Güneydoğu da yenilgi üstüne yenilgi alan ve çöküş sürecine giren PKK, Öcalan’ın politik pazarlık gücünü artırmak için vahşet içeren eylemlerine devam ediyor. İsrail’in Ortadoğu’daki varlığıyla yetinmeyen ABD ise PKK-PYD-YPG gibi örgütlere verdiği destek ve silah yardımıyla Güneydoğu da ikinci bir İsrail yaratmaya çalışıyor. Sadece kendi ülke çıkarlarını ön planda tutmaya çalışan ABD’ye karşı Türkiye, en sonunda aklın yolunu bularak Fırat Kalkanı Hareketi ile PYD-YPG gibi ırkçı ve katil örgütlerinin ülkemiz güney sınırları boyunca oluşturulmaya çalışılan koridoru yararak kahramanca savaş verip engel oluşturmuştur.
Bu gelişmelere paralel olarak, stratejik derinlikle başlayan ancak ülkeyi Ortadoğu bataklığına sokan aklın yerini stratejik akla ve ortaklığa bırakmıştır. En başından beri dile getirilen barışçıl ve uzlaşmacı diplomatik politikaya geri dönülmüştür. Bu gelişim süreci içersinde Türkiye-Rusya-İran hatta Suriye’nin de katılması beklenen bir ittifak oluşmuştur.
Oyun alanından dışlandığını buna oynadığı yanlış oyunların farkına varan ABD ise yeni oyunlar kurarak alandaki yerini korumaya ve kollamaya çalışmaktadır. Sahnelenen son oyun ise FETÖ mensubu olduğu belirlenen ve resmi ağızlarla da açıklanan katilin bir Türk polisi olduğudur. Okyanus ötesi ortak düşüncenin mahsulü olan bu polisimiz FETÖ den aldığı talimat sonucunda Rusya Büyükelçisini arkadan kalleşçe ve planlanmış bir kurguyla öldürmüştür. Güvenliği Türkiye Cumhuriyeti’ne emanet edilmiş bir elçinin öldürülmesi endişe vericidir.
Amaç son zamanlarda oluşan Türkiye-Rusya ittifakının bozulmasına yöneliktir. Ancak taraflarca hakim olan duru akıl ve ülke ortaklığının sağlayacağı yararlar göze alınarak sağduyu ile hareket edilerek ittifak eskisinden daha güçlü olarak yoluna devam etmesi sağlanmıştır. Bu gelişme ve uzlaşmacı tutum ülkelerin sınır bütünlüğünü koruma ve oluşan oldubitti oluşumları önleme ve Ortadoğu da barışın oluşmasına yöneliktir. Türkiye’nin, Şanghay beşlisinin oluşturduğu ittifaka kayması ise söz konusu değildir. Türkiye için müttefik olmak konusu ayrı, devlet aklının hakimiyeti ile katılacağı ülke çıkarları ayrı tutulmuştur.
Bundan sonra Türkiye daha temkinli adımlar atarak ülke çıkarlarını gözeterek ABD-AB ülkeleriyle olan müttefikliğini devam ettirmelidir. ABD’nin Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e açılan bir Kürt kantonu oluşturmaya çalıştığı, bölgede oluşacak alanın ABD için ikinci bir İsrail olacağı, Rusya’nın da Suriye de süresiz kullanım için üs edindiği bilinmektedir. Süreç böyle gelişirken Türkiye’nin de yapması gereken ve hesap soracağı yer bellidir. Kendisine tehdit oluşturan ve kaynak teşkil eden Bağdat yönetiminden hesap sorması gerekir. Vurdumduymaz tavırlarıyla hareket eden ayrıca yataklık eden de Bağdat yönetimidir. ABD’den aldığı destek ve silahla beslenen Kandil’dir. Katil sürüsüne yataklık yapan Bağdat yönetimi orada barınmalarına izin vermektedir.
Kandile yardım yaptığını doğrulayan yine ABD yetkili ağızlarıdır. Bağdat yönetimince eğitim amacıyla davet edilen Türk askerini Başika kampından çıkmasını ve ülkelerini terk etmesini isteyen yine Bağdat yönetimidir. FETÖ-PKK-DEAŞ-YPG-PYD-EL-NUSRA gibi terör örgütleri hep aynı elin açtığı ayrı oyunculardan oluşmasına rağmen el altından birbirlerine silah ve kaynak oluşturan katil ve maşa görevi yapan tedhiş örgütleridir. Hep aynı kaynağa maşalık yapar ve silah alırlar. Okyanus ötesinden yönetilen bu maşalar ülke içinde ve sınırlarımızda oyun kurma baskı oluşturma peşindedirler.
Orada ölen bizim evlatlarımız bizim şehitlerimizdir. Eloğlu kendi ülkesinin hükümranlığını kurması için evlatlarımızı feda edemeyiz. Ancak söz konusu vatan olunca da şehit düşmek şerefine erişmeyi onur kabul ederiz. Bunun müttefikliği olmaz. ABD’nin verdiği silahlarla vuruluyor askerlerimiz. Teröriste kucak açıp yol verenlerin günaha ortaklığı kadar, AB-ABD’nin de günaha ortaklığı vardır. Ülkeyi bu çıkmaza sokarak bundan ikballeri için yarar umanlarında günahı büyüktür.
Kendi ülkelerinde teröriste kucak açıp ta yer verenler, bugün Türkiye’de işlenen terör cinayetlerine çelenk göndermekle mevcut günahlarından aklanamazlar. Gönüllerdeki, hafızalarda ki acılar yama tutmuyor artık. Elbette ki kanla şekil verilen tabloda stratejik derinlik senaryolarının payı büyük. Siyasetinde intikam dili kullanmasının yanlışları var. Terörle mücadeleyi kurumların önüne beton bloglar koyarak önleyeceğimizi sandık. Terörle mücadeleyi barışçıl ve uzlaşıcı bir zihniyetle, demokrasi ve hukuk kuralları içersinde devlet aklıyla, Uluslararası diplomatik dayanışma yollarıyla sağlayabiliriz. Bunu yaparken de ülkede hukuk ve Demokrasi gibi temel ilkeleri koruyup geliştirdiğimizi bütün dünya ya göstererek ispatlamalıyız. Bu gün bu katil sürüsünün ve onun ağa babalarının istediği şey de Türkiye de Siyasal-Hukuksal-Demokrasi-İnsan Hak ve Özgürlüklerinin olmadığını dünya ya ve kendi kitlesine ispat etmektir. Bu koz ellerinden alınmalıdır.
Gün kısır çekişmeleri, iç kavgaları, Anayasa değişikliği gibi zamansız ve yersiz gündem oluşturmalarını bir kenara bırakıp toplumsal barışımızı güçlendirme günüdür. Yapılması gerekenleri yapmayıp ta hamaset üretenler ancak söyleyecek sözü ve alacağı önlemi kalmamış çaresiz insanların varacağı sığınaktır. Demokrasi-Hukuk kuralları-İnsan Hak ve Özgürlükleri AB nin isteği olduğu için değil, ülkemiz insanının hakkı olduğu için korunmalı ve geliştirilmelidir. Bu konu dış dünyanın Türkiye üzerinde yol alacağı sebeplerden çıkarılmalıdır. İşte o zaman sözün bittiği yere gelmiş oluruz.