Üzeyir Hacıbeyli Garayev’i Moskova’ya eğitime göndermiştir (4)

Eflatun Neimetzade

Konservatuarın ilk sınıfında Üzeyir Bey bu gencin büyük yeteneğe sahip olduğun fark etti. Onunla bilhassa kendi ilgilendi. Evet, Garayev milli müziğimizi, muğamları iyi biliyordu, fakat milli muğam üzerinde yeni tarz, çağdaş müziğin etkili olduğunu anladı. İşte Garayev’in kendine iten muasır dünya bestekârların çağdaş ruhunun büyük etkisi olduğunu idrak etti. Bakü Konservatuarında Garayev’i çağdaş dünya bestekârların tarzında eğitecek yüksek hocaların yetersiz olduğu anlamış oldu. Üzeyir Bey milli kadroların eğitilmesi, çağdaş müzik tarzlarının da bilmesini uygun buluyordu, bu nedenle Garayev’in Moskova’da eğitim almasını doğru buldu ve gerekeni yaptı. Garayev Moskova Konservatuarına gönderildi. Sanki Hazar Denizi kıyılarında Okyanusa itmiş oldu.

KAFKAS’LARDAN KUZEYE UÇAN ŞAHİN

Dünyanın sayılı Konservatuarları arasında önemli yeri vardı Moskova Konservatuarının. Hocası Dmitriy Şostakoviç dünya bestekârları arasında en uç noktada yerini almış dehaydı. Senfonileri bu gün de dünya Konser salonlarının bezeyi sayılır. Garayev’in manevi ruhu, yıldız hocaları sayesinde pervazlandı, zirvelere doğru yükseldi; derin felsefesi, yüksek zekası, çağdaş dünyanın yeni, modern üslubu ile erişmiş oldu. Vatana döndüğünde o artık zamanın tanınmış ismine çevrilmiş bulunuyordu.  Yaratıcılığının en zirvesine ulaştığında Nizami Gencevi’nin eserleri, özellikle “Hamse”si (beşliği) onu içine çekti. “Yeddi Güzel” Balesi Bakü’den sonra Mariiinsk (Saint-Petersburg) Operasında sergilendi. Oradan dünya sahnelerine yol aldı. Garayev’in sanat üslubunda önemli maya – muğam yer tutuyor. Ulu Atatürk şöyle diyordu: “Milli halk müziğimizi çağdaş müzikle harmanlamamız lazım”. İşte Garayev de bunu yapıyordu.  C. Verdi nasıl Napoli şarkıları, İtalyan halk müziği üzerine, P. Çaykovski Rus halk müziği üzerine çağdaş ruhu harmanlıyordu ise Garayev de aynı tarzda ve daha ileriye dönük çağın ruhunu eserlerine harmanlıyor, ona çağın en uygar anlayış tarzını serpiyordu. Böylece eserlerini dünyanın bütün halkları seviyor ve repertuarlarına alıyordu. Garayev bir dünya bestekârı, tüm dünyanın sevimlisi olmuştu. Onun bu yükselişine sebep Üzeyir Hacıbeyli oldu. Onun büyük yetenek sahibi olduğunu, yüksek evrensel ruha, algılama gücüne ve parlak geleceğine inanıyordu. Burada bir daha Üzeyir Bey’in  milli kadrolarımızın eğitimindeki lokomotif rolünü hatırlamalıyız. Sanat ve müziği camiamızın ona minnet borcu olduğunu daima anlamalıyız, onun zengin ruhu önünde baş eğmeliyiz, diyorum.

Ayrıca Garayev yeteneğinin zirvelere yükselişinde elbette ki deha hocası Şostakoviç’in ve başka sanat hocalarının da önemli yeri olduğunu vurgulamalıyız. Moskova çağdaş ortamı, en iyi, mükemmel hocaları, deha sanat ustaları ortamında Garayev’in manevi dünyası, tahayyülü tecessüm buldu; yeteneği Güneş gibi parladı, pekişti. Bu Üzeyir Bey’in uzak görenliğinin, mefkûresinin zaferi idi.

