AB ile ilişkilerimiz gerildikçe gerildi. Sonuç malum. Kapılar birer-birer yüzümüze kapanıyor. Bunun nedenini de siyasetteki tutum ve söylemler olduğu dillendiriliyor. Anayasayı rafa kaldıracaksın, Demokrasiyi uygulamayacaksın, Hukuk ve İnsan Haklarını takmayacaksın, Medya iktidarın tekelinde ve onun sözcüsü gibi olacak. Özgürlükleri yok sayacaksın sonrada AB bizi neden kapsam dışı bırakıyor diye yaygara edip parmak sallayacaksın. Hukuk ve Demokratik yaşamla ilgili ve Medyada ki kısıtlanan özgürlükleri AB değerleri ile örtüşmediği için kabul etmiyor. Buna da olur vermiyor. Kısıtlanan Hak ve Özgürlükler AB tarafında tepki yarattığı gibi, Avrupa ve ABD toplumlarında ki milliyetçi akımların gelişmesine de zemin hazırladığı gerekçesiyle sıkıntı duyuyor.
Kırk beş gün sonra kaldıracağız denen OHAL Yasası yaklaşık iki yıldır devam etmektedir. Seçim kararının alındığı şu günlerde bile OHAL Yasası üç ay daha uzatılmaktadır. Bu Antidemokratik durum ne Türk toplumunda kabul görmektedir ne de AB tarafından kabul gören bir durum değildir. Sıkışan ve zor günlere gebe olan ekonomi ve dış dünyada ki Politik-Sosyolojik durumumuz acil bir seçime gerekçe oluşturabilir. Ekonomide ki zorlukların giderilmesi için üretim ve İhracatın artırılması yani artı değer yaratan yatırımlara, Üretim Ekonomisine geçilmesi gerekir. İstihdam yaratacak yatırımların ve sıcak para girişini sağlayacak ortamın oluşturulması gerekir.
AB tarafında kabul görmemiz ise; Söz hakkının Millette ve onun seçtiği Parlamento da Demokrasinin işlediği Hak-Hukuk ve Adaletin yürürlükte olduğu ortamlara dönülmesiyle olur. OHAL Yasası gibi Antidemokratik yasalarla, tek adam faşizmine temel oluşturan yasalarla ne iç dünyada ne de var olma sebebinizi borçlu olduğunuz Cumhuriyette kabul görmeniz mümkün değildir.
Batıya giderek sus ve beni koru-kolla al sana uçak rüşveti. Doğuya giderek al sana batan geminin malları diye Cumhuriyetin millete verdiği malları-fabrikaları satarak gününü kurtarmaya yönelmek ne Milliyetçiliğin ne vatanseverliğin ne de Müslümanlığın ahlakına şiarına uymaz! Hiçbir mazeret başarının önünde engel olmamalıdır. Ülkenin Demokratik-Hukuk ve Ekonomik yapısı böylesi uygulamaların sonucu bozulur. 55 yıl AB ye girmek için kapı aşındıracaksın, halkını yalanla oyalayacaksın sonra kalkıp AB değerleri ile bağdaşmayan uygulamaları hayata geçireceksin. AB ye gireceğim demenin samimiyeti bunun neresinde? Elbette AB açıkladığı son raporunda ‘’Türkiye temel Hak ve Özgürlüklerden Avrupa’dan dev adımlarla uzaklaşıyor. ’’diyecek. Elbette ABD ‘’Türkiye de var olan OHAL Yasasıyla seçime gidilmesini endişe verici bulacak’’
AB’nin en öncelikli beklentileri arasında OHAL ve benzeri uygulamaların en kısa sürede kaldırılması var. OHAL kapsamına giren önlemler orantısız. Kanun Hükmünde Kararnameler Parlamentonun denetimi ve incelemesinden geçirilmiyor. Yargı denetim görevini yapamaz durumda. İfade, toplantı ve örgütlenme alanlarında bir korku ve gerileme hüküm sürüyor. Türkiye, Uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Bağımsız yargı görev yapamıyor güvencesi de yok. Yargıç ve savcıların üzerinde aşırı baskı var. Bütün bunlar AB raporunda yer alıyor. 1998 Yılından bu yana yayınlanan düzenli raporların en serti ile karşı karşıyayız. AB raporu böyleyken ABD boş durur mu? Onlarda demeç üstüne demeç patlatıyorlar. ABD Dış İşleri Bakan Yardımcısı MİTCHELL ‘’Türkiye ABD ile yakınlığına rağmen Rusya ve İran’la işbirliğini artırmaktadır. Türkiye’nin AB ve ABD ile birliğini koruması ABD çıkarlarına uygundur. Rusya’dan S-400 Füze Savunma sistemi almaya hazırlanan Türkiye’ye yaptırım uygulanır.’’ Tehdit’e bak! Bunlar dost ve Müttefik bildiklerimiz. Kuyruğun dan tutup politika izlediklerimizin sözleri.
