Türkiye’yi silkeliyorlardı, kendi silkeleniyor artık. Atatürk yaşarken de durmuyorlardı, öldükten sonra kilime çevirdiler ülkeyi. Askeri darbeler, ölümcül siyasi, dini, kökenci kutuplaştırmalar, diz çökerten ekonomik cezalandırmalar, ambargolar, sosyal dokuyu bozacak bütün yöntemlerle ahlakı ve kültürü yozlaştırmalar…
Tarihinden, geleneğinden, töresinden kopmuş, üfürdüğün yana savrulan incelmiş kilime çevirmişlerdi ülkeyi ve milleti. Cumhuriyet ilmeklerini onarıyordu ki Osmanlı’dan beri içimizde taşıdığımız güveleri temizleyemedik, Cumhuriyet’in kazanımlarını kemirmeye devam ettiler 80 yıldır.
Virüsler, parazitler bulaştırdılar güvelerle yetinmeyerek. Dinci-laik, sağcı-solcu, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi tedavisi zor daha çeşitli virüsler… PKK, FETÖ, DHKP-C gibi küçüklü büyüklü parazitler…
Türkiye’yi silkeledikçe tozu, virüsü, paraziti birbirine girdi.
BAL TATLI
Para ise virüslerin kralıydı.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, milletin ağzına bal çalarken kovanın hakimiyetini kaybetmenin başlangıcıydı. 1990’larda balın tadına varan millet arılar gibi çalışıyor, çalışacak kadar bal alıyor, aldıkça daha çok bal istiyor ancak bal kovanını görünmeyen bir ele kaptırıyordu. Arılar, bir türlü kovanını koruyamadı.
Bal bağımlısı olmuş, daha fazlası için ahlakını, adaletini yitirmişlerdi. Kovanın sahibine köle oldular. İnsanoğlunun içine girdi mi tedavisi en zor virüstür daha fazlasını istemek. İstemenin sınırı yoktur çünkü duracağınız yeri bilmiyorsanız. Azdıkça azdı duracağı, yavaşlayacağı yeri bilmeyenler, bugünlere geldik.
Herkesin azdığı yerde tutturulacak bir düzen yok, kargaşadır azgınlığın düzeni.
DÜNYA ÇIKMAZ SOKAKTA
Dünyadaki düzen, bizimkiyle koşut gidiyor. Birbirine benzettiler bütün dünyayı. ‘Altta kalanın canı çıksın sistemi vahşi kapitalizmin’ düzen diye dünyayı getirdiği yer, bitmeyen kargaşa yaşamıdır. İçinden çıkamadığı kısır döngüye, başarıyla sokmuştur dünya alemi.
Artık çıkmaz sokakta dünya.
Türkiye de bazı ülkeler gibi bu sokaktan çıkamayacağını gördü, çıkan sokaklara dönmeye çalışıyor. O yüzden kendi kendini silkelemeye, güvelerinden, virüslerinden, parazitlerinden arınarak kurulacak yeni dünyanın sokaklarında yolunu bulmayı planlıyor.
Kendini silkeledikçe güve siyasetçileri, hukukçuları, işadamları, akademisyenleri, gazeteci-televizyoncuları, yazarları, sanatçıları, sivil toplum örgütleri dökülüyor bünyeye aykırı olan. Döküldüklerinin de farkında değiller.
Bizim gibi ideoloji ya da tarafgirlik gözlüğü takmıyorsanız bunların tel tel dökülüşü ve farkında olmayışlarını, çıplak gözle çok açık görebilirsiniz.
VAROLUŞ KARARLILIĞI BU
Ülkeye çöreklenmiş, virüsleri, parazitleri yönlendiren ajanlar da dökülüyor silkelendikçe. Ne kadar çok ne kadar kılcal damarlarımıza kadar sinmişler. Dura dura koyu balgam gibi kıvamlanmışlar, zorlanacağız bünyeden atmaya.
Ancak arılar, balını almaya uzanan ellerin parmaklarını eklem eklem kırarak kovanına sahip çıkma kararında. Süresi değil ama hedef belli. Osmanlı’nın son 90 yılı ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bağımsızlığının en kararlı adımlarını atıyor Türkiye.
Yeni dünya, istenmese de kendini temizlemiş ve güncellenmiş yepyeni bir Türkiye’nin söz sahipliğinde kurulacak. Süpergüçlere kafa tutma, bedeli neyse ödeme pahasına çıkılmış bir varoluş kararlığıdır bu.