Türk milliyetçiliği kişisel çıkarlarını, milletin çıkarıymış gibi göstermenin kılıfı olamaz!
Türkiye cumhuriyeti, bu ülke kurulurken o günkü dünya da bütün Emperyalist devletlerin kuşatmasını yararak, ülkesini işgal altında tutanları bertaraf edip kan dökerek, can vererek bize bu günleri emanet edenlerin ülkesidir. Bu sınırlar içerisinde yaşayan tüm farklı insan gruplarının adına da Türk denir. Irkı, mezhebi, rengi ne olursa olsun adları Türk, ülkelerinin adına da Türkiye denir. Kurucusu da Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Türkiye Cumhuriyeti de bir Ulus devlet olarak kurulmuştur ve bu özelliği ile de günümüzde bölünmez bütünlüğünün en temel unsurudur. Ulus devlet kavramı da diğer devletlere olan üstünlüğü ihtiva etmez. Türk milliyetçiliği de bir ırkın üstünlüğünü değil, milletin yüksek menfaatlerini savunur. Milletin yüksek menfaatlerinin savunulmasına da siyasal partiler karar verir. Günümüz de var olan ve kendini Milliyetçi olarak tanımlayan partiler her şeyden önce kendi varlıklarını ve menfaatlerini gözetirler.
Asıl olan “Milliyetçilik” kendi partisel menfaatleri ile ülkenin menfaatleri arasında yapılması gereken tercihtir. Ülkenin bu günkü siyasi yelpazesinde yer alıp da ülke çıkarları yerine kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları uygulama ve tercihlerdir. Bu tercihleri somut icraatları gibi görenler, “Milliyetçiliği” sadece kendi tekellerindeymiş gibi tavır sergilerler. Kendi çıkarları gereği, vaktiyle anlaşamadıkları uyuşamadıkları partilerle de dayanışmaya ve ortaklığa bile girerler.
Bugün yanlış uygulanan inat politikaları, liyakatsiz yönetimleri nedeniyle de yaşanmakta olan olumsuzlukların ortağı olurlar. Ülkede ki olumsuz ekonomik gelişmelerin siyasi istikrarsızlığın, yolsuzlukların, ihaleyi kapan çıkar gruplarının, vergilerimizle finanse edilen uçakların-arabaların-sarayların-halkın yoksullaşmasına neden olan yanlış politikaların ortağı oldukları gibi hem de yolsuzluklarını görmezden gelirler. O halde bu gün varlığını sürdürmeye çalışan kendini milliyetçi diye tanımlayan hiç kimse ve hiçbir siyasal parti Milliyetçiliği kendi tekelindeymiş gibi görüp şov yapamaz. “Milliyetçiliği” kendi tekelindeymiş gibi göremez.
Ülkenin tank palet fabrikası-şeker fabrikaları-limanları-yer altı ve üstü mili değerleri yabancıya yandaşa peşkeş çekilirken, kendine “Milliyetçilik” süsü verip mangalda kül bırakmayanların gösteri yapacağı alan olamaz. Türk milliyetçiliği, kişisel hırs ve çıkarlarını, milletin çıkarıymış gibi göstermenin kılıfı olamaz. Olmamalıdır da. Burada karine, partilerin kendilerini nasıl tanımladıkları ile değil somut icraatları olmalıdır. Şiddete dayanan her sorununu şiddete başvurarak çözeceğini zanneden, demeçlerinde bile “Alayına basacaksın tokadı” diyen bir parti milletin kaderini, iradesini belirleyemez.
Milliyetçiliği kendine mefkûre edinmiş, önce vatan ve milletim diyen ve bu uğurda ölen, kendi milletinin kurucu değerlerini, kültürünü, dilini savunan milliyetçi kardeşlerimin önünde saygıyla eğilirim. Egemenlik kaynaklarını hanedan gibi harcayıp, onun sömürü araçlarının varlığını ele geçirerek, halkına ve ülkesine zulmedip göz yumanların, ihanet içerisinde olanların siyasi bir figür olmalarını da reddediyorum. Ülkenin satılan milli varlıklarına seyirci kalanlardan milliyetçi olmaz.
Bu tıpkı motorunu başka ülkede, kaportasını başka ülkede, elektroniğini başka bir yerde yaptırıp da işte benim MİLLİ ve YERLİ arabam demeye benzer.