Yeni yıl dünyanın birçok ülkesinde, renkli gösterilerle ihtişamla, harika gösterilerle karşılanırken, bizim ülkemizde maalesef yine terör.
Ülkemizin içinde bulunduğu durumun kritiğini yapacak olursak, önümüze çıkacak manzarada şunu görürüz. Biz Türkler yüzyıllar içerisindeki yaşamımız boyunca; birçok sıkıntılar çektik. Orta Asya’da yaşadıklarımızı bir kenara koyup, 1071 yılında başlayan ve biz Türkler'in Anadolu'ya girişinden itibaren haçlı seferleri zihniyeti; yıllar içerisinde şekil değiştirerek. Her zaman bizi vurdu. Sağ-Sol, Alevi-Sunni Türk-Kürt, şu tarikat bu tarikat gibi. Zaman içinde problemler bukalemun gibi şekil değiştirip; önümüze yeni bir engel konuyor. Bize uyguladıkları ekonomik yaptırımlar, siyasal ve psikolojik baskılar cabası tabi ki!
Sanki! Bu coğrafyanın yaramaz çocuğu biziz. Sırf kendilerini garantiye alıp, Ortadoğu ile karşı karşıya gelmemek için. Bütün fatura Türkiye Cumhuriyetine ödettirmek istiyorlar. Yok ya! Biz bu zamana kadar çok fatura ödedik, yağma yok artık. Biz ödemiyoruz faturayı siz ödeyin.
Türkiye'nin çektiği bu inanılmaz dertler aslında; jepolitik yapımızdan kaynaklanan sıkıntılar. Avustralya gibi bir coğrafyada bulunsaydık; elbette dünyanın en zengin ülkesi olurduk.
Ancak biz coğrafik konum olarak Avrupa ile Ortadoğu arasında kalmış. Problemli Ortadoğu ülkeleri ile Avrupa arasında tampon bir bölgeyiz. Bunun aksini kimse iddia dahi edemez.
Avrupa'ya gelecek bütün sıkıntılarla muhatap olan ülke nedense biziz. Bütün sıkıntılara biz muhatap olurken, Avrupa bu sorumluluktan adeta kıçını kaçırıyor.
Verdiği sözün hiçbirinde durmayan Avrupa'ya karşı; bizde sözümüzde durmayabiliriz aslında. Kapıları açarız sonra onlar düşünsün deriz; demeliyiz de.
Bir gün adamın biri yatağında sağa sola dönerken karısı rahatsız olmuş.
Kadın -Ne yatakta dönüp duruyorsun bey demiş.
Kocası- Neden olsun karşı komşumuza yarın büyük bir ödemem var ama param yok; demiş.
Kadın hemen camı açmış,
Kadın-Komşu, komşu (Diye seslenince bir müddet sonra komşuları çıkmış. Ve)
Komşu-Buyur komşu gecenin bu vaktinde ne bağırıyorsun.
Kadın -Bizim beyin sana borcu varmış. Yarında ödemesi varmış sana.
Komşu -Evet var.
Kadın-O parayı kocam veremeyecek, çünkü paramız yok.
Sonra camı kapatıp kocasına,
Kadın-Hadi uyu sende artık birazda o düşünsün demiş.
Aslında bize atılan topu tutmak zorunda değiliz. Biz Avrupa’nın jandarması mıyız? Ya! Birazda onlar düşünsün yani!
Ancak biz güçlü bir devlet olamazsak; bu sorunlar asla bitmeyecek. Bunu herkes bilsin. Çünkü bulunduğumuz konum itibariyle çok güçlü olmak zorundayız. Pekiyi güçlü olmanın kaynağı nedir. Nasıl güçlü olabiliriz.
Birinci olarak Türkiye üretim kapılarını açmak, fabrikalar kurarak geleceğe güvenle bakmak zorundayız. Ancak yabancılaşan sermaye gurupları da buna izin vermemek için ellerinden geleni yapacaklardır. (Yabancı sermayeye izin vermek büyük bir hataydı aslında) Zararın neresinden dönersek kardır tabi ki!