Bir yandan TC’ye düşman olan PKK-PYD-YPG güçlerini destekleyip silah ve para yardımında bulunuyorlar. MENBİÇE girersen beni karşında bulursun diyecekler ve sen bunun yarattığı tehdit’in karşısında suskun kalacaksın! Bağımsız bir duruş sergilemeyeceksin! Suriye’yi kimyasal silah kullandı yalanıyla bombaladıklarında alkış tutup destekleyeceksin! İşte bu ve benzeri tutumlarla bu günlere gelinerek AB hayalimiz bitti.55 yıllık rüyamızdı. Dost ve müttefik olarak bildiğimiz ABD dahi bizi Arap ülkeleri arasına sokup terörist muamelesi çeker oldu. En dost bildiğimiz ülkeler dahi Büyükelçilerini ülkemizden geri çağırdılar. Sonuçta içi boşaltılmış dünya da dostu ve komşusu olmayan itibarsız bir memleket kaldı bizlere.
Şimdi bu sıkışıklığa bir son verebilmek için acil seçim çağrısı yaparak sırtımızda oluşan kamburları atmaya çalışıyoruz. Bu kadar haksız- hukuksuz uygulamalardan sonra. Dünyanın gözünde küçülüp beş paralık diktatörlükle işin içinden çıkmayı deniyoruz. Ancak bu böyle gitmez. Cumhuriyeti yıkayım derken yapılan Yargısız- Hukuksuz infazların, beceriksiz ekonomi yönetiminin iç ve dış dünyada yürütülen sarkaç politikalarının, işlenen insanlık zulmünün sonu olmalıdır bu seçim. Üretimimiz hiç olmayacak şekilde yabancılaştı. İthalatımızın %70 şi yabancı mallardan oluşuyor. Borsamız-Bankalarımız-Sigorta sektörümüz yabancılaştı. Enerji, Haberleşme, Ulaştırma, Petrokimya tesislerimiz fabrikalarımız limanlarımız elden çıkarıldı. Ekonominin yerli ve Milli olma vasfı yok edildi. Ne uğruna? İnat ve Cumhuriyet düşmanlığı uğruna.
Şimdi kalkmış seçim sonrası AB-ABD den medet umuyoruz. AB ye gireceğiz önümüzde engel yok diye. Biz AB’ye girelim derken AB bize girdi. Tarihinde ilk kez; FİTCH-MOODYS-STANDART & POURS gibi Dünyanın üç büyük kredi derecelendirme Kurumu, Kredi notumuzu düşürerek Türkiye’yi yatırım yapmak ve kredilendirmede riskli ülke ilan ettiler. Bu kadar olumsuzluğun bir arada yaşandığı ülkeyi AB içine alır mı? En son 30 Uluslararası dev yatırımcı ülkemizi terk etti. Sadece ülkeyi terk etmeyen bu çıkmaza sokan ikircikli AB zihniyeti kaldı.