Terör, kelimesi batı menşeli bir kelime. Bu kelimenin anlamı olan tedhiş, şiddet, kanunsuzluk da batı çıkışlı bir olay. Bu günkü mafya filmleri ile TRT-1’deki “Filinta” dizisini karşılaştırmanızı tavsiye ederim. Bir çıkar amacıyla bir araya gelmiş, dışa kapalı, kendi içerisinde hiyerarşik bir düzene sahip, maddi imkanlarını kanunsuz eylemlerle sağladıkları, hiç kimsenin kendisinin bağlı bulunduğu kişi dışındakileri tanımadığı, gücünü korkutma, sindirme, öldürme, kaçırma, tehdit, yıldırma… gibi eylemlerden alan örgütlü çetenin işidir. Bazen ilk kuruluşundan itibaren, bazen de daha sonra kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için bazı devletler, kurumlar, şahıslar tarafından desteklenen, imkanlar sağlanan dışa kapalı unsurlardır. Bir devleti doğrudan hedef alamayan, düşman ilan edemeyen, çatışmayı göze alamayan ülkelerin maşa olarak kullandıkları örgütlerin başvurdukları en geçerli metottur terör. Bunlar baskın yapmak, pusu kurmak, suikast planlamak veya teşkilatlı bir şekilde içeriden de destek ve himaye alarak eylem yaparlar. Bunların hedefi bazen kutlu bir yürüyüşün parçası da olur. Sol örgütlerin ”sosyalizm cenneti(!)” palavralarıyla, Kürtlerin “devlet kurma(!)” aldatmalarıyla, Müslüman ülkelerde ise “cennet vaadiyle” eylem yaparlar. Bazen de kin ve nefret duygularıyla intikam alma hisleriyle eylem yaparlar. Terörden, tedhişten başka bir güçle, düşmanla başa çıkma imkanı yoksa, bu güce kavuşuncaya kadar, daha küçük, daha basit, ferdi eylemler yaparlar. İntihar bombacısı, uzaktan patlatmak veya tuzak kurarak adlarını duyurmaya çalışırlar. Güçlendiklerini hissedince de baskın, adam kaçırma, yol kesme… gibi işlerle toplumda korku yaratıp sinmelerine taraftar olamasalar dahi engel olmadan, seyirci olmalarını izleyici olarak kalmalarını sağlamak isterler. Buna basının “haber” diye reklam ettiği eylemlerinin tesiriyle korku salmak da eklenebilir. Batıdan çıkmış en meşhur terörist “Çakal Carlos” ismindeki Latin Amerikalıdır. Kadınların alet edilmesi, çocukların ve kadınların fedai olarak kullanılmaları Filistinliler ile Arafat ile başladı. Leyla Halit, ilk defa uçak kaçıran bayan olarak tarihe geçti. Daha sonra bizim İsmet İnönü’nün oğlu Ömer de onun kötü bir taklitçisi olmuştur. Bu güne kadar Filistin davasının başarıya ulaşamamasının sebeplerinden birisi de içeride hain, casus, alçağın bol olmasındandır.
Batı bir ülkeyi işgal etmek isterse önce oradaki uşaklarını parayla, imkanla doyurur, yetiştirir, sonra da onlar vasıtasıyla terör eylemleri yaptırır. Suriye’deki Bekaa vadisinde Filistinlilerce yetiştirilen binlerce anarşist şimdilerde ya bir gazetenin yazarı veya TV kanalının genel yayın yönetmenidir. Terörizm batının kanında vardır. Yani Fransızlar Afrika’yı işgal ederken, orada yıllarca kalırken sevgi çiçekleriyle mi karşılanarak sömürdü? İngiliz, Hint yarım adasını işgal ederken hiç silah kullanmadı mı? Hatta Çin’i işgal ederken nüfus kalabalık kurşun atmakla, öldürmekle bitmiyor. Mermiye yazık olmasın, israf olmasın diye esrar içirip işgal etmedi mi? İçtiği uyuşturucunun tesirinden kurtulan, ayıkan Çinli, işin işten geçtiğini, koskoca Çin yurdunun işgal edilmiş olduğunu, kendilerinin de esir olduklarının farkına vardılar.
