Tiyatro Rejisörleri Operaları Sergileyemez, Diyorum!

Eflatun Neimetzade

Ben: -Hocam, öyle ise bunu neden yapıyorlar? Siz buna imkân vermemelisiniz. Çünkü opera camiasında en doruk noktaya ulaşmış dehasınız, Hocam. Neden bunu yapıyorlar Bolşoy’da? Bu kişiler opera sanatına resmen zarar veriyorlar. Şu anlaşılıyor ki, Opera rejisörlüğü Ana Sanat Dalına ihtiyaç kalmadı. Alın dram rejisörleri Opera tiyatrolarına kadroya, olsun bitsin bu iş. Boşuna mı beş yıl eğitim görüyoruz? Bu beş yılda derimizi soyuyorsunuz (şaka), anamı ağlattınız Hocam. Her gün altı, sekiz saat operaları dinliyoruz. Hala bir de Leningrad’dan kalk ve Moskova’ya git ve derse katıl. Git-gel… Sabah sekizden müzik dersleri başlıyordu Hocam, on bire dek. On birden arkadaşlarım reji dersine gidiyorlar, sonra teorik dersler aktörlük dersleri gece onlarda, on birlerde bitiyordu. Her gün böyle çalıştım ben. Çok da memnunumdur. Çünkü Opera rejisörlüğü sanatı sizin de söylediğiniz gibi fevkalade zor bir sanat dalıdır. Besteci partisyonu devamlı masa üzerinde oluyor. Besteci arya, kuartet, kuintet, düet yazmıştır. Neden yazılmıştır, amaç nedir, idea, maksat nedir? Notaları hane-hane araştır, müziğin ruhunu anlamaya çalış ve saire… Öte yandan ellerinde libretto sahnede rejisörlük yapanlar opera sanatından hiç anlamazlar ki? Sadece söz üzerine çalışıyor, müzik ruhundan uzak mizan yapıyorlar. Meyerhold da bunu “Maça Kızı”nda denedi ve başarısız oldu. Yazmış olduğu kitapta “Ben yanlış yaptım, müziği kestim, attım. Bunu yapmamalıydım, bu işi opera rejisörleri daha iyi çözmeliler. Bu onların işi olmalı”, yazıyor. Çok acı…

B. P. -Doğru söyledin, Eflatun. Gerçekten de Meyerhold müziği anlamadan, bilmeden atmaya kalktı ve Opera sanatçıları ayağa kalktılar. Çünkü libretto üzerine çalışıyordu. Tam bir fiyasko yaşandı. Ben “Opera Laboratuarı” çalışmalarında bunları dile getiriyorum ve Kültür Bakanına ciddi müracaata bulunacağım. Bu işin peşini bırakmayacağım. Hatta Bolşoy Operasında bile bu rezaleti yapmaya kalkıyorlar… Geçenlerde Ravenskiy yanıma geldi. Malı Tiyatrosu Başrejisörüdür, tanıyorsun. Seni onunla tanıştırmıştım. Komşuyuz ya, binaları tam karşımızda. “Özledim Bolşoy Operasını”, diyor, bir geleyim yanına, bakıyım neler sergiliyorsun? Baya oturdu, oradan buradan konuştu ve tam düşündüğüm oldu.  Sonunda ağzındaki cevizi patlattı ve gelişi anlaşıldı.

-Boris Aleksandroviç, diyorum ki, acaba bir opera temsili deneyim, nasıl biliyorsun? -dedi.

-Lütfen deneme, dedim. Bolşoy deneme sahnesi mi? Yapma lütfen, aklına bile getirme bunu. En iyisi kendi tiyatron vardır, orada istediğini deneye bilirsin… Biz aynı dönemde okuduk, iyi tanışız. Dostuz, ama sözümü de söyledim kendisine… Opera farklı bir sanat alanıdır, söyledim kendisine. Sen opera müziğini bilmiyorsun, ha oturup, “oradan çıkma, buradan çık”, eline alacaksın librettoyu, demin anlattığım gibi, metin üzerine mizan kuracaksın. Biz seninle dostuz, yapma bunu, dedim. Ama iyi de tiyatro rejisörüdür ha, tayı olamaz. Ama opera onun yeri değil…” Hocamın yorgun olduğunu his ettim. Dincelecekti. Alışkanlığını biliyordum. Öğleden sonra azacık uykusunu almalıydı.

