Yazının başlığında bir gariplik yok mu? Hem terörist diyorsun, hem de diplomatik, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerden bahsediyorsun.
“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diyenleri duyar gibiyim. Terörist diye nitelendirdiğiniz bir oluşum ile nasıl diplomatik, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilere girilir ki?
Evet, işin tabiatı gereği bu olmaz. Bir ülke ile diplomatik, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilere giriliyorsa, o ülke normal bir ülke olmalıdır.
Peki, İsrail normal bir ülke midir?
Asla ve kat’a normal bir ülke değildir. Kuruluşu bile çok anormal. Toprak satın alınarak bir ülke mi kurulur ya! Kurulduğu günden bu yana yayılma ve hile ile toprak genişletme ile normal bir devlet olunur mu ya!
Olmaz, olmaz, olmaz.
Siyonist Yahudilerin ve onlara destek veren İngiltere ve ABD'nin çabası ile 1948 yılında Orta Doğu’da bir çıban başıdır terörist İsrail.
İsrail hakkında terörist olduklarına dair tespitimiz elbette hırsla ve öfkeyle söylenmiş bir söz değildir. İsrail, terör yöntemlerini kullanarak kuruldu.
Hatta sırf kendi kuruluşu terörist faaliyetlerle değil, ayakta durması da terörist faaliyetlere bağlı bir oluşum İsrail.
Böyle bir oluşum ile diplomatik, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkiler nasıl sürdürülür anlamıyorum.
Terörist Siyonist İsrail ile siyasi, diplomatik, ekonomik ve ticari ilişkilerde bulunmak “teröre yardım ve yataklık yapmak değil midir?” (Yalnızca bir soru ve bu soru bir gerçekten kaynaklanıyor)
O gerçek yukarıda ifade ettiğim gibi İsrail’in terör faaliyetleri ile kurulduğu ve terör faaliyetleri ile ayakta kaldığıdır.
Siyonist İsrail, bizzat terörist faaliyetlerle, Filistin ve çevresindeki Mısır ve Suriye’deki Arapların korkutulması ile kurulmuştur. İsrail’in ayakta durması için tüm dünyada terör organizasyonları ve terör olayları olmalıdır.
Siyonist terörist İsrail, terör örgütleri tarafından kurulmuştur.
Terörist Siyonist İsrail’in kurulması için 1948 yılı öncesi bölgede terör estiren Siyonist örgütler şunlardır: Hagana, Irgun ve Stren terör örgütleri Filistin ve çevresinde terör ile dehşet ve korku verdiler zavallı Filistin halkına.
1948 yılı sonrasında Hagana, Irgun ve Stren terör örgütleri bir araya gelerek terörist İsrail ordusuna katıldılar. Görüldüğü üzere terörist İsrail’in ordusunun temelinde üç terör örgütü var.
Terörist İsrail’in hedefinde önce Filistin ve Kudüs vardı. Bu terörist İsrail’in birinci hedefi idi. Bunu gerçekleştirdiler.
Terörist İsrail’in ikinci hedefinde Türkiye var.
Bu hedefleri için Siyonistler önce PKK ve benzeri terör örgütlerini kurdular ve Nil'den Fırat’a kadar bir yapay ve ütopya devlet için saldırganlık içindeler. Bu hedefleri için 1948’den önce ve artan bir şekilde etrafımızda terörü İsrail organize etmektedir.
Böyle bir terörist oluşum ile nasıl diplomatik, siyasi, ekonomik ve ticari ilişkiler kurulur, anlamıyorum.
Net olarak söylüyorum: Eninde sonunda Siyonistler bizimle savaşacaklar.
Allah'ın izniyle savaş teknolojilerine sahip olursak kendimizi bu savaşa hazırlarsak Siyonistlere ve Siyonistler tarafından kullanılan ABD ve Avrupa Birliği gibi güçlere karşı koyarız.
Biz, bizimle eninde sonunda savaşacak bir ülke ile niye böyle diplomatik siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilere sahibiz?
Tabii şimdi diyeceksiniz ki sen ne bir koskoca ülkeyi yönetiyorsun, ne BM, ne ABD, ne AB, ne NATO ve ne de diğer uluslararası ilişkiler seni bağlamaz. Sen bir yazar olarak hiçbir şeye bağlı değil, doğrudan Allah’a bağlısın.
Evet, doğru ben, elhamdülillah, yalnızca Allah’a, Peygamberine ve her ikisine tabi olan mü’minlere bağlıyım. Bunun dışında hiçbir bağ beni ilgilendirmez. Ben gariban bir şair ve yazarım.
Elbette bir ülkeyi yönetmek zor. Hele Türkiye gibi BM, ABD, AB, NATO ve benzeri uluslararası oluşumlar tarafından kontrol ve gözetim altındaki bir ülkeyi bağımsız yönetmek zor.
Bundan dolayı elbette İsrail siyasi, diplomatik ekonomik ve ticari ilişkiler sürdürülmek zorundadır.
Ne diyelim, o takdirde gerçekçi olalım.
En azından şunu dileyelim: Allah öncelikle bizi BM, NATO, ABD ve AB tasallutundan kurtarsın.
Şurası bir gerçek ki bizim ülkemiz bir İran, bir Yemen, bir Somali, bir Afganistan, bir Irak, bir Suriye değil. Bunlardan daha çok uluslararası ekonomik ve siyasi sisteme entegredir.
Uluslararası ekonomik ve siyasi sisteme ne kadar fazla entegre olursan o kadar az bağımsız olursun.
Durum böyle maalesef.
Yazımın en sonunda bir fıkra ve dua ile huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Fıkra: Bir Hoca vaaz için kürsüye çıktığında çok ateşli ve heyecanlı konuştuğu için hep başı derde girmektedir. Buna çözüm bulmak için ciddi, hassas ve hatta “kıl tip” diyeceğimiz cemaatten biri diyor ki, “Hocam ben senin başının derde girmemesi için bir çözüm buldum diyor.” Hoca, “Nasıl olacak o?” diye soruyor. Adam çözümünü açıklıyor: “Vaaz sırasında yanlış bir şey söylersen ben ayak parmağına bağladığım ipi çekerim, sen de heyecanını kontrol edersin.”
Hoca, o kişinin dediğini yapıyor ve o günden sonra vaazlarında heyecanlı konuşmuyor ve suya sabuna dokunmadan vaaz verip gidiyor. Hocadaki değişikliği fark eden cemaatten bir kişi “Hocam ne oldu size, çok heyecansız ve adeta resmi bir vaaz veriyorsun, bir şey mi oldu?” diye soruyor.
Hocamız tek bir cümle ile cevap veriyor: “Sorma kardeşim, artık ipin ucu başkasının elinde, kontrol bende değil.”
Evet, kontrol sizde değil ise yapacak bir şey yok. “İpin ucu puştlar’ın elindeyse” yapacak çok fazla şey yok. Uluslararası ilişkilerde 1945, yani İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ipler puştların (Siyonistlerin) elinde. Maalesef.
Dua: Ey Allah’ım! Uluslararası ilişkilerde Müslümanları güçlendir ve Siyonistlerin etkisini yok et. Ümmeti Muhammed’i tüm Dünya’ya hükümran kıl. İslam’a yardım et ve mü’minlere nusret nasip eyle. Amin….