Usta hocanın öğrencisine nasihati! (2. yazı)

Eflatun Neimetzade

Usta hocanın öğrencisine nasihati! (2. yazı)

Evveli 30.09.21 tarihli sayımızda

B.P.- Asafyev ve ya Stasov gibi müzikologlar yüz yılda tek-tek doğuluyorlar. Dürüst, tarafsız ve namuslu insanlar. Genelde nedense en zayıf müzikologlar opera temsillerine eleştiri yazıyorlar. Çünkü içlerinde birilerine hırsları olduğu için yazıp üzerine gidiyorlar. Ellerine fırsat düştüyse rezil-rüsva ederler insanı. Buna göre müzikologları pek sevmem. Dürüst olmadıkları için elbette. Ama içlerinde söyledim ya, iyileri de vardır. Eğer sahnede çatışma zayıf ise, ya da zayıf aktör oyunu gördüler mi, rejisörün sırtına yüklüyorlar. Aktör zayıf ise opera tiyatrosunda ne işi vardır? Burası operadır diye sadece ses yeterli olmuyor. Tiyatroda söz ne ise, operada da ses vasıtasıyla aktörün yaşadıklarını, durumdan duruma yaşantılarını duygularıyla ifade ediyorlar. Senin Hocan müzikolog Mihail Biyalik, iyi makaleler, eleştiriler yazıyor. Doğruları, gerçekleri yazıyor ve buna göre de onu pek sevmezler”.

Ben: -Çok enteresan Hocam, gerçeği yazanı da pek sevmezler. Neden böyle, ha?

B. P. -İnsan doğası böyledir, ne yazık ki... Zayıflar yetenekli insanları kıskandıklarından sevmezler, çünkü zayıflar fazladır, ondan.

Ben: -Hocam, Lev Tolstoy’un güzel bir sözü vardır: “Yetenekli insanları koruyun, yeteneksizler kendi yerlerini kendileri bulurlar”. Ünlü yazarın bu ifadesini çok seviyorum. Tüm zamanlar için geçerli bir ifadedir.

B. P. -Çok güzel yazmıştır. Aslinde Stanislavski’nin de devlete bir çağrısı vardır.  “Sanat devlet işidir”, diyor. Yani devlet sanata değer vermiyorsa, o ülkede iyi sanat eserleri yaratılamaz. Yani devlet sanata el koymalıdır; politikayı sanatın içine aşılasın, demek istemiyorum. Söylemek istediğim şudur: devlet sanat adamlarına değer vermelidir, destek olmalıdır, tüm olanakları sanatçının denetimine bırakmalıdır, hem maddi yönden, hem de manevi yönden dayak olmalıdır sanat adamına. Devletin maddi desteği olmazsa Bolşoy Operası bile çöke bilir. La Scala da böyle, Metropoliten Operası da böyledir. Devlet bu Sanat Akademilerinden kazanç elde etmiyor, ama maddi destek veriyor sadece. Çünkü bu muhteşem Sanat Akademileri devletin sanat hazinesi sayılıyor. Bu bir sanat üretimidir, bu dünya harikaları olan Sanat Akademileri ülkelerin tanıtımı açısından büyük önem taşımaktadır. Amerika”da, İtalya”da, Moskova Bolşoy”da bu kurumlara hazinenin ağzı açık tutuluyor. Her zaman para alına bilir. Bu iş böyle. Konudan uzaklaştık galiba.

Ben: -Reji üzerine konuşuyorduk, Hocam.

B. P. -Evet, çok zor bir sanat seçmişiz. Ben zirvesindeyim, yolumun önü açık, ne istersem yapa bilirim. Sen ise hala başındasın. Ama benim de zor günlerim olmuştur. Örneğin, Gorki adına Devlet Operasında “Maça Kızı”  temsilimi komisyon durdurdu. “Yaz Bahçesi” kapısını koymamı istediler. Ben ısrar ettim, istemiyorum, dedim. Olmaz, dediler ve temsili durdurdular. Sonunda eh, dedim, ressama hadi kenara koyun, dedim. Çaykovski özellikle “Yaz Bahçesi”, diye müzik yazıyor, dediler. Bunu biliyordum, ama bir deneyim dedim ve Tiyatro Yönetimi üzerime kalktı. Yani ben de yaşadım sıkıntıları. Ama bazı şeyler vardır ki yapamazsın. Evet, onlar haklıydılar. Ben sadece denemek istedim. Ama şimdi istediğimi yapa bilirim.

DÜNYA ÜNLÜ POKROVSKİ’NİN TEMSİLİNİ DURDURMUŞLAR

Ben: -“Maça Kızı’nda kapısız yapıyordunuz, değil mi?

B. P.  -Evet, öyle istedim. Elbette ki yoruma bağlı istedim. Koymadılar ve çok sıkıntı yaşadım. Belki de ileride yaparım. “Ruslan ve Lyudmila” da yaptım meselen. Çok sade ve modern dekor kullandım. Obua çalan müzisyeni sahneye çıkardım.

