Türk tarihindeki çok önemli liderleri ve bıraktıkları derin izleri özetlediğimiz yazı serimizin sonuncusunda, zincirin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar ulaşan halkalarını ele alacağız.
Önceki iki yazıda, Büyük Türk Hun İmparatoru Mete Han’dan, son büyük Osmanlı Hakanı Sultan Abdülhamit’e kadarki büyük liderleri özetlemiştik.
Mustafa Kemal Atatürk:
Birinci Dünya Savaşı sonucu devletimiz çökmüş, ülkemizin büyük bölümü emperyalistler tarafından işgal edilmişti.
Sultan Vahdettin tarafından, (Gazi’nin kendi deyimiyle) ‘vatanı kurtarmak üzere görevlendirilen’ Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlattığı kurtuluş mücadelesini, 9 Eylül 1922’de Yunan kuvvetlerini İzmir’den denize dökerek başarıya ulaştırmıştı.
Sonrasında, çöken imparatorluğumuzun küllerinden, Türk Devletini yeniden toparlayarak, ‘siyasî bağımsızlığını’ sağlayan Gazi, devletimizin yönetim sistemini de ‘Cumhuriyetle’ taçlandırdı.
1877-1878 Rus Savaşı’nın (’93 Harbi) verdiği çöküntü bir yana, 1911’deki Trablusgarp Savaşı’yla başlayıp, devamında Birinci ve İkinci Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve nihayet Kurtuluş Savaşı ile 1922’ye kadar, çoklu cephelerde, aralıksız 11 yıl süren fiilî savaşlar, milleti ve devleti tam anlamıyla tüketmişti.
Türk Milletinin, toparlanıp kendine gelebilmesi için, eksiksiz bir 100 yıla ihtiyaç vardı.
Ayrıca, bağımsızlığımızın uluslararası zeminde, özellikle de çağın büyük devletleri olan Batılılar nezdinde tanınması ve ihtiyacımız olan 100 yıl rahat bırakılma molası için, Lozan’da bazı tavizlerin verilmesi ve emperyalistleri teskin edecek ‘devrimlerin’ yapılması gerekiyordu.
Kanımca, girilen yeni yolda bazı gereksiz abartmalar da olmuştu. Ayrıca, Cumhuriyetimizin İlk Cumhurbaşkanı olarak seçilen Gazi Mustafa Kemal’in, bugün kendisine atfettiğimiz güç ve siyasî desteğe, kendi döneminde sahip olmadığı da bir hakikattir.
Nitekim kendisinin büyük destek verdiği savunma sanayisi projeleri, yazık ki etrafındaki idraksiz siyasetçi ve bürokratlar marifetiyle işlevsiz kılındı. Bu meyanda; Nuri Killigil, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş ve Şakir Zümre’nin samimi ve fedakârane çabalarının, devrin siyaset ve bürokrasi takozlarınca, Atatürk’e rağmen nasıl sabote edildiklerini hatırlatalım.
Gereksiz güzelleme ve haksız yergileri bir kenara bırakarak, şu tespiti yapalım: Gazi Mustafa Kemal Atatürk de yaşadığı dönemde, hatta ölümünden hemen sonraki süreçte, hak ettiği takdir ve değeri göremedi. Nitekim vefatının sonrasında, banknotlardan resminin çıkarılmasını, bu mevzuda göz açıcı bir örnek olarak dile getirmiş olalım.
Doğrusu, Atatürk’e bugün atfettiğimiz önem ve değer, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti ve Başbakan Adnan Menderes tarafından tesis edilmiştir. Tabii, başta 1960 darbesi olmak üzere, Türk Milletinin iradesini dumura uğratmak üzere, özellikle ABD ve diğer emperyalistler adına yapılan tüm darbeler, maalesef Atatürk’ün arkasına saklanılarak icra edilmiştir.
Atatürk’ün, “Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir…” düsturu, her şeye rağmen Türklerin ülke yönetimindeki güç ve iradesinin temel dayanaklarından birisi oldu.
Atatürk, diğer Türk Hakanlarına nazaran daha şanslıydı. Nitekim o, tarihte hak ettiği yeri, nispeten daha kısa zamanda aldı.
Adnan Menderes:
Atatürk sonrasında, Batılı emperyalistlerin arzu ettiği çizgide ilerleyen ve deyim yerindeyse ‘haddini bilen Türklerin ülkesi’ tanımının hakkını veren siyasî ve bürokratik takozların kurduğu düzeni bozan Adnan Menderes, bunun bedelini, iki bakanıyla birlikte, darbeciler tarafından idam edilerek ödedi.
