Geçenlerde haber bülteninde bir haber vardı. Bu haber bütün kanallarda yoktu. Çünkü Türk’ün devlet anlayışını aşikar ediyordu. Hakkı bile olsa devletin yaşaması için fedakarlık edilmesinin muhteşem bir örneği idi. Bütün kanallar vermezdi çünkü siyasi yandaşlık veya kara mizah veyahut da magazin değildi. Bu haber nedir diye merakınızı hemen gidereyim. Erzurumlu bir yiğit astsubay bir operasyonda sakatlanır. Emekli edilir lakin gazi unvanı verilmez. O da mahkemeye verir. Tazminat ister. Uzatmayalım mahkeme toplam 1.600.000 yani bir trilyon altıyüz milyar lira tazminata hükmeder. Bu adam bir asalet örneği olarak bu parayı kabul etmez. “Devletime lazım olur bana çok” der ancak 50 bin liralık kısmının hakkı olduğunu düşünerek kalanının almayacağını beyan eder. Bunca fırıldağın, bunca hortumcunun olduğu ihale düzenbazlarının cirit attığı günümüzde bu asil durumu sergileyen adamı kimse duymadı bile. İşte Türklerde devlet bu anlayışla ayakta durmaktadır. Bunca iç ve dış haine rağmen ayakta bunlar sayesinde durmaktadır. Mutlaka etrafından “ahmak senin hakkın neden almıyorsun” diyen çok olmuştur. Ancak asalet ancak böyle bir durumda ortay çıkar. Yoksa hırsı kapkaççı takımından ne farkı kalabilirdi ki!
ŞUŞA ALINDI
1997 yılında Özbekistan’ın Andican şehrinde bir gurup Azerbaycan Türk’ü ile karşılaştım. Benim evime yakınlardı. Sık görüşürdük. Bir tanesi Tacettin adındaki genç “Şuşalıyım” dedi. Kaçkındı. “Neden ölünceye kadar savaşmadın da kaçtın” dedim. Evet şimdi Şuşa’da kurtarıldı. Gözün aydın kardeşler, gözün aydın Şuşalı Tacettin! Bizim spikerler batılı kelimeleri telaffuzda sıkıntı çekmezler ancak bizden olanlara biganedirler. Bu sebeple “kend” kelimesini bizdeki şehir anlamında “kent” olarak kullanmaktadırlar. Oysa “kend” köy anlamındadır. “Hankendi” şehir olmanın yanında “Han’ın köyü” anlamındadır. Özellikle haber spikerleri ile muhabirlerin yanlış okumalarının önüne geçmek için kısa bir terminoloji dersi vermek gerekir diye düşünürüm.
1992 yılında rahmetli Elçibey’i iktidardan düşürmek için kalleş bir plan kuran Bolşevik virüsleri Penah Hüseyin, Ayaz Muttalibov düşmanın üzerine Karabağ’a gidecekleri yerde Bakü’ye yürüdüler. Elçibey’i düşürmek için. Karabağ da gitti tabii. Bunları organize eden tahrik eden biri daha vardı perde arkasında elbette. İnşallah yeni Moskof virüsleri ortaya çıkmadan Karabağ tamamen alınır. Artık “Karabağ’ın şen bülbülleri” daha şen daha istekli öteceklerdir. Biz de zevkle dinleyeceğiz. Bakalım ne teraneler çıkacak. Zaferin kutlu olsun Can Azerbaycan!