Karadeniz insanının samimiyeti, müziği, sanatı, yaylaları, kültürü, yemekleri ve doğal güzelliği her zaman konuşulur, görenlerin anlattıklarını da hayranlıkla dinleriz.
Karadeniz, her mevsim ayrı bir güzelmiş.
Doğrusu, Türkiye’de görmek istediğim şehirlerden bir tanesi de Trabzon’du.
“5. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu" için Kurumun halkla ilişkiler müşavirliğinden, dergi ve televizyon servisinden beş arkadaş ile birlikte Trabzon’a gitmek kısmet oldu.
Ankara Esenboğa Havalimanından kalkan uçağımız bir süre sonra yükselmeye başladı.
Bu ilerleyiş ve yükseliş doğal güzellikleri de daha net daha rahat görmeyi de sağlıyor.
Güzergâhtaki yemyeşil ormanlarla kaplı dağlar…
Geniş yollar, yaylalar, küçük büyük ırmaklar…
Görülmeye değer doğrusu.
Yaklaşık bir buçuk saatlik bir uçuşun sonunda denize paralel bir şekilde Trabzon Havalimanı'na iniş yaptık. Havaalanı Trabzon’a yakışır bir modernlikte.
Bir çok şehrin aksine, havaalanı Trabzon merkeze çok yakın.
Kaldığımız “Novotel” hemen denizin kenarında ve şehrin en iyi otellerinden biriymiş.
Otelin hemen arkasında çay kahve içilebilen, sessiz, sakin bir bahçesi var. Gündüzleri değil ama gece denizin dalga sesleri duyuluyor.
Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü üye ülkelerinin katılımıyla gerçekleşecek.
Amaç: Sosyal güvenlikle ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşları bir araya getirmek, yaşanan sosyo-ekonomik değişimleri güncel eğilimleri ve teknolojik gelişmeleri takip etmek, iyi uygulama örneklerini paylaşmak, hukuki, teknik ve yönetimsel sorunlara dikkat çekmek.
İl Müdürü Musa Bulut’un büyük emek verdiği toplantıya 120’si yerli 60’ı yabancı olmak üzere yaklaşık 180 üst düzey yönetici ve konularında uzman kişiler katıldı.
Açılış konuşmasını Kurum Başkanı Yadigar Gökalp İlhan yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Halil Etyemez’de toplantıya katılanlar arasında.
4-5 Eylül 2014 tarihlerindeki sempozyumun oturumlarında, sosyal güvenliğin kapsamının genişletilmesi, etkin prim toplama yöntemleri ve bilgi teknolojilerinin daha etkin kullanılması konu başlıklarında akademisyenler, sosyal güvenlik alanında çalışan bilim adamları, devlet görevlileri, bildiriler sundular.
Bu yoğun program nedeniyle, tarihi ve doğasıyla muhteşem bu şehri gezmek zor gibi görünüyor.
Trabzon’un caddeleri, sokakları, park ve bahçeleri gece-gündüz bakımlı, temiz ve güvenli
Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış
Karadeniz'in en eski ve köklü yerleşim yerlerinden olan Trabzon’un, 4000 yıllık tarihi bir geçmişi var. Bir çok imparatorluklar kurulmuş, Romalılar ve Bizanslılar yaşamış. Onlardan geriye kalan hâlâ onların izlerini taşıyan eserler, yapılar var.
Büyükşehir statüsündeki şehrin ilçeleri: Akçabat, Yomra, Araklı, Vakfıkebir, Arsin, Tonya, Beşikdüzü, Şalpazarı, Çarşıbaşı, Sürmene, Çaykara, Ortahisar, Dernekpazarı, Of, Düzköy, Maçka, Hayrat, Köprübaşı.
Akşam, önce sahilde biraz yürüdüm, sonra da şehrin merkezinde alış veriş yaparken esnaflarla bir süre sohbet ettim
Cadde ve sokakları gece-gündüz bakımlı, temiz ve aydınlık.
6.9.2014 tarihindeki programın kültür-gezi bölümünde “Sümela Manastırı” var.
Adını çok duyduğum manastırı en azından görme şansım olacak.
Geziye oldukça yoğun bir katılım oldu.