Ben: -Ama Boris Aleksandroviç, çok da iyi oldu. Sanki böyle olacakmış. Hocam, temsiliniz bir sanat harikasıydı. Elinize sağlık. Bir de “Katerina İzmaylova”da şancı, havada sallanan “minicik odada” şarkı söylerken “minicik oda” sahnede yüksekliye kalkıyor. O sahneyi hiç unutamıyorum. “Ölü Canlar” operasında da aşağıda ve ikinci katta oyun aynı zamanda devam ediyor. Gerçekten sanat harikasıydı. Adamı büyülüyor oyuna baktığında.

B. P: -Amerika’daki temsilde seyirciler oyun devam ederken ayağa katlılar ve uzun zaman oturmadan izlediler oyunu. Levental da güzel dekor yapmıştır. Gerçekten de harika oyun oldu. Fransa’da da aynen, salon coşuyordu. Sen şimdi böyle şeyler edemezsin, seni parçalarlar, dışarı atarlar. Zaman lazım, oyunlar sergilerken pekişeceksin, Aslan olacaksın. Sen şimdi güzel temsiller sergile, yerini sağlam tut. Dik dur. Zaman geldiğinde deneyeceksin. Yeni neler düşünüyorsun. Yeni operalar yazılıyor mu?

Ben: -Evet, Hocam, onu söyleyecektim. Gara Garayev’in genç yetenekli bir öğrencisi vardır. Memmed Guliyev. Çok iyidir. “Aldanmış Yıldızlar” operasını yazmıştır. İnceliyorum. Librettoda bazı eksilikler vardır. Uzun sahneler, epey de uzun bale yazmıştır, çok uzun, tam 17 dakika... Hadiseler duruyor, anlatıyorum, besteci anlamıyor. İlk operasıdır, buna dokunma, oraya dokunma diyor, durur. Git başkasına ver sergilesinler dedim, çekildim.

B. P. – Çok iyi yapmışsın. Dolaşacak ve yeniden sana gelecektir. Bekle. Yakın durma. Eğer kendine güvenerek söyledin ise geri adım atma, dedi ve konuyu tümüyle kendisine anlattım. Dikkatle kulak astı ve sonunda: -Bale konusunda haklısın. Gitsin yeni bale yazsın, müziği de oraya eklesin. Şahın Sarayında iki, üç dakika bale yeterlidir. Çünkü sonra olayların mecrası değişiyor, hadiseler duruyor. Çok doğru, burada da haklısın. Kessin, ya da yenisini yazsın. Söyle ona, de ki Hocam da aynısını söylüyor. Koy felç olsun. Benim de düşüncelerimi kendisine söyle, çekinme. Bana söylediğini de bilsin, anlasın. Besteciler bazen çok küstah oluyorlar. Her şeyi bildiklerini zan ediyorlar. Eğer gerçekten hareket olayı duruyor ise demek ki, sahne ölü olacaktır. Besteciler operayı derinden anlamazlar, hep müzik bestelerler. Hareket, hadiselerin gelişimi, doruk nokta ve saire onlar için mühim değil, sanki. Biliyorum bu zekâsız bestecileri. Bestekârlarla çok çalıştım. Örneğin, Dmitriy Şostakoviç’e “Katerina” ile bağlı teklif götürdüm, aynen şunu söyledi bana: -Sen rejisörsün, mantığın, ruhun böyle düşünüyor, size saygım vardır. Sahnede hâkim sensin, istediğini yap, dedi. Bana sanki güç ve kuvvet verdi. İşte akıllı adamdır, düşünendir Şostakoviç, o günden sonra kendisini çok sevdim, çünkü reji işini anlıyor, rejisöre saygılıdır. Yaptım baya da beğenildi. Sen de o sahneyi çok beğenmişsin. Orada farklı bir yorum vardır. Benim yaptığım,  hadiselerin gerçeğini anlatıyordu, çünkü yorum böyle idi. Oda kalkacaktı, çünkü Katerina’nın aşkının ayrıcalığı vardır. O insanlardan kaçmak istiyordu, aşkının yüceliğini vurguluyordu, sanki başka bir dünya ile irtibattaydı. İnsanlardan kaçıyormuş gibi…

AŞKININ YÜCELİĞİNİ ANLATIYORDU…

- Buna göre arya söylerken onun odası seyircilerin gözleri önünde göklere yükseliyor… Seyirciler şaşırdılar, ayakta alkışladılar… Pek de beğenildi. Sen de şaşırmışsın bu sahneye… Çok etkileyiciydi ve Dmitriy Şostakoviç bile bayıldı bu reji düşüncesine… Beni sahnede kucakladı, baya da seyirciler önünde övdü, övdü…

Ben: -Vallahi şahane sahneydi, Hocam. İkinci defa izlediğimde aynı heyecanı yeniden yaşadım, Hocam. İnanın vücudumdaki tüyleri dimdik duruyordu.  Salondakiler da aynı duyguyu yaşadılar. Sanatçı Milaşkina ise o anda söylüyordu, durmak yoktu. Salonda her kes “Bravo”, “Oh, ne güzel oldu”, “Bakın, kadın hala da söylüyor, ah, bu ne harika” diyorlardı…” Hocam beni dinlerken şimdi de o sahneyi düşünüyordu, gözleri parıldadı...

