Türkçe’nin bugün içinde bulunduğu durumu değerlendiren edebiyatçılar, akademisyenler ve felsefecilerden feryat: “Mevcut eğilimler tersine çevrilmediği sürece dilimizin geleceği tehlikede”
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi 26-27 Kasım 2021 tarihlerinde önemli bir şûraya ev sahipliği yaptı.
"Yunus Emre ve Türkçe Yılı" münasebetiyle Türkiye Yazarlar Birliği, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ile Yunus Emre Enstitüsü’nün birlikte düzenledikleri “Türkçe Şurası"nda dilimizin dünü, bugünü ve geleceği konuşuldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şûraya gönderdiği mesajda, dilimizi koruma ve zenginleştirme mücadelemizin aynı zamanda millî hafızamızı ve millî kimliğimizi koruma mücadelesi olduğunu vurguladı.
Erdoğan, kökleriyle irtibatı kopan bir ağacın ayakta kalması nasıl mümkün değilse, anadiliyle bağları zayıflayan toplumların da zaman içinde sürüleşmesinin, sömürgeleşmesinin ve kimliksizleşmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
ASBÜ’nin Sümerbank Binası Toplantı Salonundaki programın açılışına, TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkanı Ekrem Erdem, Yunus Emre Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kutalmış Yalçın, TYB Genel Başkanı ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan ve ülkemizin farklı illerinden gelen dil üzerine çalışan akademisyenler, edebiyatçılar ve felsefeciler katıldı.
Doğrusu, şûrada bildiri sunan, müzakere yaparak katkı sağlayan her katılımcı oldukça donanımlıydı.
Programa öyle şahsiyetler davet edilmiş ki; Hepsi, toplumsal kimliğimizin en önemli belirleyicisi olan Türkçe’nin içinde bulunduğu sıkıntılara vakıftı ve sorunları anlatmakla kalmayıp çözüm önerilerini de beraberin de ifade ettiler.
İki gün boyunca 08.30 da başlayan ve akşam geç saatlere kadar devam eden şûrada öne çıkan sorunlar şöyle sıralandı:
Türkçe öğretiminde yetersizlik var, dilimize giren yabancı kelimelerin sayısı her gün katlanarak artıyor, çevirideki yanlışlıklar - anlam bozukları devam ediyor, sözlü ve yazılı ifadelerde Türkçe’nin yanlış kullanımı denetlenemiyor, sosyal medya Türkçenin yapısını bozuyor- katlediyor, ilk okuldan üniversiteye kadar eğitim dili Türkçe olmalı, hukuk dili yeniden yazılmalı, televizyon ve yazılı basında dil hassasiyeti yok, akademik metinler ve bilim dilindeki Türkçe anlaşılır olmaktan her gün biraz daha uzaklaşıyor, çocuklara aktarılamayan her kelime yok oluşa doğru gidiyor.
Dildeki bu olumsuzlukların listesi uzayıp gidiyor.
Görünen o ki; Hayatımızın her alanında kullandığımız dilimizin karmaşık, çözülmesi gereken çok ciddi sorunları var.
Tüm bunları bilim adamlarından, yazarlardan ve felsefecilerden duyup da gelecek adına endişelenmemek mümkün mü?
Dil uzmanlarının ifadesine göre gerçek anlamda bu işin sıkı takipçisi olunmazsa, çok değil 25-30 yıl sonra bir çok kelime tarihin karanlıklarında kaybolup gidecek.
Hastalığın teşhisi kadar tedavisi de önemli.
İlgili kamu kurumları, dilimizin sorunlarını çözmek için vakit geçirmeden, behemehâl başta TYB olmak üzere bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarını ve kişileri bir araya getirmeli.
Gerçekleştirilecek böylesi bir çalışmaya seve seve katkı sağlayacak çok kişi olduğunu düşünüyorum; Kaybolan kelimelerin izinden giden, onları bulup gün yüzüne çıkarma mücadelesi veren, bu konuda yazan, konuşan, kitap neşreden, sözlük yazan, ilgili kurumları harekete geçirmek için cesur adımlar atan, şikayet etmek yerine çözüm öneren biri var.
O kişi, “Yunus Emre Yılı” bitmeden “Türkçe Şurasını ilgili paydaşlarla yapmalıyız” diye bu faaliyete zemin hazırlayan D. Mehmet Doğan’dan başkası değil.
Elbette ülkemizin dört bir yanında; Türkçe hassasiyeti olan, dilimizi doğru, güzel ve bilinçli kullanmayı özendiren edebiyatçılarımız, felsefecilerimiz, akademisyenlerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız var...
İki gün boyunca dinlediğim konuşmacılar çok önemli tespitlerle birlikte, samimi dilek ve temennilerde de bulundular.
Dikkat ettim; Özellikle Türkçenin yazımında ve kullanımında yaşanan sorunları hakkında konuşanlar Türk Dil Kurumu’nu (TDK) suçlayıcı hiç bir ifade kullanmadılar. Ancak, bazı konuşmacı ve müzakereci; “Türkçe hepimizin dili, sorun hepimizin sorunu. Böyle önemli bir şûrada keşke TDK’dan bir temsilci burada olsaydı. Karşılıklı görüş alış verişinde bulunurduk” dedi.
Şûrada dikkat çeken başka bir husus, konuşmacıların bildirilerini sunmalarından hemen sonra müzakerecilerin görüş ve önerilerini rahatlıkla söylemeleri, dil konusundaki sorunların çözümüne ilişkin yeni teklif ve önerilerin de kayıt altına alınmış olmasıdır.
Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, D. Mehmet Doğan ve Ekrem Erdem şûrayı başından sonuna kadar izlemekle kalmadılar, notlar tutarak, alanlarıyla ilgili yapılan konuşmalara katkı ve katılım sağladılar.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Başkanı yazar, akademisyen Prof. Dr. İskender Pala’nın Türkiye Türkçesinin, Türklerin yaşadıkları devlet ve toplulukları tarafından kullanılması gerektiğine dair konuşması kadar, Anadolu Mektebi öğrencilerinin katılımı ile gerçekleşen “Gençlerin Cumhuriyet Dönemi yazarlarının eserlerini anlamakta karşılaştıkları güçlükler” konulu oturumda dikkat çekiciydi.
Dilimizi korumak, zenginleştirerek çocuklarımız üzerinden yarınlara taşımak için bu şûralar devam etmeli, şûrada ortaya çıkan görüş ve önerilerin de büyük bir kararlılıkla hayata geçirilmesi gerekir.
Türkçe konusunda araştırma yapanlar, dilimizin sorunları ve çözüm önerilerine ilişkin akademik çalışmalar yapan ilim adamları şûranın tamamını ASBÜ’nün YouTube kanalından izleyebilirler. (https://www.youtube.com/watch?v=_IwjYe-h2jY )
TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, şûraya katılan Anadolu mektebi öğrencilerine teşekkür etti.
TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan müzakereci olarak da şûraya katkılar sağladı.