2 otobüsle yola çıkıyoruz… Geziye, Başkan Yadigar Göklap İlhan’ın yanı sıra, yönetim kurulu üyeleri, sempozyum için yurt içinden ve dışından gelen konuklar da var.
Manastır, Trabzon'a 47 kilometre uzaklıkta.
Yol kenarlarında çok sayıda levha var, hepsi farklı bir yaylayı işaret ediyor.
İlin en önemli ilçelerinden biri olan Maçka’dan geçiyoruz. İlçe bir dere yatağına kurulmuş. Etrafı çam ormanlarıyla kaplı.
Yöreye özgü evler ormanlık alan içinde çoğu zaman da aralarında oldukça mesafeli tepelere yapılmış. Tabi ki hemen hemen hepsi ahşap.
Oralara suyu nasıl taşıyorlar, komşuluk ilişkileri nasıl yürüyor onu çok anlamış değilim. Belki de sadece yazın bu evlerde oturuyorlar. Büyük küçük demeden her köyde yöresel mimariye uygun olarak yapılmış camiler var.
Öğle yemeğini turistik bir konaklama tesisi olan Coşandere’de yedik.
Menü; Karalahana çorbası, alabalık ve sütlaç. Lokantada yöresel yemekler de var.
Kara lahana çorbası, yoğurtlu mısır çorbası, kara lahana dolması, kuymak, hamsili Kayganana Coşandere’nin taze alabalığı ve meşhur sütlacı her zaman ilgi görüyormuş.
Sümela Manastırı
Sümela Manastırı tarihin en eski ve gizli manastırlarından biri. Maçka İlçesinin Altındere Köyü sınırları içindeki manastır halk arasında ‘Meryem Ana’ adıyla da biliniyor.
Kayaların oyularak yapıldığı manastır, Zigana Dağı eteklerine kurulmuş.
Dağ oldukça yüksek; manastıra gidebilmek için araçlarla bir noktaya kadar gidiliyor daha sonra da kayalık, dik ve dar bir patika yoldan yarım saatlik zorlu bir yürüyüş yapmanız gerekiyor.
Rehberimizin anlattığına göre; Rahip yetiştiren bu Manastır, Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında Atina'dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulmuş. Hesaplamalara göre yapı 1600-1700 yıldır varlığını koruyor.
Osmanlı Padişahları bir çok manastırda olduğu gibi Sümela’nın da haklarını korumuşlar.
1461’de Trabzon’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, manastırı ziyaret etmiş ve bir ferman yayınlayarak manastıra imtiyazlar vermiş. İmtiyazlar, her Osmanlı padişahı döneminde yenilenmiş ta ki 1923 yılına kadar.
İçinde büyük bir kilise olan manastır; kiler, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane ve misafirhane bölümleri oldukça geniş bir alan üzerine inşa edilmiş.
Etrafı dolaşırken dikkatimi çekti, günlerce aylarca yaz kış demeden burada yaşayan, ekmek pişirmek için tandır yabancı ziyaretçiler için misafirhane bile yapan bu insanlar, dağın zirvesinde su ihtiyaçlarını nasıl karşılaşmışlardır. ?
Dikkatlice bakınca manastırın girişinde sol bölümde su kemerini gördüm. Ağaçlardan yapılmış su kemeri suyun kaynağının bulunduğu dağın doruklarına kadar döşenmiş.
Kayaların oyularak yerleşim haline getirilmesi, şekil verilmesi, tavanlarının çeşitli renk, şekil ve desenlerle süslenmesi… Yapıldığı dönemin imkanları ve teknolojisi düşünülürse çalışanların sabırlarına ve gayretlerine hayret ve takdir edilecek bir durum.
Hazine avcıları çok sayıda tarihi eser kaçırmış
Kilise duvarlarındaki resim, figür ve semboller yapılırken “Fresk” tekniği kullanılmış. Görevlilerin verdiği bilgilere göre; yani, yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madeni boyalarla resim yapma yöntemiyle.
Yüzyıllar boyu korunarak bugünlere gelen bir çok eser varlığını sürdürse de ne yazık ki; kimi resimlerin ve sembollerin üzeri çivi ya da benzeri metallerle çizilmiş, üzerleri kazınmış, tahrip edilmiş…
Geçmişte yurt içinden ve yurt dışından gelen hazine avcıları manastırın farklı yerlerinde kazılar yapmışlar. Buradan yurt dışına genellikle de Yunanistan’a çok sayıda tarihi eser kaçırılmış.