TİYATRO REJİSÖRLERİ OPERA PARTİSYONUNU OKUYAMAZLAR

-Hocam, izin verseniz, ben gidiyim. Akşam Operada buluşuruz nasıl olsa. Sizi çok yordum, lütfen af edin. Sizin dinlenmeniz lazım. İyi konuştuk, güzel ders yaptınız. Evde hemen defterime aktaracağım. Etikten, rejiden söz ettiniz. Altın sözlerdir bunlar.

            -O kadar da yorgun değilim, ama on dakikalık uykumu alacağım, biliyorsun… Sen akşam çekinme gel. Provam vardır. Hadi güle-güle…

İrina Vladimirovna yan odadan geldi. Hediyeler için teşekkür etti. Kapıya dek yolcu ettiler.

…Dışarıda serin hava vardı. Dolaşayım dedim merkezde, az sonra Otele gideceğim. Hocamın söyledikleri önemli nasihatleri düşünmeye daldım. Bir baba nasihati idi. Sanki bir baba, çocuğunu ilk defa Denize götürüyor, kendisine yüzmeği öğretiyordu. Onun reji üzerine yazmış olduğu kitaplarını ezber biliyordum. Buna seviniyordu, bir ara bana: -Tıpkı benim gibisin… Ben de sen yaşlarında hırçın gibiydim, opera dinlediğimde müzikte hareket düşünüyordum…” Yürüyordum ve Hocamın her söylediklerini beynime tekrar-tekrar yazıyordum… 

“Sentralnaya” Oteli Tiyatro Hadimleri Birliği Binasının yanındaydı. Tam Gorki Caddesinde. Ben Kalinin Prospektine indim ve yürüyordum. Seviyorum bu Caddeyi. Geniştir ve insanlar da koşturuyorlar. Sakince geziyor, dolaşıyorlar. Burada bir Azerbaycanlı şefin evi vardır: Kemal Abdullayev’in. Ünlü Şef, Rauf Abdullayev’in Abisiydi. Evinde olmuştum bir kere. Kendisi davet etti beni. Tam merkezde yaşıyorlar. Fakat eşi rahatsız olduğundan pek çok oturmadım. Hoş bir insandır, çok iyi de şeftir. Nemiroviç-Dançinko Opera ve Balesi Genel Müzik Direktörü görevinde idi…. Kolay değil, Moskova gibi merkezde büyük bir sanat ocağının Müzik Direktörü görevinde bir Azerbaycan Türkünün bulunması. İnsan ferah duyur böyle bir sanat adamıyla.

Başka bir Azerbaycan Türkü şefimiz ise Moskova Operet Tiyatrosu Baş şefidir - Elmar Abusalimov. Yakın dostumdur ve hakkında “Gobustan” Dergisine yazı yazmıştım. Uzun yıllardır burada görevlidir. Çok da seviliyor. Kalinin Prospektindeki köprünü ileriye geçtikten sonra sokağın ismini unuttum, orada yüksek binanın beşinci katında oturuyor. Onu düşünerek ilerliyordum ki, Elmar tam karşımda heykel gibi durdu. Boyu yüksekti, ben yüzüne baktım, neşeliydi:

-Nereden geliyorsun, Eflatun? Beni pas geçip gidiyorsun? Hadi biz kardeş idik?

-İnan Elmar, şimdi seni düşünüyordum vallahi? İnan buna. Devamlı hayalimdesin. Amma da ne hoş tesadüf.

-Kemallerdenn geliyorsun her halde?