Menderes, 1950’de ‘Yeter! Söz milletindir!’ sloganıyla, yönetme iradesini, siyasetçi-bürokrat elitlerin elinden alarak, en azından şeklen Türk Milletine iade etti.
Başta tarım, ulaşım ve bazı sanayi kolları olmak üzere, Menderes’in başlattığı kalkınma hamlesi, Türk Milletinin ve Devletinin yeniden ayağa kalkması yolunda önemli bir adım oldu.
Milletin teveccühüyle 10 yıl boyunca iktidarda kalan Menderes, seçim sandığında güç yetiremeyen siyasî ve bürokratik ihanet güruhunun 27 Mayıs 1960’taki ABD destekli darbesiyle alaşağı edildi ve iki bakanıyla birlikte idam edildi.
Menderes’in devletimiz ve milletimiz için sergilediği liderliğin kıymeti, nispeten erken idrak edilme yoluna girmiştir.
Turgut Özal:
ABD destekli cuntanın 12 Eylül 1980’de yaptığı darbe sonrasında, 1983’te yapılan seçimde iktidara gelen Turgut Özal, siyasî-bürokratik elitlerin, ‘devletin kulpundan tutanlara hizmet eden’ devletçi-sosyalist bir kimliğe büründürdüğü yönetim yapısını dönüştüren büyük siyaset adamıdır.
Türk ekonomisini liberalleştirerek, dünya ile rekabet edebilir bir çizgiye kavuşturmada büyük emekleri olan Turgut Özal, aynı zamanda Anadolu sermayesini de İstanbul Dükalığına karşı desteklemiş ve ‘üreten Türkiye’nin oluşumuna büyük katkılar sağlamıştır.
Ve elbette Turgut Özal da yaşadığı dönemde kadri-kıymeti ve yaptıklarının önemi anlaşılmayan liderlerden olmuştur. Öyle ki, elinden tutup bakanlık ve milletvekilliği makamlarına getirdiği bir yığın basiretsiz siyasetçi, 1989’da kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesine muhalefet etti.
Her şeye rağmen Türk Milleti, onun cenaze törenine milyonluk katılımıyla, Özal’a verdiği değeri gösterdi.
Alparslan Türkeş:
Her ne kadar ‘Başbakan’ koltuğuna oturmamış olsa da, Türk Milliyetçiliğini siyasî çizgide temsil eden ve o milliyetçiliği, olgun ve insanî boyutlarda sistemleştiren Alparslan Türkeş, özellikle topluma ‘millî şuur ve gurur aşılamada’ son derece başarılı olmuştur.
Sergilediği vatan-millet mücadelesinin ağır bedellerini hayatı boyunca ödeyen Alparslan Türkeş, 12 Eylül cuntasınca idam talebiyle yargılanmış ve uzun süre hapiste kalmıştır.
Türkeş’in sistemleştirdiği milliyetçi-ideolojik çizgi, bugün Türk Devletinin istikametini belirleyen bir sürece evrilmiştir.
Siyasî-ideolojik kavganın tam da ortasında mücadele vermiş olan Alparslan Türkeş’in kıymetinin bilinmesi için daha epeyce zaman geçmesi gerekecek.
Kesin bildiğimiz şudur ki; Türkeş de Türk tarihinin ‘büyük liderleri’ galerisinde mümtaz bir yere oturacaktır.
Necmettin Erbakan:
Sahneye ‘kalkınmacı bir mühendis’ kimliğiyle çıkan Necmettin Erbakan, ülke sanayisine yapmaya çalıştığı değerli katkıların karşılaştığı siyasî-bürokratik engellerin aşılmasında, siyasî iradenin oynayabileceği rolü görünce, mücadelesini o kulvara taşımıştır.
Batıcı bir anlayışla kurgulanmış siyasî düzen içinde, İslamî ve millî hassasiyeti yüksek bir çizgi tutturmanın tüm zorluklarına rağmen, Necmettin Erbakan, mücadelesini başarmış ve Başbakanlık makamına kadar yükselmiştir.
Deyim yerindeyse, Erbakan, suyu yokuş yukarı akıtma başarısını göstermiştir.
Elbette onun, demokratik bir mücadele sonucunda Başbakanlık makamına kadar ulaşmış olması, sadece Türkiye’deki muhafazakâr-dindar çizgi için değil; aynı zamanda tüm Müslüman ülkelerdeki siyasî yapılar için de önemli bir örnek olmuştur.
