Son zamanlarda Türk parasının altın ve diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi tarımda yabancı ülkelerden ithal edilen girdilerin (tohum, mazot, gübre, tarım ilaçları, yem hammaddeleri vb.) maliyetlerini % 40-90 oranında arttırdı. Doğal olarak da bu maliyet artışı tarımsal ürünlerin fiyatlarına yansıyacak ve tüketicilerde gıda ürünlerini daha pahalıya almak zorunda kalacak. Maliyet artışı fiyatlara yansıtılmaz ise, uzun bir zamandan beri zaten üretim yapmakta zorlanan üreticiler bu durumda üretmekten tamamen vazgeçecek. Örneğin 2010 yılında buğday ekim alanı 8.103.000 hektar iken 2017 yılında 7.669.000 hektara geriledi. Arpada ise, 2010 yılında ekim alanı 3.040.000 hektar iken, 2017 yılında 2.424.000 hektara geriledi.
İthal girdi maliyetlerinin artması sebebiyle yerli üretimle elde edilen tarımsal ürünlerin fiyatları artınca tüketicileri korumak için ithal ürünlerin önü daha fazla açılarak piyasalar dengelenebilir. Ancak paramızın değer kaybetmesi sonucunda ithal ürünler yerli üretim ürünlerinden daha pahalıya mal olacağından artık bu seçeneğin piyasaları dengelemesi mümkün görünmüyor. Örneğin yıllardan beri et fiyatlarını düşürmek için ithal edilen canlı hayvanlar ve etler için ödenen döviz, yerli hayvanlarımızın ıslahı, hayvan sayısı ve niteliğinin artırılması için harcansaydı hayvancılıkta kendi kendimize yeter hale gelebilirdik.
Öyleyse tek seçeneğimiz kalıyor. Tarım ürünleri ithalatına ödenen döviz yerli üretim yapan çiftçilerimize verilirse hem yerli üretim artar hem de tarımsal ürün fiyatları aşırı yükselmez. Yani kısacası kriz fırsata dönüştürülebilir. Hatta iç piyasanın ihtiyacı karşılanacağı gibi ihracat yapılarak ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde döviz girişi bile sağlanabileceğini düşünüyorum.
Tarım ve Orman Bakanı olarak atanan Sayın Bakanımıza yeni görevi hayırlı ve uğurlu olsun. Tarım camiasına bolluk ve bereket getirecek uygulamaları yapmayı Allah nasip etsin. Sayın Bakanımız Dr. Bekir Pakdemirli, yaptıkları bir konuşmada "Bu dönemde iş dünyamız mutlaka rahatlatılacak. Üretim bazlı bir ekonomi anlayışı üzerinde hep birlikte ilerliyor olacağız." dedi. “Üretim bazlı ekonomi” sözünden yerli üreticinin daha fazla desteklenerek üretimin arttırılacağını, ithalatın da azaltılacağını anlıyorum.
Sayın Bakanımız Dr. Bekir Pakdemirli’ye yeri gelmişken bir hususu hatırlatmak istiyorum. Tarım Yasası 2006 yılında kabul edildi. Bu yasaya göre, her yıl tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılan pay, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde birinden daha az olmamak zorunda. Ancak, kanunun kabul edildiği günden bu güne kadar belirtilen oranda tarıma destek verilmedi. Cari fiyatlarla 2017 yılında milli gelir (GSYH) 3 trilyon 104 milyar TL olarak gerçekleşti. Buna göre bütçeden tarımsal destekleme için ayrılması gereken pay, 31 milyar TL olmalıydı. Oysa 2017 yılı bütçesinden tarıma ayrılan pay 12,8 milyar TL’de kaldı.
Sayın Bakanım, 2006 yılında çıkan Tarım yasasının hükümlerini yerine getirmek ve tarımda krizi fırsata dönüştürmek, yerli üretimi arttırarak ithalatı azaltmak için Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde birinden daha fazlasını tarıma destek olarak vermenin tam zamanı değil mi?