Çok güzel bir dostluk ve paha içilmez bir dayanışma içindeydik.
İş çıkışı sırtımıza sazımızı alır, koşarak gider, heyecanla sazımızı kılıfından çıkartır Musa EROĞLU'dan “Bugün Ben Şahsımı Gördüm” türküsünü usanmadan defalarca söylerdik, semah dönerdik.
Dostluklarımız çok ama çok güzeldi.
Haziranın sonlarına doğru semah kursunun sonunda gelinmiş.
Artık bir turna kuşu gibi hatasız ve pürüzsüz semahımızı dönüyorduk.
TEMMUZ yaklaşmış her yıl olduğu gibi Pir Sultan Şenlikleri vakti gelmişti herkes hazırlanmış provalar yapılmış coşkulu yüreklerle Sivas'a hareket etmeyi bekliyorduk.
O aylarda askerlik nedeni ile ben başka bir araçla direk köyüme gittim bir gün sonra Sivas Yıldızeli Askerlik Şubesinden askerlik kâğıdımı alıp arkadaşlarımın kaldığı otele oradan da programın yapıldığı yere gidecektim. Yıldızeli'nden çıktım o an sanki yer gök birbirine karışacak gibi bir hava vardı. İnsanlar birbirinden kaçar gibi yürüyorlar bende biran evvel otobüse binip semah döneceğimiz türküler söyleyeceğimiz kültür merkezine gitmek için sabırsızlanıyorum.
Belediye otobüsüne bindim arkamda duran 80 yaşlarında bir amca Sivas karışık, Allah ateşini hainlerin üstüne yağdırıyor dedi.
Biran deli olduğunu ve kendi kendine konuştuğunu düşündün. Otobüs şoför hak ediyorlar bırakın gebersinler diyerek mırıldanıyor bir ara polis kontrol ekipleri Sivas'a girilemeyeceğini Madımak Oteli’nin yandığını ve meydanda olayların çıktığını söyledi. Ben hala bir anlam verememişken yol kenarında duran lastik tamircisi Pir Sultan şenliklerine gelenlerin kaldığı Madımak Otel’i yanmış dedi.
Biraz daha ilerledik otobüsten indik ki siyah bir duman adeta gökyüzünü karartmış yanan otelin yerini gösteriyor gibiydi.
Yol kenarında harabe bir esnaf lokantasına oturdum esnafın ve müşterilerin konuşmalarına takıldı kulağım, gebersinler diyen, inşallah ateşi evlerine götürürler diyen, bugün bayramdır diyen adeta bir şehir insanların diri diri yanmasından haz duyuyor bayram ediyordu.
O an Sivaslı olmaktan utanmış yüzüm kızarmıştı. Sivas adeta devletiyle, ordusuyla, polisiyle sessiz kalmış günün bitmesini bekliyorlardı. Televizyonlarda sarıklı, cübbeli, sakallı adamlar adeta ağızlarında nefret sözcüklerle saldırıyor ölüm naraları atıyorlardı.
Olaylar yatışmış kalabalık dağılmış bilanço içler acısı durumdaydı arkadaşlarım yanarak ölmüş, Türküler susmuş, bense yıkılmıştım.
Meğer insan yıllar sonra aynı acı için tekrar yıkılabiliyormuş.
17 yaşındaki Menekşe Kaya ve Koray Kaya'yı yakan Ahmet Turan Kılıç'ın cezasının kaldırılması ve özgür bırakılmasına bir kez daha anlıyoruz ki; “Hangi dönemde olursak olalım asılmak, yanmak, kafamıza sopayla vurularak ölmek bize nasip oluyormuş…”