İkinci olarak dışa bağımlılığımızı azaltmak bununda en önemli ayağı, Akaryakıtta, doğal gazda ve enerjide dışa bağımlılığı en aza indirmek durumundayız.
Pekiyi bunları nasıl yapmalıyız derseniz benim önerim. Öncelikle Edirne'den Van'a kadar en az iki hat halinde hızlı bir şekilde. Demiryolu sistemi üzerinden taşımacılık ağını kurmaktır. Çünkü Edirne'den Hakkari'ye yük götürecek bir tır binlerce km. ötesine yükü taşımak için akaryakıt, lastik, yedek parça ve taşıyacak tırı ve kamyonları dışarıdan almak zorunda. Ancak biz taşımacılık sistemimizin yükünü demiryoluna çekmeye başlamalıyız. Demiryolu taşımacılığını da karayolu taşımacılığından daha süratli ve ucuza taşırsak; dışa bağımlılığımızı müthiş bir şekilde azaltmaya başlarız.
Ağır taşıt trafiği de Karayolundan demir yoluna kaydıkça. Yollarımızda bozulmayacak yol yapım maliyetleri düşecektir. Kazalar azalacaktır. Çünkü Edirne'den Hakkari'ye yük götüren TIR şoförü sadece ve sadece Van'dan Hakkari'ye tırla gidecek. Edirne'den Van'a bu hat yapıldıktan sonrada Edirne-Van, İstanbul-Muğla, İstanbul-Artvin, Mersin-Samsun, Artvin-Hakkari seçenekleri de trafik önceliklerine göre yapılmalıdır. Sadece demiryolu ağı değil üç tarafımız denizle çevrili denizyollarını da unutmayalım. Şehir içlerine metro sistemini en aktif şekilde kurup, takside bir kişi, iki kişi ile yollarda olmamalı. Metrolar çok ucuz olmalı trafikten küçük araçların sayıları da minimuma inmeli. Benzin tüketiminde de maksimum faydayı sağlamalıyız.
Bu arada kesinlikle ve kesinlikle güneş enerjisi ile ve rüzgâr enerjisiyle elektrik üretme, konutlarda, iş yerlerinde güneş panelleri ile elektrik üretme desteklenmeli. Başka enerji kaynakları da değerlendirilmeli.
Bu sebeple birçok tır kamyon gibi araçlar boşa çıkacak değil mi! Bu soruna da şöyle yapmalı; model sınırı düşük olan araçları; devletimiz ederince alarak gelişmekte olan diğer ülkelere pazarlayabilir. Buradan belki devlet olarak zarar edilse de; aracını aldıkları insanları işsizliğini önlemek için önce enerji üretim teşvikinde de bu kişilere öncelik tanınmalı. Gerekirse devlet tesisi kuracak danışman şirketler aracılığıyla şirketleri kurdurabilir.
Bu hususta birçok fikir ortaya atılabilir. Kısacası Türkiye’mizde her türlü üretimi destekleyip büyük bir ülke olma yolunda koşar adım zirve yapabiliriz. Ancak kredi verilecek şirketler, sistemler en iyi şekilde denetlenmeli. Devleti herhangi bir şekilde zarara uğratmaya çalışan kaptı kaçtı şirketlere, kişilere aman verilmemeli. Böyle yapan kim olursa en büyük cezayı vermeli ki! Bir başkaları bu işe tevessül dahi edememeli. Korkmalılar ve aman hesabınızda doğru olun devlette karşı yanlış bir hareketimiz. Çok pahalıya patlar. Devlet bizden misliyle çıkarır diye düşünmeli ki! Sahtekârlar bu işe tevessül edemesin.
Ben ülkemin kurtuluşu için bir reçete yazdım. Daha farklı reçeteler yazanlar elbette olacaktır.