B. P. -Bazı rejisörler libretto ile metnin üzerine çalışmayı tercih ederler. Bu çok aptalcadır. Libretto hiç zaman ayrıca bir oyun gibi düşünülemez, değil mi? Sen nasıl düşünüyorsun? –Hocam Boris Aleksandroviç başka bir konuyu açtı ve bunun üzerine benim ne düşündüğümü merak ediyordu.          

Ben: -Hocam zaten bunları son kitabınızda yazıyorsunuz. “Libretto ayrıca oyun olamaz, çünkü sadece opera yazılması için bestekâra operanın dramaturgi yapısı için yazılıyor…” Bunlar sizin sözlerinizdir. Tamamıyla doğrudur. Libretto üzerine çalışan, mizan kuran rejisör, af edersiniz, musiki dramaturgisini anlamıyor demek ki. Doğru mu Hocam?

B. P. -Çok doğru söyledin. Aferin, devam et.

OPERALARDA AMATÖR REJİSÖRLER ÇALIŞIYORLAR…

Ben: -O zaman müziği bilmiyorsa aktöre musikideki duyguları; tempo, forto, moderato, fortissimo‘nun ne olduğunu, bestekârın bu sözleri yazarken hangi fikri ifade ettiğini de anlayamaz. Müzikteki incelikleri de şancılara anlatamaz. Bunları bilmeyen rejisör opera temsilini yaratamaz. Yapsa bile sahte, yapay bir oyun ortaya çıkacak sonuçta. Bunu derste devamlı anlatıyordunuz.

B. P. -Ama ne yazık ki, böyle rejisörler hala da operalarda “oyun” sergiliyorlar. Opera değil de, sanki amatörce “oyun” sahneliyorlar. Alıyorlar ellerine librettoyu, sözlerin alt manasına göre dramaturgi kurguyu kuruyorlar, şancıları ise manken olarak, “oraya git,  şimdi otur, böyle iyi”, “şimdi kalkıyorsunuz, evet, şu sözlerde ise kapıya doğru gidiyorsunuz, harika oldu”, derler. Fakat bu arada müzik çalıyor, müzikteki dramaturgi olayı rejisörü hiç ilgilendirmiyor. Çünkü onun elinde sımsıkı tuttuğu libretto vardır. Doğru söyledin, menomosso, moderato ve fortissimo sözlerinde bir dâhili dinamiklik, hareket olayını bestekâr düşünüyor ve böylece opera eserini yazıyordur. Bütün bu işaretlerde derin duygu ve doğal hareket olayı vardır. Bunları rejisör göz ardı edemez, buna hakkı yoktur. Burası tiyatro değil, operadır. Operada ise müzik dramaturgisi olaylara hâkimdir. Operada sahnedeki olaylar, çatışma ve karşı durmalar müzik vasıtasıyla yorumlanmalıdır. Müzik operanın temelidir, müzikteki her dokunuş bir hadisenin başlangıcı demektir. Opera Müdürleri müzik dramaturgisinden yoksunlar, sahne, tasarım, dramaturgi gerilim gibi opera dramaturgisinden hiç anlamazlar. Kapasiteleri dar olduğundan sahneden hiç anlayamazlar. Çünkü “Opera Rejisörü” Bölümü Saint-Petersburg Devlet Konservatuarında vardır. Ama  Opera Müdürleri olsa-olsa Konservatuar mezunu ve ya müzikten uzak kişiler oluyor, ne yazık tır ki?! Böyle dar kafalı Müdürler, isim olsun diye tanınmış tiyatro rejisörleri temsillere davet ediyorlar. Ama neden? Adam müziği bilmiyor ki? Şef partisyonunu okuyamıyor. Moskova Bolşoy Operasında çalıştığım yıllarda Bolşoy Operasının müzikten anlamayan Müdürü, İvanov, Moskova Malı Tiyatrosu’nun Baş Rejisörünü Bolşoy Operasına“Çar Gelini” operasını sergilemek için rejisör olarak davet etti. Adam önüne librettoyu koymuş ve şan sanatçılarına şu… sözü söylerken sağa gidin; şu kelimede oturun… gibi görevler veriyordu. Hocam, Pokrovski beni adama ikinci rejisör olarak görevlendirdi…

Devamı vardır…

Prof. Dr. Eflatun Neimetzade ve ünlü şef, Prof. Rauf Abdullayev “Köroğlu” Operasının sahne provalarında. Bişkek, 2009.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.