Vatan doğup büyüyen ve üzerinde yaşanan toprak parçasın da bütün Müslümanların, ibadet ve taatlarını serbestçe yapabilmeleri, çocuklarını İslam olarak yetiştirebilmeleri, huzur, saadet ve güven içerisinde dünyadan ahrete ameller göndereceği, sosyal dayanışmalarını, infak ve dine ait güzel ahlakını, ibadetlerini her alanda göstererek, İslam dışı, insanların da dahi dinini, namusunu, canını ve malını da koruduğu, uğrunda canını seve seve feda edeceği üzerinde yaşadığı, amaç ve gayeye hizmet eden vatanı, bayrağı ve devletidir. Vatanımızın her karış toprağı da şehit kanıyla sulanmışlardır. Sınırları belli vatan toprağını, dış saldırılardan korumak, içte mal, can, ırz ve namus güvenliği sağlamak, din ve vicdan özgürlüğü tanınan mü'minin yaşayabileceği iç ve dış düşmanlara karşı bu toprakların savunulması koruması ve muhafaza etmesi ortak görevlerimizdendir.
Amaç ve gaye değil bir araç bir vasıtadır. Amaç ve gaye özgürce inançlarını yaşanmasıdır.
Ben vatanımı seviyorum, vatanperverim, gibi sadece kuru iddialarla vatan sevgisi olmaz. Vatanını seven onu korumaya çalışır, her türlü düşmana karşı savunur. Vatanına, bayrağına sahip çıkar, gerektiğinde canını feda eder. Sıkıntı güçlük zamanında fitne fesada alet olmaz. Savaş ve terör olaylarında kadere iman gözüyle bakar.
Dinin bir çok hükmü vatan ve toprak ile yaşanır. Ordu olup da şehitlik ve gazilikten, Müslüman olup da, inanç yerlerinden mahrum, zekatı olup ta, zekatını vermemesi, ilim ve eğitiminde din kültürü derslerinden uzak, ceza, miras, ticaret ve evlilik hukukunun da ilahi emirlere göre olmaması elbette düşünülemez. Akrabalık bağları, komşuluk ve inançta kardeşlik bağlarıyla bağlı böyle bir toplumu hiçbir kuvvet söndüremez.
İç ve dış düşmanların, kadınına kızına, doğal, ve yer altı zenginliklerine devamlı göz diktikleri, tarihin içindeki kurulan ve yıkılan devletlerden öğrenmekteyiz. Bu nedenle, çok acı ve kahırlı, çileli, sıkıntılı her zaman iç ve dış düşmanları tarafından çeşitli savaş yollarıyla (propaganda, ideoloji, ırkçılık, kimyasal, nükleer, biyolojik, terör, v.b.)saldırılan yuvadır. İnsan dinini ve haysiyetli onurlu bir yaşamı ancak özgür ve bağımsız bir vatan üstünde yaşayabilir.
Hadisi şeriflerde “Bir kimse kendini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir” (Tirmizi, Diyat / 22) Bu sebepledir ki “vatan sevgisi imandandır” (Acluni, Keşfu'l-hafa, I. 138) peygamber buyruğunda; vatan sevgisiyle iman, birlikte zikredilmiştir. Vatanı kem gözlerden, düşman istilalarından korumak için hudut boylarında nöbet beklemek, çok kutsal ve sevabı bol olan bir davranıştır. Kâinatın Efendisi, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde buyuruyorlar ki: "Allah rızası için bir gün nöbet beklemek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır. Sizden birinin kamçısının cennetten işgal ettiği bir yer de, dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır.''(Buhârî, Cihad, 72)
Hz. Ali: "Şahsınıza kötülük eden bir düşmanı affediniz." Lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi asla affetmeyiniz." Der.
Biz Türklerin (içinde yaşadığımız vatanımızdaki tüm etnik ve ırkı, dini inançları olan insanların ortak adıdır.) asilliğini, öğrendiği kültürünü; Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor: "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında dövüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım… Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık: -Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri su karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..." Fransız Generali BRIDGES Çanakkale Savaşları Fransız komutanı.