Hristiyanlar tarafından çok değer verilen ve kutsal kabul edilen manastırda şimdiye kadar bilinmeyen gizli bir geçit bulunmuş. Hristiyanların tapınak veya kutsal alanı ‘şapel’ olduğu belirlenen alanın gün yüzüne çıkarılması ve ziyarete açılması için çalışma başlatılmış.
Manastırın tavanına ve duvarlarına çizilen resimler yüzyıllardır silinmemiş ama çok tahrip edilmiş
“Gizli geçit, gizemli manastır” gibi söylemler buraya olan ilgiyi de artırmış.
Yerli ve yabancı çok sayıda ziyaretçi zor doğa şartlarına rağmen, büyük bir merakla manastırı görmeye geliyor. Bol bol da fotoğraf çekiyorlar.
Trabzon’a gelenler için Sümela Manastırı görülmesi gereken önemli bir yer.
Manastırdan Trabzon merkeze hareket ediyoruz, dört saatlik bir yolculuk yapacağız.
Otele oldukça yorgun döndük.
Bir gün sonra da sempozyum tamamlandı.
7.9.2014 tarihinde Ankara’ya döneceğiz.
Dönüş uçağımızın saati: 16.00.
Sabah, arkadaşlarla otelin lobisinde buluştuk. Aldığımız haberlere göre Kurum Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri Uzun Göl’e gitmişler.
Biz de, şehrin merkezinde biraz dolaşıp alış veriş yaparak vakit doldurmaya karar verdik.
Ama nereden nasıl başlayacağımızı da bilmiyoruz.
Bu arada konuştuklarımıza kulak misafiri olan otel resepsiyon görevlisi, “Trabzon’a gelmişken Uzun Göl’ ü görmeden dönerseniz çok yazık olur. ” dedi.
Doğanın Harika Manzarası: Uzungöl
Trabzon-Uzungöl arası yaklaşık 85 kilometre.
Önce karar veremedik. Ekipte bulunan Nazan Çepnili hemen pratik bir hesaplama yaptı, gidip zamanında da dönebileceğimizi söyledi.
Görevli de “tanıdık bir minibüsçü var” deyince, kısa sürede hazırlandık ve aracı kiralayarak yola çıktık. Zamanı iyi kullanmamız gerekir, 14.30 da Trabzon Havalimanında olmalıyız.
Cumapazarı, Çaykara yolunu takip ederek Uzungöl’e doğru yol alıyoruz.
Dağlar orman ve sık bitki örtüsü ile kaplı.
Burada da yol boyunca dikkatimi çeken evler oldu. Ormanlık yamaçlarda tek katlı bazen de iki katlı binalar ormanın içine yapılmış.
Uzungöl, Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden biri haline gelmiş.
Ve…
Uzun Göl’deyiz…
Girişte ormanın eteğine kurulmuş ahşap evler ve iki minaresi olan cami hemen dikkat çekiyor.
Göl kenarında, market, hediyelik alış veriş yerleri de oluşturulmuş.
Doğası, gölü ve eşsiz orman manzarası muhteşem…
Anlatılana göre; Göl, büyük bir heyelan sonucu meydana gelmiş. Yamaçlardan düşen kayaların, Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuş, tabii baraj şeklini almış.
Yılda yaklaşık 3 milyona yakın turistin geldiği bu doğa harikası yerde her yıl Ağustos ayında 3-4 günlük festival düzenleniyormuş. Son yıllarda, doğa sporlarına meraklı olanlar da burayı tercih etmeye başlamışlar. Ama özellikle fotoğraf tutkunları turlarla buraya gelerek saatlerce fotoğraf çekimi yapıyorlarmış.
Küçük bir göl.
Etrafı dağlarla çevrili.
Gezi için mevsim uygun ve hava da gerçekten harika.
Gölü ve etrafını daha iyi görebilmek için en yakın tepeye tırmanmaya başladık.
Tepenin zirvesine doğru 8-10 adım atıp, durup, geriye dönüp manzaraya bakıyoruz.