Türkiye’nin yaşadığı “Kürt terörü” kendiliğinden ortaya çıkmış, kendi kendisini beslemiş, uyuşturucuyla beslemiş ve bu günkü hale mi gelmiştir? Fransa’nın ve diğer batılıların bu konudaki destek ve himayeleri hangi noktalara ulaşmıştır? Ermeni teröristleri, Türk hariciyecilerini katlederken Lyon kentindeki Ermeni katilleri yakalamak şöyle dursun desteklerken aklı neredeydi? Elbette bu gün olanlara “oh olsun, etme bulma” diye karşılamak da imkansızdır. Biz Türkler işte bunun için düşmanımızdan gördüklerimizi, onları destekleyen sözde ”dostlar, müttefikler” den de görmemize rağmen insani değerleri asla göz ardı etmedik. Kürt tedhişinin en mühim destekçisi olan Fransa, acaba eşkıyanın köy basıp, mezra basıp, çocukları dahi kurşunlayan, bir defada yüzlerce insanı katledip evlerini de hiçbir canlı kalmasın diye yakan anarşistlerin yaptıklarından hiç hüzünlendi mi? Verdiği destekten utanır oldu mu? François Mitterand’ların solcu dünya görüşleri ile bu eşkıyanın hangi ortak noktaları vardı acaba? Otuz yıldır oynanan oyundan daha mı vahimdir bu olay? Hele hele Mali’de, Çad’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, yapmakta olduğu vahşeti ağzına dahi almayan batı, Fransa’nın bu vahşetini ne zaman aklına getirecek mi?
Bu teröristlerin yetişme şekilleri ile mensubiyetleri de bir başka mecraya doğru çekme işinden başkası değildir. Bir ABD’li çavuş ki Irak’ta görev yapmıştır. Ülkesine dönerken şunları söylemiştir. “Apachi dağlarında yaşayan, hayatında doktor görmemiş, cebine yüz dolar girmemiş, şehre hayatında inmemiş adamları topladık. Ceplerine bol dolar koyduk. Şehrin en güzel yerlerinde eğlendirdik. Sonra da Irak’taki savaşa götürdük. Nasıl acımasızca öldüreceklerini öğrettik. İşte bu insanların vahşetini yaşadı oradaki insanlar. Yaptıklarımızdan utanıyorum”. Evet biri El-Kaide tarafından Yemen’de, diğeri ABD ordusu tarafından Apachi dağlarında yetiştirilmiş terörist. Birisi on iki değil belki on iki bin insanın kanına giriyor. Namusuna tecavüz ediyor, canına kıyıyor, üzerindeki ABD askeri üniformasıyla, hem de en acımasızca. Ne farkı var bunların? Birisi ABD’li, Fransız, İngiliz diye masum mu olacak? Batı kendi açtığı terör kuyusunda boğulmaktadır. Çanakkale Savaşı’ında Türk askerlerine karşı toplu imha hareketi yapmak için zehirli gaz kullanırken, bir Avusturalyalı askerin, “ama onlar da insan yazık olur” fikrine İngiliz Churchil’in, “Türkleri insandan sayma” alçaklığından vaz geçiniz. Bu günlerde “Churchil’in Müslüman olma ihtimali ve İslam’a yakınlığı” yalanlarıyla birilerine hoş görünme, kandırma sevdasındaki İngiliz’in ikiyüzlülüğüne kanmamak gerekir. Türklere karşı bu kadar acımasız olan bir adama güya yengesi mektup yazmış da “sen kalbi İslam’a karşı yumuşak olan bir adamsın. Türklerden uzak dur yoksa senin Müslüman olmandan endişe ederim” diye mektup yazmış. Ne hikmetse mektubu postaya verememiş, muhatabına ulaştıramamış da sandıkta çeyiz saklar gibi bu güne kadar saklanmış(!) Bu mektup şimdi meydana çıkıyor ne hikmetse! Bir zaman önce de Prens’in Müslüman olduğu, Kur’an okuduğu yalanları çıkmıştı.
