Türkiye’nin eli sahada kahramanca duran Mehmetçiğe rağmen, dış etkenler ve siyasetin yanlış bakışından ötürü yeterince ilerleme kaydedemiyor. Mehmetçiğin yarattığı güç siyasi muktedirlerimizin başından beri başlattığı yanlış başlangıç politikaları yüzünden eriyip gidecek gibi görünüyor. 22 Ekim de SOÇİ’de yapılan mutabakat sonrasında sorunların çözüme kavuştuğu söylense de taraflar bunu yeterli bulmayarak yapılan anlaşmalar çözüm sağlayamıyor. Bu da Suriye içlerinde yaklaşık 30 kilometreye kadar ilerleyen Ankara’yı etkiliyor.
Harekâtın başlamasıyla Ankara’nın sahada ki kararlılığını gören ABD Başkanı DONALD TRUMP yönetimi telaşla yaptırım kararlarını, New York Güney Bölge Federal mahkemesinin Halk Bank’la ilgili iddialarını gündeme getiriyor. TRUMP hiçbir diplomasi ve nezaket kuralına uymayan mektubu Türk milletine ve hükümetine dayatılarak gözdağı oluşturmaya çalışıyor. TRUMP söylediği “Sizin sorunlarınızı çözmek için çok uğraştım” sözlerinin neyi hedef alarak söylendiği kimleri hedef alarak söylendiği hala açıklığa kavuşmamıştır.
Bu sözlerin bir tehdit oluşturduğu ve ülkesinde günah işleyenlerin kendisine biat etmesini yoksa açıklamalarda bulunarak zarar vereceğini ifade etmektedir. Geçmişte bazı Türk akanlarına, Genel Kurmay Başkanına ABD’ye giriş yasağı koydurması, bazı kurumlara doğrudan yaptırım kararı ile Sayın Cumhurbaşkanının ve ailesinin mal varlıklarının söz konusu edilmesi Türk milletini derinden yaralamıştır. Bütün bunlara rağmen hala ABD ve TRUMP gibi dost ve müttefikliği sadece kendi çıkarlarına doğrultmuş bir ülke ve onun liderine biat edilmesi, ayı ile aynı yatağa girmekten başka bir şey olamaz. Bütün bu saygısızlıkların arkasında aba altından sopa gösterip kendi istekleri doğrultusunda kararlar alınmasını Türk milleti kabul edemez.
Suriye’ye PKK terör örgütünün yarattığı tehlike ve ülke güvenliği gerekçesiyle girişimizin sonrasında SOÇİ de yapılan anlaşmayla silahlar susturulmuştu. Tarafların ateşkese uymasına rağmen rejim güçlerinin ise daha sonra buna uymayarak 13 Mehmet çiğimizin şehit olmasına neden olmuşlardır. Böyleleri ile ne aynı yola gidilir ne de barış ortamı sürdürülür. Sınırımızda 430 km uzunluğunda 30 km genişliğinde güvenli bir bölge oluşturulmuştu. Türk-Rus-İran birlikte düşünüp birlikte SOÇİ mutabakatını oluşturmuştuk. Bu mutabakat sonrası güvenlik sağlamak amacıyla Türk tarafı gözetleme bölgesi oluşturarak 12 yerde konuşlanmıştı. Yapılan anlaşmayı hiçe sayarak Rus-Suriye-İran birlikte çık benim topraklarımdan diyerek Türk askerlerine ateş açılıp şehit olmalarına neden oldular. Vaktiyle dayanışma içine girdiğimiz Rusya da Suriye den yana tavır alınca sahada yalnız kaldık. Ortadoğu da bize ne destek veren kaldı ne de komşumuz.
Bunu bilen ABD, Rusya ile olan ilişkimizi bozmak için bastırarak elçisini göndererek bizi Ortadoğu bataklığının içerisine sokmaya çalışıyor. “Sen önden git biz arkadan sana destek oluruz” Sam amcanın evlatları kıymetli ya bizim Mehmet imiz ölse de şehit der duasını okur üstüne bayrağımızı örter tekbir getiririz olur biter. Böyle bir ABD zihniyetinin peşinden gidilir mi? Güvenilir mi? Sanki PKK-PYD ile terör mücadelesinde bize düşman olan terörist grupları örgütleyen- eğiten para ve silah veren onlar değil miydi? 200 milyon Dolar bütçe ayırıp destek çıkanlar ABD değil midi?
Artık Suriye Emperyalist ülkelerin atlama tahtası haline gelmiştir. Petrol ve üs edinme çabaları vardır. Türkiye’nin arada durup bu ülkelerin taşeronluğunu yapması toplum tarafından kabul görmemektedir. Suriye’nin ABD özel temsilcisi JAMES JEFFREY, CIA ve diğer karanlık bölgelerde görev yapan zat, Türkiye’ye gelip bizi etki alanlarına almak için çaba sergilemektedir. Suriye konusunda hem İsa’ya hem Musa’ya yaranmak için pinpon topu gibi gidip geldik. Aldığımız gaz nedeniyle ABD aklıyla Suriye’ye girdik oysa bizim ne Suriye ile ne de Suriye halkıyla alıp veremediğimiz bir durum söz konusu değildi. Diplomatik yollarla çözebileceğimiz durum söz konusu iken iç ve dış Siyasi öngörüsüz bir tutumla batağa saplandık. Suriye lideri ile görüş ayrılıklarımız ve mezhepsel ayrılıklarımız söz konusu olabilir. Diplomasiyle bütün bunlar çözülebilirdi. Ancak biz inadım inat diyerek Şam da kahve içme sevdasına gaza gelerek bunca şehidimizi de kaybederek bodoslama girdik.
Biz beş şehit verdik ama karşı taraftan 100 kişiyi öldürdük demek, sadece ülkemiz de var olan mahalle kabadayılığının ötesine varmaz. Çağımızda ülkeler kendi aralarında ki sorunları oturup konuşarak-uzlaşarak-el sıkışıp karara bağlayarak çözüyorlar. Askerini siyasi yanlış kararlara feda ederek kaprislerine yenilerek değil. Akıl ve diplomasi yoluyla çözülebilecek sorunları başkalarına alet olarak ben bu kadar şehit verdim rejim şu kadar şehit verdi demek cinayetten başka bir şey değildir. Sahibi bir avuç darı verecek diye horoz dövüşüne dönen savaştan hiçbir taraf karlı çıkmaz. Çıkacak olanlar paylarına düşeni alıp gideceklerdir. Sonuçta biz yine komşu olarak kalacağız Suriye ile…