Sağ kolum hak ise, sol kolum sorumluluktur. Sağ tarafım yetkilerim ise, sol tarafım görevlerimdir. Sağ kanadım hürriyet ise, sol kanadım mükellefiyettir. Bu saydıklarım dengeye işaret eden birer örneklerdir. Sizler de bu örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Bir insanda hak kavramı gelişmiş, ancak, sorumluluk kavramı gelişmemişse, o kişi dengesizdir. Bu dengesizlik hâli ile topluma zarar verir. Başka bir insanda sorumluluk kavramı gelişmiş, ancak, hak kavramı gelişmemiş ise o da kendine zarar verir. Yani, hep çalışır ve didinir, hep faydalı olur, fakat kendi hakkını almaya gelince geride kaldığı için hakkını alamaz, zarar görür. Bu ikisi de uygun da değil, doğru da değil.
En güzeli ve en doğrusu insanların hem sorumluluk ve hem de hak kavramına sahip çıkmalarıdır. Yani hak ve sorumluluğun her ikisinin de tam bilincinde hareket etmeleri en doğru olanıdır. Bu ikisi aynı doğrultuda ve aynı istikamette dengeli olursa istenen ve beklenen bir durumdur bu. Biri fazla, biri az ise denge bozulur.
Toplum olarak da, sorumluluk saiki ile hareket eden az, ancak hak saiki ile hareket eden çok ise o toplumda huzur olmaz. Çünkü böyle bir toplumda bencillik hakimdir. Şöyle bir düşünün, herkes vergisini vermeye gelince kedi gibi pısırık olup da Devlet’ten bir şeyler almaya gelince aslan gibi saldırırsa, o toplumdan hayır beklenir mi? Elbette beklenmez. Herkes vergisini verirken de aslan gibi davranacak, Devletten hizmet beklerken de aslan gibi isteyecektir.
Gel gör ki, bizim toplumuzda insanlarımızın birçoğu Devletten hizmet beklerken oldukça yaman ve iştahlı, ancak Devlet’e olan yükümlülüklerinde olabildiğince isteksiz ve kaçak davranıyor. Bu bir realitedir.
Halbuki “almadan vermek Allah’a mahsustur.” Devlet almadan hizmet yapamaz.
Yazımının buraya kadar olan bölümünde, hak ve sorumluluk kavramının genel görünümünü ve Ülkemiz açısından durumunu tasvir ettim.
Toplum olarak durumuz hiç de iç acısı değil. Peki, geleceğimiz olan gençlerdeki durumumuz nedir? Gençlerimizde hak ve sorumluluk bilincinden hangisi daha öndedir? Ya da ikisi de aynı doğrultuda dengede midir?
Gençlerimizdeki hak bilincinin, toplumun genel durumuna göre daha da gelişmiş olduğunu müşahede ediyorum. Sorumluluğa gelince o da toplumun geneline göre daha da gelişmemiş vaziyettedir.
Bu sözlerimle birdenbire kestirip atmış gibi oldum. Hemen, bir çırpıda, “gençlerimizde sorumluluk bilinci az, hak bilinci fazla” dedim.
Şimdi bana, “neye dayanarak böyle konuşuyorsunuz? Hangi araştırma sonucuna göre bu kanaate vardınız” diye sorabilirsiniz.
İşin aslına bakarsanız, bu hususta araştırma var mı, yok mu, onu dahi bilmiyorum. Ancak bazı liselerde öğretmenlerle yaptığımız sohbetlerde vardığımız fikre ve kendi gözlemlerime göre böyle bir sonuca ve böyle bir kanaate vardım.
Bir öğretmen arkadaşımız, “öğrenciler üzerinde yapılan bir ankette sorulan bazı sorulara öğrencilerin vermiş oldukları cevaptan anladığıma göre, gençlerimiz hakkını iyi biliyor ve savunuyor, ancak sorumluluklarına karşı o kadar da hassas değil” demişti.
Gençlerimizde hak bilincinin eskiye oranla daha fazla gelişmiş olmasını bilgi teknolojilerinin ve internetin yaygınlığına ve bunları gençlerimizin daha fazla kullanmasına bağlıyorum. Artık gençler her şeyi ve haklarını daha çabuk ve daha geniş bir şekilde internet ve bilgi teknolojileri vasıtasıyla öğreniyorlar. Gençlerimizde hak bilincinin gelişmiş olması güzel bir durum. İnşallah sorumluluk bilinci de gelişir. Yani, biz gençlerimizdeki hak bilincinin gelişmiş olmasını olumsuz bir durum olarak telakki etmiyoruz. Gençlerimizde sorumluluk bilinci de gelişsin. İşte bunu bekliyoruz.
Şimdi gençlerimizi ve tüm toplumumuzu kastederek soruyorum: “Bir yerde sizi ilgilendirmeyen bir trafik hatası işleyen bir vatandaşı görseniz ne yaparsınız? Bir yerde sizin araba kullandığınız cihetin dışında, yola devrilmiş ve trafiği aksatan bir cisim görseniz ne yaparsınız? Yere çöp atan birisini görseniz ne yaparsınız?”
Bu sorulara kim ne cevap verir bilemem de, bu sorunların meydana geldiği bir durum ile karşılaşsak, toplum olarak genel tavrımız şöyledir: “Trafik hatasını işleyen o kişiyi bizzat uyarmak yerine ya oralı bile olmayıp geçer gideriz, ya da trafik polisine şikayet ederiz. Yola devrilmiş cismi yoldan bizzat kaldırmayız ve geçer gideriz. Yere çöp atan kişiye de genelde ses çıkarmayız.” Halbuki bu hususlarda gereğini yapmak vatandaşlık sorumluluğuna dahildir.
Peki, bu sorular şu şekilde olsaydı durum ne olurdu? “Bir yerde size karşı bir trafik hatası işleyen bir vatandaşı görseniz ne yaparsınız? Bir yerde sizin araba kullandığınız yola devrilmiş ve trafiği aksatan bir cisim görseniz ne yaparsınız? Sizin bahçenize çöp atan birisini görseniz ne yaparsınız?” İşte bu sorularda durum değişir. Hemen müdahale gündeme gelir. Trafikte bize karşı yapılan hatalarda aslan kesiliriz ve ya şikayet ederiz ya da kavgaya tutuşuruz. Bizim araba kullandığımız cihette trafiği aksatan cisim görmüş isek hemen müdahale ederiz. Bizim bahçemize çöp atan birisini de asla affetmeyiz ve gereğini yaparız.
Bu anlattığım hususlardan çıkan sonuç şudur: “Toplum olarak haklarımız söz konusu olunca aslan kesiliyoruz, sorumluluklarımız söz konusu olunca kedi gibi pısırık davranıyoruz.”
Halbuki en güzeli ve en doğrusu bu iki hususta denge üzere olmaktır. Zaten yazımın başında da bu dengeye işaret ettim. Ben bu hususta dengenin önemli olduğuna hassaten dikkat çekiyorum. Gelişmiş ve medeni bir toplum olmak bunu gerektirir. “Gelişmiş ve uygar toplumlarda insanlar, hakları ve sorumluluklarını dengede götürürler ve hakları ve sorumlulukları noktasında aslan gibi davranırlar.”
İnşallah, biz de gelişmiş ve medeni bir toplum haline yakın bir vakitte geliriz.