GARAYEV, AZERBAYCAN’IN DÜNYAYA AÇILAN PENCERESİDİR

Garayev’in en büyük sanat muvaffakiyeti Amerikan yazarı Abrahams’ın aynı romanı üzerine “Yıldırımlı Yollarla”(“Nikbin Trajedisi”) balesi oldu. Öten yazımda anlattım, tekrar etmek istemem. Dünya sahnelerinde sergilenen bu muhteşem bale eseri Gara Garayev’i yer kıtasının tepesine oturttu. Üzeyir Bey’den sonra Azerbaycan müziğini dünya sahnelerine çıkaran ikinci şahıs Gara Garayev oldu. Bu aynı zamanda tarihin zengin sayfalarından süzülerek günümüze dek şanlı sayfalar nahş eden Azerbaycan halkının cesaret, hüner vce kahramanlık sergilediğinin yeni zaferi sayılır.

Edebiyatı, müziği, güzel sanatları, mimarisiyle, halk kahramanlarıyla beş bin yıllık tarihe sahip Azerbaycan sanatının dünyadaki yeni zaferi sayılmalıdır. Garayev’i yetiştiren, tahayyülünü pekiştiren, onu evrensel dünyanın zirvesine taşıyan güç, halkımızın tarihin derinliklerinden günümüze dek gelmiş kahramanlık, reşadet, hüner, cesaret ve yetenek gücüdür. Çünkü Azerbaycan halkı tarih boyunca mert, kahraman, şerefli halk olmuştur. Bunun kanıtlarını öten yazılarımda aktardım Ve dahası da vardır, Azerbaycan topraklarında dünyanın çeşitli kutuplarından iş bulmak arayışıyla gelmiş - Hint, Pakistan, Pers, Afgan, Yahudi, Rus, Arap,  Ermeni ve düğer halklar bizlerden biri olarak barış, hoşgörü, kardeşlik ortamında kendilerini çok rahat his etmişlerdir. Bu gün de Azerbaycan’da bu halkların evlatları rahat yaşamalarına devam etmekteler. Buna göre Azerbaycan dünyada çok uluslu devletlerin başında yer alıyor. Bakınız Ermenistan’da sadece Ermeniler yaşıyor. Çünkü hiç zaman kendi devletleri, örf adetleri, hatta müziği olmayan uluslar. Amerika dâhil nerede yaşasalar da bu gün bile evlendiklerinde Azerbaycan müziği ile dans ediyorlar. Muğamlarımızı, halk müziğimizi çalmışlar; Üzeyir Bey’in dünyada tanınan “Arşın Mal Alan” opereti çalarak, bir Ermeni hırsız afişe ismini yazmış, Amerika köylerini hala da dolaşıyor. Bu Çingene’den  ve ya Yahudi’den (Rus bilim adamı V. Veliçko, 1904) töreme unsur hırsızlıkta çok meşhurlar. Sadece Ermeni bestekâr Aram Haçaturyan, “Spartak” ve “Gayane” balesi için Azerbaycan halk müziğinden geniş faydalandığını ifade eden tek ermenidir. Onunla 1968 yılında Bakü’de, “Edebiyat ve İncesanat” gazetesi için yaptığım söyleşide de bunu özellikle vurgulamıştır.

Azerbaycan halkının onuru, şerefi, sevimlisi, dünya şöhretli gara Garayev de milli müziğimizin mayasında ecazkar, yâdda kalan meşhur eserler yazmıştır.

OKYANUS DERİNLİĞİNDE, GÜNEŞ GİBİ ZİRVELERDEDİR

Gara Garayev müzikte Okyanus derinliği kadar fikirlerin, olayların alt yapısına dek iniyor, gelecek nesillerin anlaya bilecek uygar nitelikte, kendine öz üslubuyla, çağdaş ve modern müzik diliyle toplumun dertlerini ve kederini, acısını, evrenin zirvesine götürüyordu.  Derin felsefesiyle, dolgun alt manasıyla günümüzde bile aktüel, ilerici fikirleriyle uygar dünyamızın acı dertlerini derin duygularında, trajik, bazen romantik, bazen de bedbin; Dostoyevski üslubuyla ifade ediyordu. Bu nedenle “eyalet” ruhunu taşıyan zavallı zayıflar onu derk etmekte acizler,   derin felsefi fikirleri anlamakta zorlanırlar. Onu idrak etmekte, anlamakta aciz kalıyorlar. 1947 yılından ta 1955 yıllarına dek onu kıskanarak eleştirenleri karanlıklarda meskûnlaşan yarasalara benzetiyorum.