Yukarıya doğru her adım atışta çiçek kokuları, temiz hava ve içimize dolan huzuru hissediyoruz.
Gölün ve gökyüzünün maviliğini, yamaçlardaki orman ve yeşil alanları seyrederken “iyi ki gelmişim” diyorum…
Buraya, yerli ve yabancı turistler büyük ilgi gösteriyorlar. En fazla da Araplar tercih ediyorlarmış. Bugün de çok sayıda Arap turist ailesi gördük.
Vatandaşlarımız bu ilgiye kayıtsız kalmayarak evlerini apart otele, pansiyona dönüştürmüşler.
Bu kadar güzelliklerin yanı sıra, göl çevresindeki tahribat, plansız yapılaşma ve betonlaşma görüntü kirliliğini de beraberinde getirmiş.
Hediyelik eşya satan bir esnafla ayak üstü yaptığımız sohbette, yakın bir tarihte kaçak iş yeri ve konutların belediyece yıkılacağını belirtti.
Ama her şeye rağmen, Trabzon’a gelmek isteyenlere Uzun Göl’ ü görmelerini tavsiye ediyorum.
Uzun Göl’den Trabzon merkeze, oradan da havalimanına gideceğiz. Çok oyalanmadan minibüsle dönüş yolculuğuna başladık...
Horon, kemençe, tulum...
Trabzon tarihi değerlerinin yanı sıra giyimi, halk oyunları, müzikleri ve enstrümanları ile de oldukça zengin bir şehir. Sempozyumun açılışında horon ekibi harika bir gösteri yaptı. Daha sonra da “Tulum” sanatçısı ilgiyle dinlendi.
Horon: Temposu hızlı ve ekip uyumu gerekli olan bu halay genelde neşeli zamanlarda; imece, düğün, yayla – dernek toplantısı ve eğlenceleri ile asker uğurlamada oynanıyormuş. Kadın erkek karma oyunlarda biraz daha yumuşak ve yavaşken erkeklerin oynadığı horonda ise daha sert ve hızlı figürler tercih ediliyor.
Kemençe: Genelde ardıç veya erik ağacından yapılan kemençe Karadeniz Bölgesinin en önemli çalgılarından biri. Horonun olduğu yerde mutlaka kemençeden de söz etmek gerekir. Kemençe çalan ayaklarını yere vurarak tempo tutulmasını sağladığı gibi aynı zamanda türkü de söylüyor. Mani şeklinde söylenen türkülerin konusu genelde, sevgi, aşk, ayrılık ve doğa üzerine.
Tulum: İkinci kez tulumu canlı dinledim. Müzikte üflemeli bir enstrüman olarak genelde Karadeniz de ama çoklukla Trabzon, Rize, Artvin ve Gümüşhane'de kullanılıyor. Edirne’de Türkçenin 13. Uluslararası Şiir Şöleni resmi açılışı öncesinde sahne alan müzik grubuna dikkat ettim; Orada da tulum vardı. Ama onlar buna “gayda” diyorlar. Tulum, genelde oğlak ve koyun derisinden yapılıyormuş.
Trabzon’un yemekleri
Kuymak: Mısır unu, tereyağı, telli peynir, su ve tuz ile hazırlanan kuymak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize, Artvin’de günün en önemli menüsüymüş.
Karalahana Çorbası: Karalahana, mısır unu, tereyağı ve barbunya ile yapılıyor. Karadenizlilerin geleneksel yemeklerinin başında geliyor.
Gongoş Sarma: Görünüşü zeytinyağlı yaprak sarmasına benziyor. Yapımında, karalahana, mısır yarması, dana eti kullanılıyor.
Akçaabat köftesi: Trabzon'un ünlü lezzetleri arasında yer alan 'Akçaabat köftesi, adını Akçaabat ilçesinden alıyor. Kıyma ve Trabzon ekmeğinin harmanlanmasından yapılıyor.
Dört günlük ziyaret çabuk bitti. Ama güzel anılarla ayrılıyorum…
Kısmet olur da bir daha gelecek olursam, Trabzon Kalesi’ni, şehir merkezindeki bedesteni ve en azından iki üç yaylayı görmek istiyorum.