İki haftadır yazımın en sonunda bir “Not” yazmak durumunda kalıyorum. Bu yazının en sonunda da bir “Not” bulacaksınız.
Evet, böyle bir girişten sonra yazımıza başlayalım.
Malumlarınızdır Ülkemizin son günlerde iki ciddi gündemi var. Birincisi Ülkemizde ikamet etmekte olan ve sayısı 3 milyon civarında olan Suriyeliler. (Gerçi buna Afganlılar da eklendi son bir ay içerisinde ve sorun daha da kışkırtmaya hazır hale getirildi)
İkinci problem de orman yangınları.
Maalesef, orman yangınları da neredeyse bir aydır başımızda büyük problem.
Bu iki problemi ele alacağım yazıda ana tema şudur:
“Toplumsal kargaşa ve olayların kıvılcımı her daim küçük olmuş, ancak etkileri çok büyük ve sarsıcı olmuştur.
Aynen orman yangınları gibidir toplumsal kargaşa ve olaylar. Orman Yangınları da küçük kıvılcımla başlar, çok büyük yıkım ve çok büyük iz bırakır.
Ülkemizin kaderi son günlerde bu iki noktada yoğunlaşıyor.
Her ikisine de dikkat!”
(Bu birkaç cümle ikaz yazısı sosyal medya hesaplarımda da yazdığım bir husustur. Zaten oradan olduğu gibi alarak bu yazıya ekledim.)
Bizim bu yazımızda asıl dile getirmek istediğimiz husus bu idi ve bunu da böylece birkaç cümle ile dile getirdik, elhamdülillah.
Orman yangınları zaten bir kıvılcım ile başladı, toplumsal olaylar neden bir kıvılcım ile başlasın, bu iki olaya neden bu yazıda “bir arada dikkat çektin” diyecekler olabilir.
Onu da hemen birkaç cümle ile izah edeyim:
“İyi Partili Aytun Çıray, Lütfi Türkkan ve Ümit Özdağ ve CHP'li Tanju Özcan gibilerin provokasyonları maalesef sonuç verdi.
Gencecik bir vatandaşımızın bir Suriyeli tarafından bıçaklanarak öldürülmesi sonrasında Altındağ Önder Mahallesinde Suriyeli Göçmenlere saldırıldı. Çoluk çocuk demeden linç edilmek istendi. Suriyelilerin evleri, dükkanları ve arabaları taşlandı. Eşyaları yakıldı.
Gencimizi öldüren Suriyeli hakkında Türk Yargısı gereğini yapacaktır. Herkes sakin olmadılar.
Fitne ateşini yakanlara lanet olsun.”
(Bu birkaç cümle ikaz ve akabinde fitne ateşi yakanlara beddua yazısı sosyal medya hesaplarımda da yazdığım bir husustur. Zaten oradan olduğu gibi alarak bu yazıya ekledim.)
Evet, dertliyiz ve üzgünüz. Bir taraftan ormanlarımız, ciğerlerimiz yanıyor. Diğer taraftan fitne ateşi yanıyor.
Ve her iki ateş için de bir basit kıvılcım yetiyor.
Biliyorsunuz bir orman yangını (esasında tüm yangınlar) basit ve küçük bir kıvılcım ile başlar. Tedbir şart, dikkat şart.
Orman yangınları, tüm yangınlar küçük bir kıvılcım ile başladığı gibi toplumsal olaylar ve kargaşa da bir basit olaydan, halkı galeyana getirecek bir küçük olaydan başlar.
Nitekim dün gece Ankara Altındağ’da başlatıldığı gibi.
Faşizm bir şeytani görüş ve düşündedir. Faşistler aynen şeytan gibi düşünürler. Şeytan kendisini nasıl üstün gördüyse faşistler de kendisini üsttün görürler.
Ülkemizde Suriyelilere ve özellikle tüm Müslüman göçmenlere yönelik kin ve husumetin temelinde işte bu şeytani bakış açısı vardır.
