Bundan önceki iki yazıda, Cumhurbaşkanımızın Üstatlık Döneminde, içeride ve dışarıda daha cesur politikaların sözkonusu olacağına dair tahmin ve beklentilerimizi dile getirmiştik. Cumhurbaşkanımızın, yemin törenini müteakip icra edilen göreve başlama töreni ve aynı gün açıklanan yeni kabine, tam da beklentilerimize denk düştü.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde icra edilen göreve başlama töreni, adeta bir ‘meydan okuma’ içeriği taşıyordu. Toplamda 51 devlet ve hükümet başkanı ile 100’den fazla ülke temsilcilerinin hazır bulunduğu törenin bizzat kendisi bile tüm dünyaya verilen açık bir mesajdı. Katılımcı devlet başkanı ve diğer düzeydeki temsilcilerin, Cumhurbaşkanımıza göstermiş olduğu hüsnü kabul, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin, borsacı deyimiyle ‘satın alındığını’ gösteriyordu.
Yalnızca yabancı katılımcılar değil, yurt içinden katılımcıların mevcudiyeti ve törendeki duruşları da, Erdoğan’ın ve Türkiye’nin seçim zaferinin bir anlamda kabulü anlamına geliyordu. Diyanet İşleri Başkanımıza ilaveten Türkiye’deki dini azınlıkların liderlerinin, törende Cumhurbaşkanımızın arkasında sıralanması, tüm dünyaya bir mesajdı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, ‘tüm yaşananlara rağmen’ törene davet edilmesi Erdoğan’ın kadirşinaslığını göstermesi bir yana, Gül’ün hiç de aydınlık olmayan bir yüz ifadesiyle de olsa törene katılması, Erdoğan düşmanlığında bir araya gelen ekibin en azından bir kesiminin ‘biat ettiği’ şeklinde yorumlanabilir.
Erdoğan’ın törende özellikle dış dünyaya karşı verdiği mesajlar da, adeta ‘Türk Yüzyılının başladığının beyannamesi’ gibiydi. Önümüzü kesmek için her türlü yolu deneyen Batılı emperyalistleri tedirgin etmemeye özen gösterdi Sayın Erdoğan. Fakat sözlerinin içeriği ve yabancı konukları takdim noktasındaki titiz seçimleri, herkesin anlaması gereken mesajları veriyordu.
Sayın Erdoğan, Türk Cumhuriyetlerinin Cumhurbaşkanlarını özenle takdim ederek, yeni dönemin dış politika tercihlerine dair ipuçlarını verdi. Yine, Türk ve Müslüman dostu bir kişilik olan Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’ya olan iltifat ve özeni de, anlaması gerekenlere çok şey anlatmıştır. Gönül coğrafyamızın temsilcisi olan liderler ile Afrika’dan gelen mazlum milletlerin temsilcilerini ismen takdim ederek teşekkür etmesi, bizim daha cesur dış politika dediğimiz açılımın habercisi sayılabilir.
Gelelim yeni kabineye…
Sayın Erdoğan, siyasette ustalığı aşıp üstatlık dönemine eriştiğini, kabine üyelerini TBMM’ye kaydırmakla da göstermiş oldu. Sağlık Bakanı ile Kültür ve Turizm Bakanı dışındaki tüm kabine üyeleri ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın milletvekili olarak TBMM’ye gönderilmesinin hikmeti, başlangıçta tam anlaşılamamıştı. Zira tamamına yakını son derece başarılı olan bakanların, milletvekili seçildikten sonra tekrar istifa ettirilip hükümete alınması, TBMM’de bir zaaf oluşturabilirdi.
Fakat Cumhurbaşkanımız, usta bir satranç oyuncusu gibi, 5-10 hamle sonrasını hesaplayarak atıyor adımlarını. Bir yandan TBMM’yi güçlendiriyor; zira bu Meclis kuvvetle muhtemeldir ki, Türkiye’nin ilk sivil anayasasını yapacak. Diğer yandan Sayın Erdoğan, Meclise gönderdiği başarılı bakanların yerini dolduracak isimleri de aylar öncesinden zihninde tasarlamış.
Yeni kabinede yer alan isimler, kolay kolay kimsenin itiraz edemeyeceği nitelik ve liyakate sahipler.
Hakan Fidan gibi marka bir ismin Dışişleri Bakanı yapılması, önümüzdeki süreçte izlenecek daha cesur ve güçlü dış politikanın habercisi olmalı.
Ekonominin başına Mehmet Şimşek’in getirilmesi, Batılı sermaye merkezlerini teskin etme ve düşmanlıklarını dizginleme bağlamında isabetli bir tercih olmuştur.
Aile Bakanlığı için, Avrupa’da başörtüsü ve inançlarından taviz vermeden milletvekilliği yapmış ve hiçbir zaman Türkiye aleyhine söz ve davranışlara tenezzül etmemiş Mahinur Özdemir Göktaş’ın getirilmesi, çok içerikli bir tercih olmuştur. Zira aile ve kadın dediğimizde, Batılıların ve içimizdeki Batıperestlerin tasavvur ettiği gibi ‘Afganistan-burka-çarşaf’ kısırdöngüsü kastında olmadığımızı herkes anlamalı artık.
İçişleri Bakanlığı görevine getirilen İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, bürokrasiden gelen ve devlet yapısını çok iyi bilen, icraatları sırasında da sessiz gitmeyi tercih eden bir kişilik. Süleyman Soylu’nun yerini dolduracağını düşünmemiz için epeyce gerekçe var.
Diğer bakanların da her birinin, başına geçtikleri bakanlığın içinden gelmeleri, bürokratik çekirdekten yetişmelerine rağmen ufuklarının geniş olması, Türkiye Yüzyılı’nın inşasına çok değerli katkılar yapacakları konusunda kuşkuya yer bırakmıyor.
Törenler sırasında, Cumhur İttifakı ortaklarına hak ettikleri değerin verilmesi, Cumhurbaşkanımızın vefasına da örnek teşkil etmiştir. Seçimin ikinci turunda Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a destek veren Sinan Oğan’ın törene katılması ve Erdoğan tarafından taltif edilmesi önemlidir. Dahası, hükümet oluşturulurken, ittifak ortakları arasında hiçbir süfli pazarlığın geçmemiş olması da son derece değerli ve erdemlidir. Umarız bu kalite ve duruş, daha seçim kazanmadan ganimet paylaşma derdine düşen Millet İttifakı bileşenleri için ‘ahlâkî bir ders’ olur.
Özetle söylemek gerekirse; TBMM’deki yemin töreni, ertesi gün yapılan göreve başlama töreni ve aynı gün yeni kabinenin açıklanması, tüm bu eylemler sırasında Cumhurbaşkanımız tarafından verilen ince fakat net mesajlar, Türkiye Yüzyılı’nın başladığını tüm dünyaya ilan etmiştir.
Sırası gelmişken, belirtmekte yarar var: Daha muhalefet cephesi 28 Mayıs’ta ne olduğunu henüz anlamamışken, Cumhurbaşkanımızın baş döndürücü bir hızla attığı adımlar, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmesinin ne büyük bir isabet olduğunu da ispatlamıştır. Yeni dönemde sistemin aksayan yönleri yeniden düzenlenebilir; fakat başta yüzde 50+1 seçilme şartı olmak üzere, sistemin ana omurgası korunmalıdır.
Türkiye Yüzyılı ülkemize, Türk Dünyasına, İslam Âlemine ve tüm mazlum milletlere hayırlı olsun.