Tilki Selim bugün hiç bir aksilik istemiyordu. Gece deliksiz bir uyku çekmiş, sabah sıkı bir kahvaltı yapmıştı. Öğlen yemeği de mükellefti. Hava güzel, 'zemin' okey oynamaya müsaitti!
Onun aksine, kahvenin duvar tarafındaki bir masaya konuşlanmış Yandım Ayhan ise beşik sallamış hallerindeydi. Reha Muhtar'dan aldığı 'uzaylı primini' bitirmiş olmanın yoksulluğu ile gazete okuyordu, daha doğrusu bakıyordu!
***
Falanfilan Osman ile Çamur Şevket henüz gelmemişti.
Selim, Ayhan'ı havaya sokmak için laf attı:
- Ne o lan, gece uzaylı nöbeti mi tuttun? Ne bu hal?
Yandım Ayhan soruya bozulmuştu.
- Heee!..
- Ya şimdi gelirlerse?
- Hanımla çocuk balkonda bekliyo...
- Sen onları taşlarsan nah gelirler bi daha...
Bu arada Falanfilan Osman girer kahveye. "Günler aydın olsun" diyerek, doğruca Tilki Selim'in masasına yönelir.
Ayhan'ın başka masada kendi başına oturması onun da dikkatini çeker.
- Yandım, yanmış gibisin...
- Sus oolum ya!
Onun bu haline (Sadri) alışık olmayan Selim ile Osman alttan alır.
- Yanaş masaya, şimdi Çamur da gelir...
- Yok yok ben bugün oynamıyacaam...
Hayret! Yandım Ayhan okey oynamayı reddediyordu.
Bu işte bir iş olmalı...
Tam bu sırada "merhaba millet" diyerek Çamur Şevket girer içeri.
O da doğruca Selim ile Osman'ın yanına oturur.
- Hani ya, Yandım yok mu?
İkisi de kaş- göz işaretiyle gösterir.
Ayhan'ın hali Şevket'i de şaşırtır.
- Naapıyon lan orda, Yandığımın Ayhan'ı? Gelsene masaya...
Yine nazlanır.
- Yok yok, bugün oynamıyacaam...
- Allah Allah... Ne oldu oğlum, sen okey dendiği zaman namaz bozan adamdın!
Bu kadar ısrardan sonra dördüncü olmayı kaçırma ihtimalini göze alamaz ve ağır ağır kendiliğinden gelir masaya.
Derdi büyüktür.
- Bu memlekette yaşanmaz abi ya! Keşke Hasan emminin dediği gibi uzaylılardan bizi de götürmelerini isteseydim...
Üçü de şaşkınlık içinde sorar:
- Ne oldu ki?
- Abi gece uyku girmedi gözüme...
- Niye?
- Sağolsun, biliyosunuz Reha abimden üç- beş guruş nimetlendik. Kendisini de şahsen çok severim...
- Eee...
- Dün akşam haberlerde onu seyrediyordum...
- Sana bişey mi dedi?
Ünlü bir 'ankırmen' ile tanışıyor olmanın havasına girerek sandalyesinde kaykılır.
- Yok ya, beni sever...
- Eee, ne var öyleyse anlatsana...
- Abi okuduğu haber değil cinayet dosyası sanki. Sapığın biri Balıkesir'de küçücük sabiye tecavüz edip öldürmüş... Bir üvey anne çocuğunu döverek öldürdüydü ya, bi tanesi de çocuğuna işkence yapa yapa tanınmaz hale getirmiş... Cinnet getiren biri üç çocuğunu öldürdükten sonra intihar etmiş... Sonra afedersiniz bi inek haberi çıktı, güliyim bari dedim; nerdeee... Nevşehir'de sundurmanın üstüne çıkan inek sundurma ağırlığına dayanamayınca okey oynayanların üstüne düşmüş. Millet gökten inek yağıyor diye kaçışırken seyirci olan biri ineğin altında kalmış. Zavallı adamın kafasına dört dikiş atmışlar; bacağı da kırılmış, alçıya almışlar...
İlk defa Yandım Ayhan'ı bu kadar hassas görmenin şaşkınlığı içindeki Selim ve Osman birbirine bakarken, Şevket onu sakinleştirmeye çalışır...
- Bak Yandım, burası Türkiye. Olur böyle şeyler!
- Öyle deme abi ya; o sırık var ya...
- Kim lan o?
- Ya, Halil mi, İbo mu neydi?
- Haa, Halil İbrahim...
- Hee he o... Reha abimin 'minik' dediği o çam yarması... O da parmak kadar Pire Ferhat'a etmediğini bırakmıyo ya. Bi uçaktan atıyo, bi denize itiyo... Acıdım Pire'ye valla! Aha şuruya çiziyom, bi gün öldürecek Pire'yi o dev...
Tilki Selim araya girer:
Ya hiç mi iyi haber yoktu oğlum?
- Vardı...
Yine üçü birden sorar:
- Neydi?
- Hülya Avşar boşanıyomuş!
- Lan oğlum bunun neresi iyi?
- Öyle demeyin ya; herif fıstık gibi garının üstüne gül gokluyomuş... Hülya'nın paraya mı ihtiyacı var abi? Zaten çirkinin biri, ben de olsam boşardım o herifi...
Reha Muhtar vurgununun ekonomik kriz vurgunundan beter olduğunu bilen Falanfilan Osman öğüt vermeye başlar:
- Oğlum bi daha seyretme o adamı...
Bu sözleri fırsat bilen Tilki Selim garsona seslenir:
- Iskarta Şakir, getir şu okey takımını da biz işimize bakalım oğlum...
DEVAM EDECEK