Ten’den kendini kurtar ki Can’ı bulasın

Ahmet Sandal

Ten’in aslı yapışkan balçıktır. Can, bedenden çıkmaya görsün ten nasıl da kokar. Aynen, havasız ve akışı olmayan balçığın kokması gibi.

Ten kokar ve korkutur. Ölü bir insanın teninin korkutması ilginçtir. İnsan sağ’dır ve herkes etrafında neşe ile toplanır. O insan, “bir saniye içerisinde ölsün” diyelim, etrafındaki insanlar korkudan kaçarlar. “Korkmam” diyenler olabilir. Ancak insanların birçoğu “ölü tenden korkar ve kaçar.” Bu bir gerçektir.

Ten kokar ve korkutur Ey Dost! Sen can’ı bul ve can ne kokar, ne de korkutur. Can ebedidir. Can ebedi olduğu gibi, edebidir de. Ten çirkindir. Eğer tende bir güzellik varsa, o güzellik can’dan gelir.

Derler ya, “içindeki güzellik, yüzüne yansımış” diye. İşte içerdeki güzellik can’dır can.

Ecdadımız “sireti güzel olanın sureti güzel olur” demiş. Siret, kişin ruhî özellikleri, huyu, karakteri, iç dünyası, ahlâki yapısı, gönül hoşnutluğu ve yürek huzuru gibi manalar gelir. Siret, kişinin iç profili demektir. İnsanlar, dış profile o kadar kafayı ve aklı taktılar ki, kimse iç profil ile ilgilenmez oldu.

Dış profil yani ten, aldatıcıdır ve geçicidir. Halbuki, iç profil ebedi ve bakidir.

Ey Dost! “Ten’den kendini kurtar ki, can’ı bulasın”. Ne bu ten’e bu kadar saplanmışlığın, ne bu ten’e bu kadar aldanmışlığın. Bir anlık zevk değil mi? Gözün kör olmuş, aklın ıskat olmuş. Yazık sana, çok yazık.

Kadınlar ve erkekler, birbirlerinin fiziki görünüşlerine, dış özelliklerine o kadar önem veriyorlar ki, aslı kokmuş balçık olan, özü bir damlacık su olan bedenin esiri olmuşlar. Halbuki ten kokar ve korkutur, halbuki, ten geçici ve fanidir, halbuki, ten aldatıcı ve ayartıcıdır.

Ten’i yerden yere vurdum. Ten’i adeta “aforoz” eyledim. Ten’i adeta en yüksek bir tonda kınadım, yerdim, yerin dibine batırdım. Daha da batıracağım. Yok olsun, yerin en dibine batsın ten. Ten batsa ne olur ki? Asıl batması gerekenler “ten sevicilerdir”. Onlar yerin ta en dibine batsınlar. Batacaklar da.

Şimdi burada bu kadar ten’i yerdikten sonra, ten ile can arasında bir köprüden ve bir tünelden bahsedeceğim. Ten’den geçip de can’ı bulan, kurtuluşu huzuru bulmuştur. Ten olmasaydı, can’ı nasıl bulacaktık? Ten, kötü değil, esasında ten’i yüceltmek ve onun peşinden körü körüne gitmek tehlikelidir.

Şimdi anladınız değil mi, “ben ten düşmanı değilim, ten’den can’a geçemeyenleredir bütün öfkem.” Ben de ten’e takılıp kaldıysam, kendimi de yerer ve kınarım.

Evet, “ten ile can” arasında ilgiyi ve bağlantıyı iyi gör Dostum! Gör ki, felah bulasın. Gör ki huzur bulasın.

Peygamberler ve Hakkın savunucusu Filozoflar ve özellikle İslam Âlimleri, “ten ve can” arasındaki bağı ve köprüyü en veciz şekilde anlatmışlardır.

Hadis-i Şerifler’de beden ve ruh arasındaki bağlardan bahsedilmiştir. Beden ten’dir. Ruh da can’dır.

Hz. Mevlana “ten ve can” bahsine Mesnevi’nin ta en başına yer verir ve der ki; “Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok.”

Hayatın özünü kavramak ve manen olgunluğa erişmek isteyen her kişiye şu tavsiyem kulaklarında küpe olsun, inşallah.

“Ten ile ilgini düşürebileceğin en asgari seviyeye kadar düşür, can ile ilgini çıkarabileceğin en yüksek seviye kadar çıkar.”

Şimdi bu tavsiyeme karşılık şu soru sorulabilir: “Bu nasıl olacak?”

Evet, bu tavsiyemin uygulaması nasıl olacak? İşte cevabımı 3 başlıkta sunuyorum:

1-Baştaki göz ile bakma, yürek gözü ile bak. Suretteki güzelliği değil, siretteki güzelliği gör.

2-Baştaki kulak ile duyma, yürek kulağıyla duy. Mecazın sesini değil, hakikatin sesini duy.

3-Baştaki dil ile konuşma, yürek diliyle konuş. Kelamın dünyevi değil, uhrevi olsun.

Bütün bunları başarmak kolay mıdır? Zordur elbette.

Baştaki gözle bakmaya alışmışız ve yalnızca maddeyi, bedeni ve teni önemsiyoruz. Maddi şeyleri, bedeni zevkleri ve tenin isteklerini bir kenara atmak kolay mıdır? Zordur elbette. Hakikate kapalı kulaklarımız ve gerçek dünyaya ait sesleri duymuyoruz. Bedenimizin, nefsimizin hoşuna giden seslerle hemhal oluyoruz. Yürek diliyle konuşmuyoruz ve nefsimizin istediği şekilde konuşuyoruz.

Evet, “ten ve can” bahsinde muradımı ve derdimi bilmem anlatabildim mi? Eğer anlatamamışsam bir de şu veciz sözlerle sizlere seslenmek isterim:

Ten sevmekten can sevmeye geçtiğinde.
Kurtuldun.
Fani olanı değil, Baki olanı seçtiğinde.
Kurtuldun.

Bunun için ateş gibi yanmalısın.
“Allah” diyerek.
Bunun için toprağa bulanmalısın.
“Allah” diyerek.
Bunun için havaya uzanmalısın.
“Allah” diyerek.
Bunun için sular misali kanmalısın.
Allah diyerek.

Haydi ne duruyorsun!
"Allah" de kurtul.

Evet, kurtuluş formülü budur: “Allah” de kurtul.

Allah’ı zikretmek, sizi tefekküre ve şükre ulaştıracaktır. Zikir, tefekkür ve şükür ile ten’den can’a yol vardır. Elhamdülillah.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.