Garayev’in eserleri Güneş kadar akıllara, ruhlara ışık saçar, manen insanları çağdaş dünyanın en zengin güzellikleriyle bezerken; onu kıskanan zümreler bu Güneşin tepeden sıçrayan sıcak şualarından buz gibi eriyor, yarasalar gibi kara zulmete heps oluyorlar. Bunun canlı şahidiyim. Yaşamış olduğum bir olayı anlatayım.

Garayev hala 1947 yılında, tanınmış bestekârımız Müslim Magomayev’in “Şah İsmayıl” operasının çok zayıf ve basit orkestra notalarını yeniden düzenledi; onun klasik parmakları sayesinde orkestra çok çağdaş, muasır üslupta daha taravetli ve kahraman ruhuyla süslenmiştir. Hala o zaman “kıskanç yarasalar” üzerine geldiler ve deha Garayev el yazılarını zarfın içine koydu, üzerine yazdı: “50 yıl sonra zarf açılacaktır”. 1988 yılında müdürlük “Şah İsmayıl” operasını sahneye koymamı istedi. Ünlü şef Rauf Abdullayev’le birlikte oğul Ferec Garayev’in evine gittik. Ferec sağ olsun, zarfı açtı ve notaları önüme koydu, ekledi: “Eflatun, sadece sana vere bilirim,. Rauf arkadaşımdır, sana çok güveniyor ve ben de sana güvenirim. Babamın bu çalışması şahanedir, muhteşem bir çalışmadır”. Bestekârın torunu ünlü şan sanatçısı Müslim Magomayev de beni evine davet etti. Güzel çay demledi, masa etrafında oturup içtik. Dedesi Magomayev’in ilkin notalarını önüme koydu ve ekledi:

“Eflatun, senin “Prens İgor” temsilini çok sevdim. Monumental, muhteşem bit temaşadır. Bu temsilde oynamayı çok istedim, zamanım olmadı. Çok hayıf. Sen Moskova Bolşoy Operasında çalıştın, dünya rejisörü Pokrovski’nin öğrencisisin; Yemen’de Milli Tiyatro kurmuşsun, Eden Milli Tiyatrosu perdelerini Üzeyir Bey’in “Meşedi İbad” opereti ile açmıştır. Sen tanınmış rejisörsün, tek bir ricam vardır; dedemin operasını klasik üslupta sahneye koy. Biz senin arkandayız. Bakan Bağırov’a da söyledim, dedim ki Eflatun’a güveniyorum, ona destek olalım. Şimdi top sendedir” dedi.

KARANLIKTAKİ YARASALAR ÜZERİME GELDİLER

Notaları alıp evime çekildim ve orkestra notalarını, librettoyu incelemeye daldım. Birileri konuyu değiştirmiş, konuyla hiç alakası olmayan kahramanı yanlışlıkla Şah İsmayıl Hatai adlandırmışlar. Bütün bunları yenilemem lazımdı ve çalışmalarımı hızlandırdım. Opera müdürü Azer Rzayev’e gittim: “Operayı Garayev’in yeni müzik redaktesinde sergileyeceğim, bütün yanlışlıkları yeniden düzenleyeceğim, dedim. Müdürün ve Bakan Z. Bağırov’un olurunu aldıktan sonra çalışmalara başladım. Sahne provaları sona yaklaştığında “kıskanç yarasalar” bu seferinde beni hedef aldılar. Tanınmış dans sanatçısı Emine Dilbazi evimi aradı aynen şöyle dedi: “Garayev öldü, biz hala sağız, dedi. Onun orkestrasyonu üzerine sergileyemezsiniz. Bunu yapamazsınız,  koymayacağız”. Önce şaşırdım ve şöyle dedim: “Siz kim oluyorsunuz? Beni evimde rahatsız edemezsiniz. Sizi şikâyet edeceğim”. Hemen Şan ustası Müslim Magomayev’i aradım, olanları anlattım. “Sen çalışmalarına devam et, o da kim oluyor”?, dedi. Ertesi sabah direk Bakana gittim, sakince dinledi: “Sen çalışmalarına devam et, ben de provalara geleceğim…”

O günden sonra her gün Bakan Bağırov sahne provalarıma geliyor, oturup izliyordu. Temsilin başarıları hakkında basında çok yazıldı; öten yazılarımda da yazdım, tekrar etmek istemem. Hayret ediyorum.

