DEĞERLENDİRME: ÖMERCAN ÖZMEN
Türk futbolunun uzun yıllardır isim olarak gündeminde olan Emre Belözoğlu’nun ilk sahneye çıkışı kendi tabiriyle “çocuk işçi” olarak oldu.
Dört sene üst üste şampiyon olan takımın bir parçası olan, Leeds United ile oynanan yarı finalde gördüğü kırmızı kartla gözyaşları dökerken ekranı başında herkesi üzen “çocuk” Emre, bir süredir malum jargonla “adam” olarak karşımızda.
Emre Belözoğlu gibi isimlere kayıtsız kalamazsınız ya seversiniz ya da nefrete yakın bir yerlerden kendinize yer ayırtırsınız. O da bunun farkında “kimse benden dervişlik beklemesin” açıklamasını son yaptığı şekliyle haklı bir noktadan yapsa da “dervişlik” ile derdinin olmadığını sık sık söylüyor.
Peki, Türkiye’nin gözyaşlarıyla üzülüp, çalımlarıyla golleriyle, sevinçleriyle sevindiğimiz “çocuk” neden bizim için bu kadar uzakta kalmış bir hayal gibi görünüyor. Dervişlik iddiası olmayan Emre’nin bunda ne kadar payı var?
GALATASARAY’IN ÇOCUĞUNDAN “BURUK” VEDA
Galatasaray’ın “çocuk işçi” olarak yıldızlık yolunu açtığı Emre, UEFA Kupası şampiyonluğunun ardından Avrupa’nın ilgisini çekmişti. 2001 yazında da Okan Buruk ile Inter’in yolunu tuttu. İkisi çok değil birkaç ay önce Ali Sami Yen Stadı’nda bir Gençlerbirliği maçında tribünlere hakeme tepki göstermeleri için öncülük yapıyordu. Hagi “büyük baba” olarak gördüğü karta Hagi kadar tepki verip tribünlerin tepkisiz kalmamasını sağlıyorlardı.
O yaz her şey değişti. Bonservis kazandırmadan İtalya’nın yolunu tutunca dönemin yöneticileri belki biraz da kendi beceriksizliklerini kapatmak adına iki oyuncu için “kulübü satma” damgası yapıştırdılar. Galatasaraylılar ikiliye kırgındı ama Emre, Galatasaray’a değildi. Halen şampiyonluk kutlamalarına geliyor, Galatasaraylı olduğunu Galatasaray’ın şampiyonluğundan mutluluk duyduğunu çekinmeden söylüyordu.
Avrupa’da Inter’in değişilmezi olduktan sonra yolu bir şekilde Newcastle United’a düştü. Belki de ilk acabalar da burada başladı. Emre ırkçılık suçlamasıyla karşılaştı. Yapar mıydı yapmaz mıydı? 2006’da bu suçlama ile cebelleşirken Emre artık çocuk işçi değil “adam” olarak 2007 yılında üzerinde milli takım formasıyla bu sefer de basın tribünüyle münakaşa içine giriyordu.
Artık acabalar kalmamıştı. Emre tartışmalı bir isimdi. Üzerine köşe yazıları yazılan, kaptanlığı sorgulanan, liderliği eleştirilen, hareketleri mercek altına alınan bir isimdi.
FENERBAHÇELİ EMRE
2008 yılında Galatasaray ile ipleri koparacak kritik bir viraj aşıldı. Emre 2008 yazında boynunda Fenerbahçe atkısı ile kameraların karşısındaydı. İddia o ki, Galatasaray’a gelmek istemiş Galatasaray ekonomik olarak şartları zorlayamamış Emre de Fenerbahçe’ye gitmiş. Ama kimse bunları dinlemiyordu. Emre artık “çubuklu” altında kırk yıllık Fenerbahçeli gibi oynuyordu. Takımı sahiplenişi, açıklamaları çocukluk dönemine dayanan bir “gizli aşk” iması onu hep Fenerbahçeli Emre olarak görmemizi sağladı kısa sürede.
3 Temmuz sürecindeki liderliği, Aykut Kocaman ile bir türlü barışmayan yıldızı, Aziz Yıldırım ile gitgelli ilişkisi derken bunlara bir de Zokora’ya ırkçılık suçlaması ve Zokora’dan yediği “tekme” eklendi. Emre Belözoğlu artık ulusal bir nefret ögesi haline geliyordu. Trabzonspor ile çok da iyi olmayan ilişkiler bu maçtan sonra tavan yapıyordu. Yani Trabzonluların da birinci nefret ögesi o oluyordu artık .
