İnsanın sergilediği tüm davranışları gibi, yürüyüşü de onun kişiliğinin ve içindeki duygularının gösterir. Yüce Kitabımızda; Furkan suresi 63 ‘’ Rahman’ın (has) kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman cahiller (kötü niyetli, dar kafalı kimseler) kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selâm derler.’’
Yeryüzünde rahat ve yumuşak adımlarla kibirlenmeden, böbürlenmeden, yapmacık hareketlerde bulunmadan, ne burunları havada, ne de kabararak veya şişerek yürürler. Yürümeleri normal, kendine güvenen, kararlı ve ciddi inancının gereği bir ruh, özelliliğine sahip, kendinden emin, ciddi ve kararlı, saygınlık, rahatlık, ciddiyet ve güçlülük göze çarpar. Onların ölü gibi, boynu bükük, omuzları sarkık, sallanarak yürüdükleri anlamına gelmez. Takva sahibi ve salih bir kişi olduğunu gösteren insanlar bu tarz bir yürüyüşü ile Sevgili peygamber Efendimizin yürüyüşüne uygun olmasına özen gösterirler. Sevgili peygamber efendimiz s.a.v. yürüdüğü zaman canlı ve dik yürürdü. İnsanlar içinde en hızlı yürüyeni, en güzel ve en rahat yürüyeniydi. Ebu Hureyre r.a. O’nun gibi, daha güzel birini görmedim. Sanki yüzünde güneş parlıyordu. Ondan daha hızlı yürüyeni de görmedim. Yürürken önünde yer bükülür gibiydi. Biz onunla yürürken çok zorlanırdık ama o, hiç aldırmazdı." Ali b. Ebu Talip r.a. ise, Resulullah s.a.v. yürürken yukarıdan iniyormuş gibi yürürdü. Bir keresinde de şöyle demişti: Yokuş yukarı çıkarken bile baş aşağı iniyormuş gibi yürürdü. Bu ise, kararlı, gayretli ve cesur insanların yürüyüşüdür.
Allah c.c. inanan insan, ciddi, vakur, kararlı ve Allah’ın sevgili kulu olma rızasını kazanma sevdasıyla cahillerin gafillerin, fasıkların, kendini bilmezlerin beyinsizlikleri ile ilgilenmezler. Akıllarını, vakitlerini ve emeklerini beyinsizlerle, ahmaklarla tartışmayla, onlarla bulunma ve kavga etmeyle, uğraşmaz zamanlarında boşa boşuna harcamazlar. "Kendini bilmezler onlara sataştıklarında yumuşak sözlerle karşılık verirler",Güçsüz olduklarından değil, ilahi Emire uygun hareket etmemekten korktuğundan dolayı, boş şeylerden, aptalca işlerden, insanların haklarına girme korkusundan dolayı, vaktini ve emeğini uygun olmayan bir işte harcanmayı istemedikleri için yumuşak sözlerle, fena bir tarzda karşılıkta bulunmazlar, ‘’ Haydi işinize gidiniz, sizinle bizim aramızda ne hayır ve ne de şer vardır, biz sizden selâmette bulunmaktayız, siz de hâlinizi düzelterek selâmete kavuşunuz.’’ karşılık verir ve yumuşak davranırlar.
Allah’ ın gerçek kulları kimlerdir ve nasıl davranırlar?
Cahiller yani Kötü niyetli, dar kafalı insanlar kimlerdir, nasıl davranırlar?
Kur’an gösterdiği bir yolu düşünmeli, davranışlarımızı ona göre yapmalıyız ki, O’nun sevdiği kullar olabilelim. Yoksa kendimizi kandırmaktan öte gidemeyiz, Kur’an da; O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur der bizlere Akıllarını güzelce kullanmayanları, pislik içinde bırakacağını , bu nedenle de aklını en iyi kullanan, körü körüne iman etmeyen, rehber Kur’an’dan asla şaşmayan, hakkı batıl ile karıştırmayan, emin olmadığı bilgilerin ardı sıra gitmeyen, kuranın haram ettiğinin dışında haram edinmeyen, şefaati tümünün Allah’a ait olmasına rağmen, Allah’tan başka şefaatçi veliler edinmeyenler, her gün namazlarımızda, Fatiha suresinde;(Yalnız senden yardım dileriz) sözüne sadık kalıp, O’ndan başka kimseden yardım dilemeyen, Kuran’ın rehberliğinden başka bir rehber tanımayan, Kur’an ve sünnetin dışından, Kur’an’ın onay vermediği hiçbir sözünün, bilginin ardı sıra gitmeyen, hayatında tevazu, yani alçak gönüllü, hilm sahibi, insan haklarına saygılı ve demokrasi aşığı insanlardır.
Karşısındaki insana, yani kendi düşüncesinden olmadığı halde, ona laf atan onu kıskanan, ona bağırıp çağıran, onu kışkırtan, kendisi gibi düşünmediği için, ona elinden gelen hakareti yapan kişilere karşı, söylediklerini duymazdan gelir, onların kışkırtmalarına kapılmaz, yumuşak davranırlar, asla sinirlenmezler, kızmazlar ve onlara selam verip geçerler.