Felluce’de, ABD ve İngiliz askerlerinin Kürt avcı köpeklerinin yol göstermesiyle yaptıkları bunca olaylardan daha mı az üzüntüye sebep olmuştu? Bu gün IŞİD’in var oluş sebeplerinden olan bu olaylar, Sünni halka Kürt ve Şiilerin yardımıyla yapılanlar ve Ebu Gureyb hapishanesinde yaşananların bu olaylardan daha elim ve daha vahim olmadığını hangi akl-ı selim sahibi söyleyebilir ki? Ebu Gurayb hapishanesindeki kadının feryadı hala kulaklarımızda. Filistin’de babası öldürülen, bayrama babasız giren bir kızın şiiri hala hafızalarımızı zorlarken bu olaydan daha az üzücü olduğunu hangi insani değerlere sahip insan söyleyebilir ki? Doğu Türkistan’daki Çin vahşeti bunlardan daha fazla dehşete verici değil mi? Gösterici bir kızın elleri arkasından kelepçelenmiş bir vaziyette bir askerin kontrolünde götürülürken, arkasından gelen biri tarafından otomatik silahla yol kenarında kurşuna dizilmesi bu olaydan daha elim değil mi?
Bu olayların batıdaki bazı olaylara denk gelmesi de bir 11 Eylül tekrarı olmasın? Bu bahane ile kim bilir nereler işgal edilecek, neredeki masumların hayatına kastedilecek, nerde bataklıklar yaratılarak bölge insanını burada debelenirken kendileri sömürmeye devam edecekler. Libya’daki olaylarda ön alarak insanları kandırıp, akılsız kabile temsilcilerini ayartarak içinden çıkılmaz hale getirdiği ülkenin petrolünü tankerlerle ülkesine çekmekten sıkılıyor mu? Bu olayları bir Libyalı yapsaydı etme bulma olmayacak mıydı? Cezayir asıllı olmaları da yine aklımıza çok eskilere gitmeden daha doksanlı yılların başında demokratik seçimleri kazanan FİS hareketini boğarken, yerli işbirlikçi şarlatanlarla beraber nice insanın ölümünden sorumlu değil mi bu Fransa? Hala o işbirlikçilerle beraber Cezayir’i işgale devam eden batının demokrasi şampiyonu Fransa, ders çıkaracak mı? Bu olay bir İslamafobi anlayışının bahanesi mi? Batılılar suçu üzerlerine almadıkları gibi, ders de çıkarmazlar. Hemen başkalarının üstüne ataralar. Bu bahaneyle daha büyük acılara sebep olmaktan utanmazlar. Şimdi sırayla başta Almanya olmak üzere Fransa ve İngiltere ve İskandinav ülkelerinde büyük bir Müslüman karşıtlığı başlatacaklardır. Özellikle de Türkler üzerinde yoğunlaşacaktır bu baskılar. Türkiye’de “hep molla yetiştirdiği söylenen doğu medreselerinde yetişenlerin orada himaye göreceği çünkü onların yerli maşaları olduğu gerçeğini unutmayalım. Neleler neler yaparlar alakadar olan var mı?