Garayev sadece Azerbaycan’ın değil, bir dünya bestekârıdır; şanı, şöhreti, kıymetli ismi yer kıtasının bütün ülkelerinde tanınıyor. Onunla kurur ve kıvanç duymak bütün halkımızın manevi borcu olmalı. Fakat bu muhteşem dünya bestekârını kıskanan zümreler ne yazık ki içimizdeler. Tıpkı karıncalar gibi… Doğru derler: “Orman çakalsız olmaz”. Garayev’in yazmış olduğu her yapıt, senfoni, bale ve s. bir olay oluyor, hemen dünya sahnelerinde sergileniyordu. Bestecinin Moskova Operet Tiyatrosunda sergilenen “Çılgın Gaskonyalı” müzikalinin bütün provalarında oturuyordum. (“Edebiyat” gazetesine kritik de yazmışım). Bunu benden talep ediyordu; yanımda otur, fikirlerimi soruyordu. Pokrovski’den izin aldım, tüm provalarında yanında oturdum. Zaman-zaman elini sırtıma bırakıyor, düşüncelerimi dinliyordu ve rejisör Ansimov’u uyarıyordu. Aralıklarla Moskova  Operet Tiyatrosu şefi, dostum Elmar Abuselimov da bize koşuluyordu.

MODERN DÜNYADA “EYALET TEMSİLİ” DÜŞÜNÜLEMEZ

Bir gün yine Gara muallim ile Gorki Caddesi’nde yürüyorduk, Bolşoy Operası temsillerini tartışıyorduk kendisiyle. Konu “kıskanç yarasalar”a geldiğinde önce güldü ve şöyle dedi: 

-Bak oğlum, Eflatun, benim kimseye dargınlığım yoktur. Çevremdeki kişilerin tümüne iyilik yapmışımdır: kimisi için devletten ev, kimisi için Devlet Sanatçısı Fahri adını almışımdır, onları göreve getirmişimdir. Beni anlamamaklarına da şaşırmam, çünkü eyalet kafesindeler, ileriyi göremiyorlar... Bu kadar”, dedi. Dehalar kısa ve net söylerler.

Deha bestekar Gara Garayev’in yiyeni, Kültür Bakanımız Abulfes Garayev’le ilk tanış olduğumda(2008) çok haklı olarak bir ifade kullandı: “Eyalet temsillerden arınmamız lazım”. Gerçekten bu ifadeyi beğendim, çünkü yıllardır eyalet temsillerine karşı tavrımı yazılarımda da ifade etmişim. A. Garayev’in nefesinden kopan kelime, beni Gara Garayev’le olan buluşlarıma, tatlı-tatlı konuşmalarına alıp götürdü. Hürmetli nazirim Abulfez muallim düşüncelerini şöyle tamamladı:

-Azerbaycan, kültür, sanat beşiğidir, dedi, halkımızın her sanatçısına saygım büyüktür. Zaten biz kültürde, edebiyatta, müzikte de, başka devletlerden, başka ırklardan çok-çok ilerideyiz. Eyalet ruhundan arınmamız gerekiyor, dedi. Abulfes muallimin fikirlerine katılmamak mümkün değil. Elbette ki, millî kültürümüzü evrensel boyutlara götürmemiz gerekiyor, aksi halde eyalet ruhundan kurtulamayız. Bunu en iyi şekilde Gara Garayev müzikte yapmıştır. Ama ne yazık ki, eyalet kafesinden kurtulamayan bazı zümreler Garayev’in sıcak nefesinden kopan “Şah İsmayıl” müzik redaktesini repertuardan çıkarıp attılar.    

Gara Garayev’in baleleri, senfoni eserleri devamlı seslenmeli, repertuarda olmalıdır.  Çağı yakalamamız için evrensel, yüksek ruhu, yeni üslup ve yaklaşımları, yorum niteliği ve derin felsefesi ile seçilen eserleri daima sahnelerden, Konser salonlarından seslenmelidir.  İtalya’da hiçbir konser C. Verdinin eserleri olmadan yapılamaz; Almanya’da R. Wagner, Rusya’da P. Çaykovski ismi tüm konser ve sahnede böyle yâd ediliyor.

Gara Garayev’in eserleri de jübileyi beklemeden aralıksız sahnelerde ve konserlerde seslenecektir. Böylece eyalet zihniyetinden kurtula biliriz. SON…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.