'Ulusal bir nefret ögesi' dedik ya; Fenerbahçeliler hariç… Fenerbahçeliler sahada her şeyini veren bu Emre’yi çok seviyordu, artık her şeyi veremeyecek hale gelmiş olsa da.
Ancak olmaz denilen oldu Emre bu kez İspanya’da “küçük kardeşi” Arda ile Atletico Madrid forması giydi. Ama Fenerbahçe’de öyle bir konfor alanı vardı ki sabah altıda yapılan antrenmanlardan nefret ediyordu; Arda Turan’ın anlatımıyla “Ah Aziz Yıldırım, Ah Aykut Kocaman, sizin yüzünüzden düştüğüm hallere bak” diye hayıflanıyordu.
Çok geçmedi Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman’ın yanına döndü.
'SEVİLMEYEN ADAM'
Emre Belözoğlu 'nefret oklarının' hedefi oldu dedik ama Fenerbahçeliler hariç. İkinci dönemi Galatasaraylılar zaten sevmiyordu buna Beşiktaşlıları da ekledi. Slaven Bilic ile kavgaları, bir feribotta Beşiktaşlı taraftarla kavgası… Ki bu kavgada Emre’nin suçu yoktu; Emre yolculuk yaparken taraftarın sözlü saldırısı sonrası olay büyümüştü.
Beşiktaş taraftarı da artık küfürlü tezahüratlarına Emre’yi ekliyordu.
Başakşehir’e gitmesi de tamamen Emre’nin inşa ettiği futbol karakteri ve ilişkileri sonucu oldu. Göksel Gümüşdağ, Emre’nin alın teriyle payı olan UEFA Kupası kazanılırken tribünde olan biriydi. Galatasaraylı futbolcuların Göksel Abisi’ydi. Bu abi bir başkan olarak değil “abi” olarak Emre Belözoğlu’na kapılarını açtı.
Emre burada Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarında takımının attığı gollere “aşırı” sevinmekle suçlandı. Olağandı, elbette atılan gole sevinecekti ama “kırılgan erkek taraftarlık” buna müsaade etmiyordu. Eski evlatlarının bu hırsına mana veremiyorlardı.
4 yıllık ayrılık son buldu Emre bir kez daha “patron” olarak Fenerbahçe’ye döndü. Emre’nin takımı gibi bir takım… Emre ile nefes alıyor, Emre ile hücuma kalkıyor, Emre ile hakeme itiraz ediyor. Emre ile birlikte rakiplerin küfürlü tezahüratlarına hedef oluyor, Emre ile birlikte 'nefret objesi' halini alıyor…
Beklenen şampiyonluk gelmeyince köklü revizyona giden Fenerbahçe’de bu kez gerçekten patron Emre oldu. Sportif Direktörlük koltuğuna oturdu. “Alo ben Emre abin” ile birçok transferi çözdüğü söylendi. Sosyal medya gazetecilierinin iddialarına göre “Türk futbolunda bambaşka bir dönem” geliyordu.
EMRE HOCA DÖNEMİ BAŞLIYOR
Sportif direktörlük koltuğu Emre’ye hiç uymadı. Emre aksiyon adamıydı. Erol Bulut başarısız olunca giyip eşofmanları indi sahaya zaten. Yanında da birkaç “kader arkadaşı.” Volkan Demirel ve Selçuk Şahin ile yıllardır şampiyon olamayan Fenerbahçe’ye pandemi gölgesi altında bir şampiyonluk yaşatmaları gerekiyordu.
Çok da yaklaşmışlardı ancak Sivasspor’a yenilerek bu şanstan oldular.
Emre ayrıldı. Emre bunu sık sık söylüyor. Bunca camia içinde o en çok Fenerbahçeli olmaktan mutluydu. “Fenerbahçe için insanlarla dost olduk, düşman da oluruz sorun değil” derken adanmışlığını tarif ediyordu. Böyle bir camiaya buruk veda ile ayrılırken yine Başakşehir’e yolunu düşürüyordu teknik direktör olarak .
