5000 yıllık siyasi tarihin yalnızca 236 yılının barış içinde geçtiğini düşünür isek, savaşsız bir dünya düzeninin mümkün olmadığı gerçeği bütün çıplaklığı ile karşımıza çıkıyor.
Kendi başlattığımız savaşların, yine kendi koyduğumuz kurallarına uymadığımız bir vahşetin tarihini yazıyoruz.
M.Ö. 3000'li yıllara dayanan hukuk sistemi içinde savaş hukukunun insanlık için ne kadar yaşamsal bir öneme sahip olduğu ancak 19.yüzyılda somut bir şekle bürünebildi.
Savaşın acımasızlığı ve yarattığı ağır tablolar karşısında, masum insanların, yaralıların ve esirlerin koşullarının iyileştirilmesi için 1864 yılında 1. Cenevre sözleşmesi imzalandı. Bu insanlık ve barış için önemli bir atılımdı. Ancak bu tarihten sonra yaşanan 2 büyük dünya savaşını düşünürsek bu sözleşmenin, savaş hukukunun ve hukukun üstünlüğünün savaş zamanı ne cephede ne de diploması masasında pek etkili olmadığını görüyoruz.
Bu etkiyi ancak ve ancak savaş sona erdikten sonra görebiliyoruz. İnsanlık suçu, savaş suçu işlenmiş ise, hukuk karşısında sorumluları hak ettiği cezayı er ya da geç buluyor. Bunun en büyük örneği 2. Dünya Savaşı'dır. Savaş sonrası Nazi Almanya'sının Yahudi halkına uyguladığı soykırımın sorumlularının birçoğu daha sonra yakalandı. Uluslararası mahkemelerde yargılandılar ve idam edildiler.
Eğer bir asker iseniz, savaşın çirkin ve karanlık yüzü ile bir kez tanıştığınız zaman ölmek ya da öldürmekten başka çareniz kalmaz. Onurlu ve ahlaklı savaşmak ise sizin tercihinizdir. Savaş kaçınılmaz ise, onurlu ve ahlaklı bir savaş, orduyu da devleti de yüceltir. Ne kadar güçlü olursanız olun, onursuz ve ahlaksız devlet ve ordu bir hiçtir.
Bir devletin ahlakı var ise, ordusunun da ahlakı olur. Ahlaklı siyasi liderlere ve ahlaklı komutanlara sahip devletin ordusuna mensup bir asker böyle yetişir ve öldürmek zorunda olduğu anda dahi düşmanına saygı gösterir. Onurlu ve ahlaklı bir ordu, bir yaşlıyı, bir kadını veya bir çocuğu ya da bir hayvanı öldürmez. Ona zarar vermez. Ama onursuz ve ahlaksız bir ordu her türlü zalimliği ve çirkinliği kısacası her şeyi yapabilir. Ve bunu yaptığı zaman kendini güçlü zanneder. Gerçek güç ise, her şeyi yapabilme kudretine sahip olsa bile iyiliği seçmektir.
Peki, savaş sırasında ahlaklı ve onurlu davranış ile neyi kastediyorum?
Masum insanları öldürmemeyi/esirlere işkence etmemeyi/ bayrağa saygılı olmayı/tecavüz etmemeyi/hastaneleri bombalamamayı/insani yardımları engellememeyi/cenazelere saygılı olmayı/ateşkes kurallarına uymayı/kimyasal silah kullanmamayı/gazetecileri öldürmemeyi/orantısız güç kullanmamayı...
Bu savaş suçu kabul edilen maddelerin hiçbirine ABD ve İsrail uymuyor. Tüm dünyanın gözleri önünde masum Filistin halkına zulmediyorlar. Daha doğrusu savaştığını ve zaferi elde ettiğini zannediyorlar. 45 binden fazla masum insanın ölümüne sebep olan ABD ve İsrail onursuz ve ahlaksızca savaşıyor.
Kendini medeni olarak adlandıran Batılı devletler ve onun ortakları ise halen bu onursuz ve ahlaksız soykırım karşısında 3 maymunu oynamaya devam ediyorlar.
Bu bir savaş değil. Çünkü karşılıklı savaşan iki ordu yok. Bu bir utanç tablosu. Bir soykırım. Elbet bu zulüm bir gün bitecek. Filistin halkının acıları dinecek. Günü geldiğinde bu utanç tablosunun bu soykırımın sorumluları da en ağır cezayı hukuk karşısında alacak. Ve tarih bu zulmü yapan onursuz ve ahlaksızları asla affetmeyecek.