Kırmızı rengini şehitlerimizin kanından alan Türk bayrağı ulusumuz için en kutsal en şerefli değerlerden bir tanesidir. Bayrak bir milletin bağımsızlık sembolüdür. Bir ulusun bayrağı gökyüzünde dalgalandığı sürece bu o ulusun hiçbir boyunduruk altında bulunmadığını gösterir. Ayrıca bayrak bir milletin saygınlığını ve özgürlüğünü de sembolize eder. Osmanlı´dan beri kullanılan Türk bayrağındaki ay yıldız figürünün doğuşu, I. Kosova Savaşı´ndan sonra ölen Türk askerlerin kanları bir çukurda toplanması sonucunda adeta bir göl oluşturmuş. bu savaş tarihinin akşamında gökyüzünde iç içe görünen Ay ve Jüpiter´in bu kan gölüne yansıması bayraktaki motifi doğurmuştur.
Hilalin Türkler için öteden beri önemli sayıldığı, İslamiyet´in kabulüyle birlikte hilalin anlamı Bizans şehrinin sembolü olan hilal, İstanbul’un alınışından (1453) sonra Türkler tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nda da bir çok yerde ve müesseselerinde sembol olarak kullanılmıştır.
Hilal’in İslamiyet’teki önemi, Ramazan ve Hac mevsiminin başlamasında ölçü olmasından dolayıdır. Peygamber Efendimiz (asm): “Hilali gördüğünüz zaman oruç tutunuz ve hilali gördüğünüz zaman da orucunuzu bozunuz. Eğer hava kapalı olur da hilali göremezseniz Şaban ayını otuz olarak kabul ediniz.” buyurmuşlardır. Müslümanların oruca başlayabilmeleri için en az iki kişi tarafından Ramazan hilalinin görülmesi gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nda da Ramazanın başlangıcı Ramazan hilalini gören en az iki kişinin kadı huzurunda bunu bildirmeleri ve bunun halka yayılmasıyla olurdu.
Hilal, devletin gücünü dile getiren özel bir anlam taşıdığından bayraklara işlenmektedir. Birçok Müslüman Devlet de Türkler gibi hilali bayraklarına yerleştirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu dünyaya hâkim bir İslam devleti olduğu için, insanlar İslamiyet’i Osmanlı ile tanımışlar ve bu şanlı devleti İslam’ın temsilcisi olarak görmüşlerdir. Bu sebeple Osmanlı’nın bayrağında kullandığı hilali İslam’a ait gibi kabul etmiş ve bu bayrağı gördüğünde Osmanlı ile beraber O’nun hayatının gayesi olan İslam’ı hatırlamışlardır. Hilal” ne İslam dininin bir sembolüdür, ne de İslamiyet’te kutsal görülür. Önemi sadece Ramazan hilalinden ileri gelmektedir.
İslam tevhid dinidir ve tek bir yaratıcının var olduğunu ortaya koyar ve ispat eder. İslamiyet’in sembollerle, cisimlerle ya da şekilcilikle hiçbir bağlantısı olmayıp, kutsal olarak kabul ettiği hiçbir sembol ya da şekil yoktur.
Bayrak uğruna bu ülkede nice kanlar dökülmüş, Birinci Dünya Savaşı’nda daha çocuk sayılacak birçok Mehmetçik bu ülkenin bağımsızlığı için seve seve canlarını feda etmiştir. Bu nedenledir ki bayrak bizim için bu bağımsızlığın, akıtılan kanların, çok ağır bedeller ödenerek kazanılan zaferlerin sembolü olan nesnedir.
Bayrak gökyüzünde dalgalandıkça hem atalarımıza, şehitlerimize, gazilerimize olan minnet borcumuzu unutmuyor hem de bu toprakların kolay kazanılmadığını, bu nedenle de bu toprakları çok iyi korumamız gerektiği hatırlıyoruz.
Selam ve duayla…