Fena başlamayan Başakşehir kariyeri, soyunma odası kavgaları, bir türlü gitmek istememesi, istifaya zorlanana kadar hatta “abisi” Göksel Gümüşdağ’a “tak ettirene kadar” süren bir sürünceme ile son buldu.
ANKARAGÜCÜ İLE MUTLU BİR BAŞLANGIÇ
Ankaragücü’ne geldiğinde de bu aşkın “cicim ayları” çok iyi başladı. Pozitif futbol iyi sonuçlar, camiayı sahiplenen açıklamalar… Ne kadar benzerdi diğer yerlere ama insan yakıştıramıyor. İnsan Emre Belözoğlu ile Ankaragücü’nün ne kadar yakıştığına inanmak istiyor.
Faruk Koca krizinde tek başına kasırgalara karşı durdu. Herkes Faruk Koca eleştirirken o “derviş gibi” Koca’yı savundu. Annesinin nasihati ile yapmış ama sorun değil, Emre Belözoğlu istemezse annesi bile olsanız ona bir şey yaptıramazsınız. Halil Umut Meler’e gitmesin diye İlhan Palut’un kolundan tutmasını da böyle açıklamamış mıydı; “Ben istesem kimse kolumdan tutarak beni engelleyemezdi” minvalinde neresinden tutsan elinde kalacak bir açıklama yapmıştı.
Emre Belözoğlu, annesine edilen küfürleri bile küfürden ağır yanıtlarla atıyor başından. Annesine küfredilen insandan dervişlik beklemek zaten kimsenin haddine değil ama birkaç yıl önce “Babamdan önce başkasının elini tutmamış bir annem ve benden önce kimsenin elini tutmamış bir eşim var.” açıklaması da tüm haklılık içinde tam bir Emre Belözoğlu açıklamasıydı.
Ankaragücü’nde bugün neyi tartışıyoruz? Bu takım küme düşer mi? Emre Belözoğlu gitmek istedi izin verilmedi, son haftaya kadar onunla gelindi. Şu an tribünler “tarihin en paralı yönetimi” diye övdükleri yönetime demediklerini bırakmazken Emre Belözoğlu ve takımı da hedef tahtasına oturtmuş durumdalar.
Ayrıca Galatasaray karşısındaki kötü futbol ve sonucun ardından kupada aldığı Fenerbahçe zaferi sonrası Fenerbahçeli tribünlerden Emre Belözoğlu’na edilen küfürler onu çok şaşırttı. “Hiç beklemezdim, düşünsem aklıma gelmezdi” dediği şeyler duymuştu. Hatta öyle ki komplo teorisyeni trollere göre Emre Belözoğlu’nun Galatasaraylılığı Fenerbahçe forması altına bile sürmüştü. “Peki ya o Sivasspor maçı?” diyerek suyu bulandırıyorlardı. Emre artık Fenerbahçe için de sevilmeyen adamdı.
Bunlara karşın Emre Belözoğlu kahraman olabileceği bir camiada, Ankaragücü’nde bir kez daha tartışmaların ortasında kaldı ve ciddi bir hedef olarak her basın toplantısı taraftara ve basına sakinleşme çağrısı yapıyor. Ama kendisine sakin kalmaya dair tek bir önerisi yok. Sahadaki oyun planlarının çoğunun kazanma oyunları olmasına rağmen galibiyetlerin gelmemesi belki de bu durumu buralara getirdi. 'İnsanın ters gitmesin işi, helva yerken kırılır dişi.'
Tek doksan dakika kaldı. Bu doksan dakika sonrasında sonuç ne olursa olsun Emre Belözoğlu ile Ankaragücü ilişkisi noktalanacak gibi duruyor. Ancak bu kadar sevgi ile başlayan ve yavaş yavaş nefrete dönüşen bu ilişki nasıl bitecek? Asıl soru bu! Emre Belözoğlu'na, Galatasaray’dan Fenerbahçe’den ayrıldığı gibi hatta Başakşehir’den koptuğu gibi krizle, nefret cümleleriyle mi veda edilecek yoksa takımı son haftada da olsa ligde tuttuğu için teşekkür mü edilecek.
Her şey bu kez Emre Belözoğlu’nun elinde gibi görünüyor. Trabzonspor’u yenerek sessiz, mağrur bir veda hem ona hem de Ankaragücü’ne çok iyi gelecek belki de.