenlerini aynı sepete koyarak topyekün bir itibarsızlaştırma faaliyetine giriştiler, işin doğrusu mesafe de aldılar.

Peki neden böyle oldu? Bu sorunun cevabı sadedinde birkaç noktanın altını çizmek istiyorum:

Bir kere genelde kapalı devre çalışan yapılar, kendi sistematiği içinde bir mantık örgüsüne sahiptirler ve öğrendikleri her şeyi mutlak doğru zannederler ve herkesin de kendileri gibi olmasını beklerler, aksi takdirde akıbetleri bellidir. Piyasaya açılınca yoğun tepki karşısında itidalli davranmak-özeleştiri yapmak yerine, kavga ve itham yolunu seçtiler, bu da işleri çığırından çıkardı.

Karşıt çevrelerin köpürte köpürte verdiği, İslamofobi olarak kulandığı şeylere bakılınca genelde esasa müteallik meseleler olmadığı, tali konular olduğu rahatlıkla görülür. Bazı yapılar tali konularla da kalmadılar, bugün itibariyle yapılması gerekmeyen hususlara, aslı astarı olmayan mevzulara, uydurulmuş-tahrife bulaşmış mesele ve menkıbelere yöneldiler, birtakım ritüelleri din diye anlatmaya başladılar. Birileri aradığı malzemeyi tam da burada buldu. Bunları dinleyen/gören karşıt çevreler “din budur” deyip insanları dini inkar etmeye yönelttiler. “Din buysa…” diye kafalar ciddi manada karıştırıldı.

Yukarıda anlattığımız cendereye düşen yapıların bir özelliği de toplumsal grupları tam olarak bilemeyişleri ve karşı tarafın ne yapacağını kestiremeyişleridir. Bizimkilerden bazıları gayet iyi niyetle ve safiyane duygularla çok iyi bir şey yaptıklarını sanmakta, bir çuval inciri berbat ettiklerini hâlâ anlayabilmiş değiller. Zira onların mutlak doğruları var, başlarındakiler hâşâ neredeyse yanılmaz varlıklar. Meseleye böyle bakarsanız neyin farkına varacaksınız, neyi düzelteceksiniz?

Yine bu yapıların bazılarının malesef modern dünyaya verecek bir cevabı yoktur; bunlar, böyle bir donanım edinmek için çaba sarf etmezler, mutlak doğru bildikleri şeyleri bir ömür tekrar eder ve milim ilerleme göstermezler.

Devlet-hükümet, FETÖ kalkışmasından sonra bazı yapılara değişik yollarla müdahale etme ihtiyacı hissetti, tartışmalara müdahil oldu. Gerçek dinin ne olduğu ortaya konulmaya çalışılarak, insanların dinden soğumasının önüne geçilmeye, insanlar bu yapılardan uzak tutulmaya çalışıldı.

Bütün bu yaşananların camiada ivme kaybına neden olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Karşıt çevrelerin, camianın imajını bozmada etkili olduğunu söyleyebiliriz. Devlet-hükümet, Diyanet vb kurumları öncelerken sivil kurumlarımızın bir kısmı irtifa kaybetti. Ancak bu durum, böyle devam edecek diye de bir şey yok. Olanda hayır vardır derler.

Yaşanılanlardan ders çıkarılırsa ileriye dönük faydalı olacağı da söylenebilir. Artık söyleneceklerin fayda-zarar hesabı yapılarak söyleneceğine dair bir ders çıkarılmış olduğunu düşünüyorum. Umarım camiamızın bütün bileşenleri, perşembenin gelişini çarşambadan anlayarak her türlü tedbirini alır, kendini günceller.

Ne mutlu, kendini sorgulayıp istikametini düzeltenlere!Ne mutlu, medyanın cazibesine kapılarak tuzağa düşmeyenlere! Ne mutlu, akıl-vahiy dengesini sağlam bir zemine oturtarak mücadele edenlere!

Selâm ve duâ ile...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.