Sinirlerine hâkim olamayan, kötü niyetli, cahil, gafil, fasık, kişiler, aç gözlülükleriyle, öfkelenen, hırçınlaşan, hainlik eden, gerçeklerden uzak, gönül gözleri kapalı insanlar, Kur’an’ın nuruyla nurlanmak yerine, hurafelerin peşi sıra giden, cahil, dar kafalı, art niyetli ve hakka batıl katmayın dediği halde, atalarının inançlarından vazgeçmeyenleri, Yüce Rabbimiz birçok ayetinde uyarır. Helal ve haram konusunda yalnız ben hüküm veririm, haram yemeyin dediği halde, inatla haramlar yerler ve yiyenlerin ardı sıra giderler. Anne -babasının ve arkadaşının dinine uyarlar. Duygularını ve nefsinin arzularını, kötü alışkanlıklarını terk etmeyen ve yanlışlarında bir o kadar inatçılık edenler. Tartışır, kalp kırar, duyguyu ilah edinir, kin, nefret, aç gözlülük, çekememezlik, cimrilik, israf ile saplantısından dolayı da ön yargıyla yaklaşır. Kur’an sizlere yetmiyor mu dediği halde, “Kur’an da her şey yoktur” derler.
Kur’an terbiyesi alan sabırlıdır, karşısındakine bağırıp çağırmaz, saygısızca tek bir söz dahi söylemez. Tevazu sahibidir. Onun amacı yalnız ve yalnız Allah’ın sımsıkı ipine sarılıp, Allah’ın önerdiği gibi, aklı ile iman edip, yine din kardeşlerini Kur’an ile uyarandır. Allah’a kul olan onurlu, ama mütevazı, aziz ve şerefli, ama karşısında boynu bükük olarak, insanlara karşı, tepeden bakmayan, zalim olmayan, ama yaşadığı hayatta kulluktan taviz vermeyen, yiğitler olarak, yürüyüşleri mülayim ve mütevazıdır. Zorba, mağrur, kibirli, kaba ve haşin değildir. Kendilerinden, gittikleri yollarından, dinlerinden emin, sükûnet ve vakarla yürürler. Etraflarına asla sıkıntı ve eziyet vermezler.
Cahiller onlara sataştıkları zaman; Onlara uymazlar, onlara bulaşmazlar, cahilce sözlerinden, sataşmalarından da incinmezler. Sorumluluğu kuşanmış, hakkı batıldan ayırma yetisine sahip, itikadi, ameli ve ahlaki duruşlarında sapma olmayan, vakarlı ve onurlu duruş sergileyen iyiliği kendisine rehber eylemiş kimseler ve hakikate sevdalı gönüller Selâmı, İslâm’ı, teslimiyeti tavsiye ederler. Selâmette olun, Müslüman olun ki esenliğe ulaşasınız derler. Haydi Müslüman olun, başka çareniz yok, değilse bana Allahaısmarladık derler.
“Harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu, kendine verilen zamanı ve kazancını saçıp savuranların şeytanın kardeşi olduğunu bilirler” “Allah’'la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar ve hukukî bir gerekçe olmadıkça Allah’'ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Kumar oynamazlar, içki ve bağımlılık yapıcı içecekleri içmezler. “Yalan ve asılsız olandan yana şahadet etmezler. Boş ve anlamsız şeylerle uğraşan kimselere rastladıkları zaman yanlarından vakarla geçip giderler.”
Despot, zorba" gibi anlamlara gelen tiran sözcüğü sonraki dönem tarihçiler tarafından eklenmiştir. Otuzlar olarak bilinen ve Atina ve Sparta arasında MÖ 404'te gerçekleşen Peloponez Savaşı sonrasında Sparta tarafından Atina'da yönetime yerleştirilen Critias liderliğindeki oligarşi aşırı muhafazakar görüşlere sahip insanlardı. Bunların baskıcı yönetimlerinde 1500 vatandaşın ölmesi sebebiyle. Ilımlı vatandaşların çoğu şehri terketti. Terkedenler bir ordu toplayarak geri döndüler ve MÖ 403 yılındaki Piraeus Savaşı'nda Otuz Tiran'ı yendiler. Otuzlar kaçtılar ancak sonraki birkaç yıl içerisinde teker teker öldürüldüler.
Tiranlar, hak- hukuk tanımaz, kaba ve küstah kişiler olup, bir canı aziz bilmez, oligarşiyle yönetmek için inatlaşır, bildiklerinden şaşmaz, kendi doğrusundan başka doğru tanımaz, gururla, kibirle, büyüklenerek yürüyen, halkın verdiği her türlü yetkiyi ve araç ve gereci, kendi çıkarları için, halkı yıldırmak hayatından bezdirmek için kullanan, zülüm eden halkı küçük gören, yakınlarına arkadaşlarına çevresine devlet imkanlarını dağıtan, tiranlaşmış, insanlar ile bir göreve bir mesleğe geldiğinde o görevin Allahın lutfu keremi olduğunu bilen, Allah'a ibadet ve itaatleri kendilerini öylesine değiştiren O’nun emirleriyle yaşamını ve görevini sürdüren, kuran-hadis kültürüyle kendine yön veren, kötülüğe bulaşmayan vakur ve iyi huylu, güzel ahlaklı insanlar bir olurlar mu?
"Gecelerini ne eğlence ve neşelenmekle, ne dedikodu ve masal söylemekle, ne de kötü işlerle geçirirler. Gecelerini ellerinden geldiğince zikir ve İbadeti, kendilerini Allah'ın sevgilileri olduğu ve cehennem ateşinin kendilerine dokunmayacağı şeklinde bir boş inanç ve gurura götürmez. Bütün ibadet ve Salih amellerine rağmen, cehennem azabının korkusu içinde öylesine yer eder ki, ahirette kurtuluşa ermelerinin kendi amellerine değil, Allah'ın rahmetine bağlı olduğunu bilerek, kendilerini cehennem azabından kurtarması için Rabblerine dua ederler."
Dilerim Rabbimiz den cümlemizi, Kur’an ın ipine sarılan, yalnız Allah’ı veli edinen, aklı ile iman edip, orta yolu izleyen, Rabbin halis kullarından oluruz. Selam ve duayla…