Siyasî başarısı bir yana, Erbakan; Türk Milletine, ‘maneviyatını koruyarak sanayileşme-kalkınma-çağı yakalama’ fikrini aşılamada, çok kıymetli hizmetlerde bulunmuştur.
Erbakan’ın da tarih içinde hak ettiği yeri alması için epeyce zaman geçmesi gerekecek.
Recep Tayyip Erdoğan:
Devletimizin ekonomik bağımsızlığını ilmek ilmek işleyen Başkan Recep Tayyip Erdoğan, başta ulaştırma altyapısı ve savunma sanayisi olmak üzere, her alanda büyük yatırımların, büyük hamlelerin banisi ve siyasî desteği olmuştur.
Erdoğan’ın, gelecekte çok daha iyi anlaşılıp takdir edilecek icraatlarından birisi; binlerce yıllık Türk tarihinin en önemli siyasî dönüşümlerinden biri olan Başkanlık Sistemini hayata geçirmesidir. Bu sistem, siyasî istikrarı sağlayarak, devletin ve milletin geleceğini teminat altına almıştır.
Erdoğan, her türlü dış baskıya ve içimizdeki devşirilmişlere rağmen Türk Milletine ‘başarabilme özgüvenini’ yeniden kazandırmıştır.
Demokratik siyasette, dünyada örneği olmayan bir başarıyla, 22 yıl içinde aralıksız olarak 18 seçimi kazanmıştır.
Halkı ve bürokrasiyi, ülkenin yüce hedefleri yolunda koşturup yormasına rağmen kazandığı bunca seçim başarısı, onu, tüm dünya siyasetinde benzersiz bir konuma çıkarmıştır.
Onun, Türkiye’nin ekonomik ve tam siyasî bağımsızlığını sağlama yolunda verdiği zorlu mücadeledeki başarısını tescilleyecek sayısız yatırım/üretim unsuru bulunmaktadır.
Yerli ve millî otomobilimiz TOGG, dünyayı kıskandıran SİHA’lar, millî gemiler, Milli Muharip Uçağımız KAAN, uzay programı, dünyanın en büyük havaalanlarından birinin inşası, nükleer santralı da içeren dev enerji ve ulaştırma yatırımları dâhil, saymakta bile zorlandığımız yüzlerce büyük projenin arkasındaki devasa siyasî irade olmuştur, Başkan Erdoğan.
Onun, sadece Ayasofya’yı yeniden ibadete açmak suretiyle, Türk Devletini, Batı tahakkümünden kurtulma seviyesine yükseltmesi dahi, tarihteki önemli yerini alması için yeterlidir.
Aslında Başkan Erdoğan’ın neden ‘büyük lider’ olduğunu vurgulamak için, yaptığı ve devam eden önemli hizmetlerini saymak bile, bir bakıma gereksizdir.
Halen ülkeyi yönetmesinden dolayı, siyasî tartışma ve çekişmelerin tam da odak noktasında bulunmaktadır.
Sadece şu kadarını ifade edelim: gelecekte Türk tarihini yazanlarca; Mete Han’dan Atatürk’e kadar uzanan ‘Büyük Türk Hakanları’ sıralamasında, Başkan Erdoğan da zikredilecektir.
Devlet Bahçeli:
Devleti yönetecek siyasî makama oturmamakla birlikte, aldığı çok önemli kararlar ve attığı adımlarla, siyasetin yönünü çizen Devlet Bahçeli de gelecekte Türk tarihinde hak ettiği yeri alacak büyük bir liderdir.
2002 yılından beri yaptığı önemli hamlelerle, devletimizi ve bizatihi siyaset kurumunu büyük krizlerden çekip çıkaran Devlet Bahçeli’nin fedakârane siyasî duruşu, demokratik rekabetin doğasına pek uymasa bile, ‘büyük vatanseverlik’ duruşuyla tam olarak örtüşmektedir.
Bahçeli’nin, alınan önemli ve kıymetli kararları, siyasî ikbal aramaksızın desteklemesi, birçok önemli kararda fikir babalığı yapması, kendisini çok farklı ve mümtaz bir konuma taşımıştır.
Türk siyasetine istikamet çizen ve siyasî fedakârlık abidesi örneği sergileyen Devlet Bahçeli’yi tarihteki büyük şahsiyetlere benzetmek gerekirse, aklımıza ilk gelen isimler; Bilge Vezir Tonyukuk, Çağrı Bey ve Şeyh Edebalı olur.
Devlet Bahçeli de gelecekte tarih yazıldığında, hak ettiği yeri kesinlikle bulacaktır.
Evet, tarih sıralamayı doğru yapar ve her büyük lideri hak ettiği yere oturtur.