Suriye sorununun sonuna mı geliniyor?

Sefer Aşır Eraslan

Hemen söyleyelim ki Suriye sorununun sona gelinmiyor. Daha karmaşık daha çetrefilli bir ortama giriliyor. Bir küçük parça olan İdlib konusunda dahi anlaşamayan üçlü, Türkiye’nin kesin garantisi ile ancak halledilebilindi. İran, Suriye konusunda kazandığı pozisyonunu kaybetmek istememektedir. Her ne kadar Türkiye-Rusya-İran üçlüsü bir takım toplantılar yapsa da her birinin planı hedefi ve beklentisi başka başkadır. Rusya, Kürt kartıyla bu bölgedeki konumunu muhafaza etme gayretindedir. İran ise yıllarca emek verdiği petrodolar verdiği şia kazanımlarını, Hizbullah mevzilerini kaybetme niyetinde değildir. Bunlar en çok da Esat destekçisi olarak endam gösterseler de bir hedefleri vardır. Destekledikleri guruplar vardır.

Peki ya Türkiye kimi destekler bilen var mı? ÖSO diyeceksiniz. ÖSO içerisinde Kürtler vardır, Araplar vardır, Türkmenler vardır. Bu guruba yapılan silah yardımlarının bir kısmını savaşın başlarında savaştıkları karşı guruba sattıklarına şahit olduk. Gündüz bizimle gece karşı tarafta yer aldıkları tespit edilmiştir. Zaten gurubun lideri konumundaki kişiler Kürtlerdir. Bir tarafta “terörist” diye savaş açtığınız insanların diğer kısmı sizinle savaşıyor görünmektedir. Bunlara ne kadar güveneceksiniz. Şimdi durum kontrolümüzde olduğu için pek hissedilmese de yarın ne olacağı belli değildir. Neden Türkiye bir gurubu belli bir kesimi desteklememektedir?

Baştan beri Türkmenler desteklenseydi bu sorun buraya kadar sürmezdi belki. Bu “Türk alerjisi” nereden gelmektedir bilinmez? İşte ortak hareket ediyormuş gibi gözükse de herkesin hesabı başkadır. Başı dertte olan Türkiye’dir. Kürtlerle mücadelede İran da karşı taraftadır. Kendi içerisindeki Kürtlerin de beklentilerini bir tarafa bırakıp Türkiye’nin çökertilmesini beklemektedir. Oysa Türkiye zorda kalsa, İran ayakta duramaz. ABD ile olan mücadelesinde, ambargosunda her şeye rağmen Türkiye İran’ı desteklemiştir.

Ambargo kalkınca İran, bütün ihaleleri, ticaret partnerliğini İngiltere, Almanya ve Fransa’ya kaydırmıştır. 2008 yılında bu nükleer füze konusu ve ambargo konuşulurken dünyada, onları destekleyen bir Türk devleti bir de Brezilya idi. Taksici, “siz bizim atom bombası yapmamız ne diyorsunuz” demişti. Ben de “siz bu bombayı kime atacaksınız. ABD’ye atmazsınız çünkü on bin km menzilli füzeniz yok. Rusya’ya atamazsınız onlar veriyor parçalarını. Pakistan’a atamazsınız onların da var hem onlar da şia. Atacak sadece Türk devleti kaldı. Bize atmayacaksanız yapınız” demiştim.

İran’da iç savaş çıkar mı? Karışıklık bir “İran baharı” olur mu? Çok zayıf bir ihtimaldir. Üç defa İran’a yolculuk ettim. Taksicilerle olsun esnafla konuştum. Petrol paralarını Hizbullah’a Filistinlilere akıtılıp kendi perişanlıklarını anlatıp “molla yanlış yapıyor” deseler de şia bağı ile bağlı olan çoğunluk ister Azerbaycan Türk’ü olsun ister, Beluci olsun ayaklanma istememektedirler. Çünkü milli kimlikten çok dini eğilim öne çıkmaktadır. Dikkat edilirse o küçük ayaklanmalar en güneydeki Sünni Araplardan başlayıp yine Sünni olan Kürtlerle devam etmekte olup onlar da nüfus olarak azınlıktadırlar. Oradaki Türkleri arkasına alamayan hiçbir gurup başarılı olamaz. Pek çok Türk’ün”hain” dediği Ayetullah Ali Hamaney en tepedeki Türk’tür. Tebriz’in futbol takımı “Trahtör” maçları elli bin Türk’ün tezahüratına sahne olsa da elli milyonun kalan kısmından ses çıkmamakta rejimi desteklemektedirler. Ayaklanma da olmamaktadır.