Bu arada terör olaylarına karışan insanların İslam anlayışına gelince. Vahhabi Suudi üniversiteleri, Pakistan’daki üniversiteler, İslam’ın gerçek yönünü değil, aşırı olduğu adar olmayan özelliklerine uydurma fetvalar vererek adeta terörist yetiştiren okullar rolündedir. İbn-i Teymiye, Hamidullah, Mevdudi, Seyyit Kutup, Muciburrahman, Abdulvahhap gibi dinde reformizmi savunan, dinde aklı ön plana alan, aşırılıklara teşvik eden adamların kitaplarını okutan bu üniversitelerde yetişenlerin bu aşırılıklara sebep oldukları bir gerçektir. İran radikalizminin Hasan Sabbah’ın haşhaşileri ile İran- Irak savaşında uygulanan vaad edilen cennette yaşama, cennet nimetlerinden faydalanma gibi bir heves uğruna yalancı cennette gördüklerinin gerçeğini sonsuz kadar hak etme uğruna girdikleri bir çıkmazdır. Pakistan’dakiler Taliban’ı, Mekke İslam üniversitesi gibi Suudi Arabistan’da olanlar El Kaide’yi, Mısır’dakiler Selefiyeyi yetiştirerek meydana salan aşırılıkların öğretildiği yerler. Osmanlı döneminde “ilmin yüzde doksanı Bağdat’ta, ticaretin yüzde doksanı Şam’da “denilirdi. Bütün yanlış hesaplar Bağdat’tan dönerdi. Çünkü Bağdat İslami ilmin merkezi olmanın yanında herkesin ittifak ettiği bir fetva mercii idi. Ticaretteki ölçünün, arışının en doğrusu Şam’da ölçülürdü. “Şam şeytanı” denilecek kadar oyunbaz olan Şam tüccarlarına rağmen bunlar olurdu. Osmanlı Türk’ünü sahneden silen batı, işbirlikçilerinin haddini bilmez torunlarıyla bize yaptıklarının karşılığını yaşamaktadır. İngiliz sömürgesi olan ülkelerdeki yetişen sözde ”alim” rolündeki adamlar İslam’ı değil terörizmi tavsiye ettiler. Osmanlı zamanındaki Türk alimlerinden hiçbirisi aşırılığı tavsiye etmemiş, hiç canlı bomba çıkmamış, hiçbir batılı da alimin ilmine fesat karıştırmaya muvaffak olamamıştır. Bu zamandan sonra “Türk alim çıkmadı” diyenlerin unuttuğu bir şey vardır ki o da yukarıda saydıklarımıza alim derseniz hepsi sapıktır. Hiç bir devirde Türklerden sapık alim çıkmamıştır. Ya İran, Arap, Kürt veya başkalarından çıkmış veya casus olarak yetiştirilmişlerdir. İslam’ın içerisine Arap ve İran dışında fitne tohumu eken, hurafe sokan millet yoktur. Bu eylemler de ya İran kaynaklı şia kaynaklı veya Arap kaynaklı vahhabi eylemleridir. Kabe imamını veya Ezher camii imamını kendi ülkesine davet edip çok büyük kalabalıklara namaz kıldırılmasına ses çıkarmayan Arap, bunun tersinin olmasına asla izin vermez. Oysa İslam onların tekelinde değildir. Üstelik İslam, Arap ve İran dışındaki Türkler, Hintler, Malaylar sayesinde dünyaya yayılmıştır. Diğerleri kısır kabilecilik çekişmesiyle cedelleşirken esas ”ila-i kelimetullah” işini başta Türkler olmak üzere başkaları başarmıştır. Son olaylara gelince. Batılı ülkelerin kırk-elli yıl önce çalıştırmak üzere ülkelerine davet ettikleri, çalışmanın da köleliğini reva gördükleri bir işçi gurubu vardır. Bunları başlarından atabilmek için bahane aramaktadırlar. Biliyorlar ki ülkelerindeki kendi nüfusları yaşlanmakta ve azalmaktadır. Üstelik işçilerden etkilenip Müslüman olanlar da devletlerine bağlılıktan vaz geçip mücahit rolünü üstlenmektedirler. aha önce Osmanlı Türk’ünün Balkanlarda uyguladığı Anadolu’dan numune adamlar getirip, örnek bir hayat yaşayarak etkilenmelerinin bir başka şeklini Almanya ve Fransa’da görmekteyiz. İşte bütün bunlar bu yabancıların özellikle de Müslümanların geri dönüşlerinin sağlanması gerektiğine inanmaktadırlar. Bulgar Jivkov, Türk nüfusun arttığından, yarıya yaklaştığından” bahisle Brejnev’e gider. Bu nüfusun hiç olmazsa on-on beş binini bir şekilde göndermek istediğini söyler. Brejnev ona, “Türkler duygusal insanlardır. Sen baskı yap sınıra dayansın daha fazlasını alırlar” der. Nitekim onlar gönderdikçe biz, “isterse beş yüz bin gelsin kabulümüzdür” dedik. Jivkov amacına ulaştı. Şimdi Almanya ve Fransa da aynı hileye başvurmak istemektedirler. Hiç yoktan ırkçı saldırılar, eylemler, baskınlar yaptırarak b oradaki Müslüman işçileri başlarından atmak için bahane aramaktadırlar.
