Vefa Yokuşu-II

Abdullatif Acar

Başta kul Rabbine karşı vefalı olmalı. Çünkü Rabbine nankör olanın yarattığına karşı vefalı olması su üzerine yazılan yazı gibidir.

   Her şeyden önce rabbimiz,  kalu belada -ruhlar âleminde- "Elestü bi Rabbiküm" yani "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediğinde  “ evet, sen bizim rabbimizsin, biz buna şahidiz” dedik.  Sonra vefalı ile vefasız belli olsun diye imtihana tabi tutulduk.

   Kelime şahadet verilen sözün teyidi gibidir;  asıl iş kulluğun gereğini yerine getirip sözümüzün arkasında yürümektir. İstikamet üzerinde yol alırken şeytanın telkinlerine kulakları kabartmamaktır.        

   Ona muhabbet beslemek, emirlerini yerine getirip nehyettiklerinden sakınmak,  şükredip bir an gaflet etmemek, O’nu zikretmek, salih amellerle bir ömür geçirmektir.

Vefalı insan Rabini “Yar” bilmeli. O’nun yarattıklarını,  onu hatırlattığı için sevmeli.

      Necip Fazıl der ya;

   “Ne şirinde vefa var

     Ne Leyla’dır sana yar.

     Hep Allah güzel vekil

     Hep Allah insana yar.”

     Onun için vefa;  dünyaya güvenmemek, kimseye bel bağlamamak, dünyayı haddinden ve değerinden fazla sevmemektir. Allah’la aramızda perde olan her şeyi yırtıp atmaktır.     

   Uslanmaz sarp bir kayalık kadar tehlikeli nefsin basamaklarını teker teker aşıp Rable buluşmaktır.

Yoksa ondan gayrı hiçbir vefa menfaatten arî değildir. Onsuz hiçbir vefa aslında vefa da değildir.

    Mevla der ki;

  “Verdiğin sözde vefa edersen, Allah’ta senin ahdini korur. Ahde vefa eden, ahde vefa bulur. Kime niçin söz verdiğini bilen ve sözünü yerine getiren, tenini iplik haline kor, o sözün etrafında dolanır ve ahdini örer durur. Ahde vefa etmek, (verdiği sözde durmak) akılla olur. Çünkü akıl, ahdini (sözünü) hatırlatır, akıl unutkanlık perdesini yırtar. Sözünü yerine getirmemek ahmaklıktandır. Verdiği sözde durmak, temiz insanların işidir. Yalancı dolancı adam, dinde de vefakâr olmadığından her an sözünü, yeminini bozar. Şükür ehlinin ve vefa sahiplerinin elde ettikleri hiçbir zaman kaybolmaz. Çünkü talih onların daima peşinden gelir. İnsan bir ağaca benzer, sözü de ağacın köküne. Kökün iyileşmesine, sağlamlaşmasına çalışmak gerek. Bozuk düzen ahid, çürümüş kök gibidir. Kökü çürümüş ağaç meyve vermez. Şeytan gibi hasetçi değilsen dava kapısını bırak da vefa kapısına gel. Köpeğe bir kapıdan, bir lokma ekmek verilse o kapıya bağlanır, hizmetkâr olur. Kapıya bekçi kesilir. Ona eziyet edilse, yiyeceği layıkıyla verilmese bile o kapıyı asla bırakmaz. Sen de gönül ve gönül ehlinin kapısından bir hayli ab-ı hayat içtin, gözlerin açıldı unutma.”

    Allah’a olan vefa üzerine vefa bina etmeli;  sevgi tohumları atmalı kalplerin yamaçlarına, aynen Rahmet Peygamberi gibi. O, eşine dostuna, akrabasına, ashabına ve bütün müminlere hatta mümin olmayanlara bile vefa gösterirdi.  Sevgisinde, aşk ve muhabbetinde billur billur vefa kokardı.

     Hz. Ayşe validemize “Seni kör düğüm gibi seviyorum” dediğinde biz “vefayı”  anlardık.  Bir zaman geçince “O kör düğüm ne halde diye sorardı” müminlerin annesi.  Peygamberimiz cevap verirdi: “İlk günkü gibi” diye.

      Evet, vefa ilk günkü gibi ve ilk tazeliğinde olmalı. Ömür boyu yola çıktığın arkadaşını zorlu yollarda ser sefil bir vaziyette bırakmamalı.   Kim bilir bazen de bir birimize “Kör düğüm ne halde?” diye sormalıyız vefa unutulmasın diye.   

     Bakışlar ahlak ile bezenince görünmezdi başkasının hata ve kusurları.  Vefa yükü, gözlere bir perde gibi inerdi de kimse rıza-i ilahiden başka şeylere bakmazdı.

      Bir sahabeyle bir yerde buluşmak için sözleşen Peygamberimizin o sahabeyi orada üç gün beklemesi vefasıza karşı bile ahde vefada ısrar etmekten başka hiçbir şeyle izah edilemez, takdir edersiniz ki.

    Sayılamayacak kadar vefa örnekleriyle doludur onun hayatı.  Onun için Allah’a vefa gereğidir resulüne de vefa göstermek.

   Çünkü kendine itaatle beraber ona itaati emretmiştir. Allah’a uymanın yolunun ona uymaktan geçtiğini bildirmiştir.

    Peygamberimiz her şeyden kendisini daha çok sevmemiz gerektiğini imanın bir gereği olarak bildirmiştir. Sonra, İslam’ın birbirleriyle kardeş ilan ettiği müminlere karşı acilen ödenmesi gereken bir vefa borcu vardır.   Anneye babaya vefa, akrabaya, komşuya bütün insanlığa vefa gereklidir ve emredilmiştir.

    Kısaca;  şu kısacık ömürde nice inişler çıkışlar ve yokuşlar vardır. Yol ve istikamet doğru olsun yeter ki; aşılamayacak yokuş geçilemeyecek vadi kalmaz.   Her şeyden önce boş dava kuruntularını bir kenara bırakıp vefa dergâhından içeri edeple girmeliyiz.   Huzur ve saadetin tezgâhında dokunmalıyız.  Bakın o zaman dünya ve ahretimiz nasıl saadet cümbüşüne dönecek.

Selam ve dua ile…