-Yok, Elmar! Hocamla evinde ders yapıyordum. Biraz dolaşayım dedim ve sen karşıma çıktın. Nasılsın? Hanım, küçük kızımız nasıldır?

-Hepsi iyiler… Gel birlikte dolaşalım. Sonra bize gideriz, yemek yeriz, çay içeriz… Anlat, Pokrovski nasıldır? Hanımı nasıl?

-Hocam çok iyidir. Boris Aleksandroviçle güzel ders yapıyoruz. Eşi İrina Hanım sanki annem gibidir. Çok dikkatlidir, yemek, çay içmeden beni evden bırakmıyor, inan. İrina Hanım bir Müzik Sempozyumuna Bakü’ye gelmişti. Alıp evimize götürdüm. Eşim Mesma Hanım güzel Azerbaycan sürfesi açtı. İrina Hanım Azerbaycan mutfağına bayıldı adeta…

        POKROVSKİ, DÜNYADA TANINAN OPERA REJİSÖRÜYDÜ

-Güzel yapmışsın. Boris Pokrovski bir dünya rejisörüdür. Onun Öğrencisi olmak büyük şereftir, aferin sana. Seni seviyor ki, alıp evine götürüyor.

-Biz provadan sonra ya özel makamında, ya da “gel önce yürüyelim, sonra evde dersimizi yaparız, diyor. Böylece bu Caddeden yürüyoruz ve evine gidiyoruz. Bu gün baya yürüdük. Bolşoy operasından Kutuzov Prospektine dek uzun yolu yürüdük ve üç saat ders yaptık. Şimdi de seni karşımda buldum..

-Gel eve gidelim, bir kahve içsek pis olmaz. – dedi ve evinin yolunu tuttuk. İçeri girdik ve Elmar yüksekten: -Biz geldik. Kahve içeceğiz,- dedi. Paltomu askıdan asıp salona geçtik. Hanımının fısıltıyla ağladığını duydum. Elmara baktım, yüzü gülmüyordu. Sanki ağlayacaktı. Salonun penceresinden dışarıya bakıyordu.

-Yine elini mi uzattın Hanıma? Sen bunu neden yapıyorsun, Elmar, neden? Pırlanta gibi necip bir Hanımın, güzel ve şeker gibi kızın vardır. Biz seninle kardeş gibiyiz. Hiç unutmam, atlayıp Saint-Petesburg’a doğum günüme geldin, beni onura ettin. Şimdi söyle bana neler oluyor?

-Evet, Eflatun, en yakınımsın, seninle kardeş gibiyiz. Ama bazen aptallık yapıyorum. Bilmiyorum, belki Hastayımdır. Ola bilir. Aniden sinirleniyorum, el-kol atıyorum. Sonra bin-bin pişman oluyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum… Oturup balkonda ağlıyorum… Lütfen, güt onu sakinleştir… -Elmar yan odaya gitti. Yatak odasına yaklaştım eşi Svetlana iki elleriyle yüzünü kapatmış, yatakta oturmuş ağlıyordu.

-Svetlana, salam. Evet, o bir delidir, ahmaktır. Senin gibi muhterem Hanıma el kaldırıyor. Kendisi de ifade etti ki, Hastayım… - Svetlana yüzünü mendiliyle temizledi, utandığından yüzüme bile bakamadı… -Hiç ne olmadan aniden bana saldırıyor. Ama neden? Ben ne yaptım ki? Annem dün kızımızı alıp götürdü yanına. Çoğu zaman kızımızın yanında da bana saldırıyor… Neden bunu yapıyor, anlayamıyorum. Ben ne yaptım ki? Evden dışarıya çıkamıyorum, devamlı yüzüm şişiyor, utanıyorum komşularımdan…

DEVAMI VARDIR:

                       “Köroğlu” Operasının Bişkek Opera sahnesindeki provaları… Ortada rejisör, Prof. Dr. Eflatun NEİMETZADE.  Bişkek, 2009.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.