1980 yılının başında İngiltere’ye dil kursuna giden bir arkadaşım ki şimdi emekli prof.tur, orada şahit olduğu şu olayı anlatmıştı. Bir İngiliz aileye ücretini verip evinde kalıyoruz. Alman, Fransız, İspanyol, İtalyan, Yunan olmak üzere yedi kişiler. Bir gün Alman, “ben süt içmek istiyorum sabahları süt alır mısınız?” der. Ev sahibi birinci gün almaz, ama ses çıkarmaz, ikinci gün aynı, üçüncü gün de alınmayınca, “ücretini vereyim, ben süt içmek istiyorum” der. Mutfaktaki bıçağı alıp Almanın peşine düşen ev sahibi, adamı kesecek. Bizimkisi ev sahibini yakalar “dur bakalım ne oluyor, adam ne dedi de bu kadar öfkelendin” der. Ev sahibi olan İngiliz, “bu Almanlar yok mu bu Almanlar bize ikinci dünya savaşında neler ettiler neler” der. Evet batı bu. Peki İngiliz’in yaptıklarına, Fransız’ın yaptıklarına bakıp onları kesmek ne kelime hücrelere bölse insanlık yine de tatmin olamaz. Ancak Müslüman sabırlı, Müslüman birbiriyle savaşmaktan bunların hilelerine bakmaya zaman bulamamaktadır. Arafat bir zamanlar, İsrail devlet başkanına, “Müslümanlar Kuran’ın emrine uyar da birlik olursa ne yapacaksınız?” der. Aldığı cevap ilginçtir: “Müslümanlar Kuran’daki Müslüman olsunlar da o zaman düşünürüz, her şeye razıyız”. Teröre bulaşanlar da destekleyenler de Kuran’daki Müslüman olsalardı Müslümanlar, bu kadar ayaklar altında kalmazlardı. Birbirine zulmeden Müslüman, toplumların başta lider kadrolarına bir gönül adamının son nefesindeki duası ile “idrak ver Allah’ım!” demek gerekiyor. Bu son saldırıyı bir “fikir özgürlüğüne darbe” diye adlandırmak da imkansızdır. Şayet bu dergidekiler gibi, Danimarka’daki gibi, bir yazı bir resim, bir karikatürü Müslümanlar yapsaydı başlarına neler gelirdi? Papayı dansöz, köpek, İsa’yı başka bir şekilde gösteren bir Müslüman olsaydı fikir mi kalırdı, özgürlük mü? Batı kendisine çeki düzen vermelidir. Irak, Suriye, Libya, Afganistan, Türkiye’nin güneydoğusu, Afrika gibi yerlerdeki sebep oldukları katliamlara bir son vermelilerdir. Teröristlere destek vererek can alınmasına artık son vermelilerdir. Yoksa Müslümanlar Kuran’daki Müslüman olurlarsa bir gün, karşılarında duramazlar biline. Terörsüz, teröristsiz, silahsız, barış dolu, huzur dolu günler dileklerimizle…