ABD, bahane uydurmakta “Suriye’de bulunma” sebeplerini “İran’ın önünü kesme” bahanesine sığınmaktadır. Bu elbette yalandır. Saddam’ı asarak, Sünnileri keserek yol açtığı şia ve İran oradan çıkarılmadan Suriye’den çıkarılamayacaktır. Üstelik CIA kaynaklarının ortaya koyduğu raporlarda İran ve şia desteklenerek başta Arap yarım adası ve sonrasında bütün İslam dünyası perişan edilebilinir denilmektedir. Başka türlü bir hareket Sünnilerin lideri olan Türk’leri İslam aleminin yeniden lideri olmaktan alıkoyamaz” denilmektedir. Bu sebeple destekledirler. İşte Yemen’in hali ortadadır. İşte Suriye ve Lübnan…

Suriye’deki son safhada neler olabilir? Suriye olayları yeni başladığında Rusya ile anlaşan ABD, masa başında taksimat yapmıştır. Nitekim Sayın Erdoğan ile Putin görüşmesinde Erdoğan’ın planladıklarını dinlerken ”oraları ABD Kürtlere verdi” diye ağzından kaçırmıştır. Devamında ise “eğer bu plan tutmazsa B planına geçileceğini” söylemişlerdir. Bu planın tutmayacağı görünmektedir. Türkiye’deki bir akıl tutulması olan ”açılım” olayı başarılı olamamıştı. İşte içeridekilerle beraber hareket ederek bir sözde devlet kurmayı planlayan ABD ve Rusya açılımdan alnının akıyla çıkan Türk devletinin söylediklerine gelmek mecburiyetinde kalmışlardır. “Biz düz ovada değil dağda deliklere saklanarak kalleşçe savaşırız” diyen alçakların da artık çözülmeye başladığını görmekteyiz. Dedeleri de çok gördüler ABD ve Rusya’ya güvenilemeyeceğini. Ancak her defasında hüsran yaşayanların yeni hüsrana doğru gittikleri aşikardır. Peki bu sırada her şey bizim istediğimiz gibi gider mi? İnşallah gider. Lakin “yanlışlıkla oldu, bilmeden oldu” gibi bilip de yalanla inkar ederek içinden çıkmaya çalışacakları olaylar olabilecektir.

Geriye kalan Suriye’nin son halinin ne olacağı konusuna gelince. Rusya, “rejim meşrudur saygı gösterilsin” derken, Türkiye, “rejim bir milyon insanın katili on milyon insanın kaçmasının faili olarak meşruluğunu kaybetmiştir” demektedir. Zaman zaman ABD de rejimle temas kurmaktadır. İran zaten her konuda hem fikirdir. Burada Türkiye, Rusya ve İran’ın aleni, ABD’nin gizli desteği ile rejimle karşı karıya gelme tehlikemiz vardır. Herkes bilmesine rağmen aynı nakaratla “Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız” denilmektedir. Bu olmayacak duaya “amin” demekten başka bir şey değildir. Çünkü rejim atık Rusya destekli üs bölgelerinin dışındaki yerlerde sözünü geçiremeyecektir. Kaçıncı hüsranı yaşayan Kürtler de yaptıkları ile baş başa kalıp yeni bir aldatıcıya, yeni çeldiriciye kavuşuncaya kadar bölgede eşkiyalığa devam edeceklerdir. Bu hem batının hem ABD’nin hem de Rusya’nın çıkarınadır. Çünkü silah sattıkları en sadık en akılsız müşterileridir.

Nerede o “akil”siz adamlar? Nerede “sadece askeri tedbirler, güvenlikçi tedbirler yetmez sosyal tedbirler de düşünülsün” diye baykuşlar. Hani Türkiye’ye dağılıp olmayan akıllarını satarak kandırmaya mı tahrik etmeye mi çalıştıkları bilinen bu adamların hali. Bunlar ölmedi yaşıyorlar. Acaba Abdülhak Hamit’in tabiriyle” sadece haksızlık değil büsbütün edepsizlik etmişiz” demekte midirler?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.