“Suriyeliler pis, kaba-saba, Suriyeliler keyif düşkünü ve asalak ve benzeri sloganlarla” (evet, slogan diyorum, bu tür sözler bilinçli olarak gündemde tutuluyor) adeta bir kin ve husumet denizi oluşturulmaya ve o denizde, ya da bir kaşık suda Suriyeli masum insanları boğmaya çalışan faşistler çok bu ülkede.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Suriyelilerin hepsi de masum değil.”
İşte şeytanın fitne ve hilesi burada başlıyor.
Ülkemizdeki Suriyelilerin binlerce, yüzlerce olumlu hareketleri maalesef hiç gündemde tutulmuyor, ancak Suriyeli’nin bir plajdaki kaba-saba hareketi, bir parkta nargile içerken resmi sanki yer yerinden oynatılmış gibi günlerce gündemde tutuluyor ve kargaşaya, toplumsal olaylara zemin oluşturuluyor.
Suriyelilerin bu Ülke ekonomisine hiç mi katkısı yok!
Elbette var. Hatta bana göre birçoğu çalışkan ve üretken.
Yok mu aralarında asalakları ve keyif düşkünleri.
Elbette var.
Biz sütten çıkmış ak kaşık mıyız?
Almanya’da ve Dünya’nın diğer Ülkelerinde yaşayan göçmen ya da başka statüde başka Ülkelerde yaşayan Türklerin hepsi mükemmel mi? Hepsi de gittiği Ülkelere tam olarak adapte olabiliyorlar mı?
Bu soruları herkes düşünmelidir.
Bir de Ülke olarak bizim de sorumluluğumuz var. Daha doğrusu hem Ülke ve hem de Devlet olarak sorumluluğumuz var. Çalışkan Suriyeli, edepli, ahlaklı ve uyumlu Suriyeliler ile tembel, uyumsuz ve ahlaksızlık içerisinde olan, sorun çıkartan Suriyelileri farklı görmeliyiz. Herkesi aynı potada sanki hepsi de uyumsuz, hepsi de tembel gibi görmemeliyiz. Devlet de Suriyelilerin uyum ve adaptasyonu için etkili programlar gerçekleştirmelidir. Sürekli takip etmelidir.
Etkili, verimli ve çalışkan olan her göçmen bulunduğu Ülkeye katkı sağlar. Çalışkan, etkili ve verimli olmayan, ahlaksız ve edepsiz kimseler, ister vatandaş olsun, isterse göçmen olsun bulunduğu Ülke için bir baş belasıdır. Ben duruma böyle bakıyorum. Temel kıstasımız çalışkanlık, üretim, ahlak ve edep noktasında olmalıdır.
Ey Faşist Kafa! Niye bu noktadan bakmıyorsun da “benim vatandaşım her türlü haltı yiyebilir. Onu gözardı edebilirim. Ancak bir Suriyeli bir yanlışlık yaparsa Türkiye’yi yerle bir ederim” diyorsun. Ey Faşist Kafa şeytanla yol arkadaşlığını bırak. İnsanlığa gel Ey Faşist Kafa!
Her Milletin içinde iyiler de vardır, kötüler de vardır. Genelleme yapmadan bakın olaya.
Herkes bu noktadan bakmalıdır. Suriyelilere ve tüm göçmenlere yönelik ayrımcılık ve kin güden açıklamalar ve şiddete azmettiren sosyal medya paylaşımları mutlaka takip edilmeli ve gereği yapılmalıdır. Aksi halde başka kıvılcımlar (dün, 11.08.2021 tarihinde Ankara Altındağ’da meydana gelen toplumsal kargaşa ve şiddet olayları) birçok yerde görülebilir. Devlet tedbir almalıdır. Anında ve yerinde müdahale etmelidir.
Herkesin kardeşçe ve insanca yaşadığı bir Türkiye ve Dünya için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve faşizmden, ırkçılıktan uzak durmalıdır.
Not: Hazreti Mehdi hakkında yazı yazacağım inşallah. Bu hafta da yazmak kısmet olmadı. Yine önemli bir gündem dolayısıyla Hazreti Mehdi konusunu ertelemiş oldum. Bunda da var bir hayır.