Anayasa Mahkemesi, 29.11.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan E. 2022/81, K. 2023/153 sayılı ve 13.09.2023 tarihli kararı ile mükellefler lehine bir iptal kararı verdi. Yüksek Mahkeme, vergi kaçakçılığı suçunun düzenlendiği Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde yer alan indirim ile ilgili şu fıkrayı iptal etti: “Yukarıdaki fıkralarda belirtilen ceza indiriminden faydalanabilmek için vergi mahkemesinde dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması veya başvurulmuşsa vazgeçilmesi şarttır.”
“Kaçakçılık suçları ve cezaları” başlıklı Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde birden fazla suç düzenlenmekte olup, bunlardan en çok bilineni ise sahte belge düzenleme ve kullanma suçudur. Vergi dairesi bu fiillerin işlendiğini tespit ettiğinde savcılığa suç duyurusunda bulunmakta, ayrıca vergi ve ceza kesmektedir. Kanun soruşturma ve dava aşamasında mükelleflere indirim imkanı tanımaktadır. Kişiler, bu vergi, ceza ve faizlerin Kanun’da belirtilen kısmını soruşturma aşamasında öderlerse verilecek cezanın yarısı, kovuşturma aşamasında öderlerse üçte biri indirilmektedir. Ancak bu indirimden faydalanılması, vergi mahkemesinde kesilen vergi ve cezalara karşı dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi şartına bağlıydı. İste Anayasa Mahkemesi, yukarıda bahsedilen kararı ile bu şartı Anayasa’nın 13, 35 ve 40. maddelerine aykırı bularak iptal etti. Düzenlemenin iptali ile birlikte, mükelleflerin indirimden faydalanmak için vergi mahkemesinde dava açmamalarına veya feragat etmelerine artık gerek bulunmamakta.
Anayasa Mahkemesi iptal kararında, isnat edilen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması gerekçesiyle beraat kararı verilmesi, vergi kaybını doğuracak ilave fiilin işlenmemiş olması, vergi suçunun muhatabı ile verginin muhatabının farklı kişiler olması, vergi ve ceza ile ilgili tespitlerde hatalar yapılması gibi ihtimallerin gerçekleşmesi durumunda kişilerin ödememesi gerektiği vergileri ödeyecek olması nedeniyle aşırı bir külfete katlanmak zorunda kalacaklarını belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, ağırlıklı olarak ceza mahkemesi kararına göre gerekçesini oluşturmuştur. Ancak vergi mahkemesi daha önce iptal kararı verirse ne olacağı belirsizdir.
Kanun’un bu haliyle bir değerlendirme yapmak gerekirse, vergi mahkemesi davayı kabul edip vergi ve cezaları iptal ettiği takdirde, mükelleflerin ödedikleri parayı geri almaları yanında ayrıca indirimden faydalanmaya devam etmesi gerektiği düşünülmektedir. Çünkü aksi yorum Anayasa Mahkemesi kararını anlamsız kılacaktır. Ayrıca vergi mahkemesinin mükellef lehine verdiği iptal kararı asliye ceza mahkemesinde önemli bir delil olacaktır. Hatırlanacağı üzere Vergi Usul Kanunu’nun 367. Maddesinde yer alan “Ceza mahkemesi kararları, bu Kanunun dördüncü kitabının ikinci kısmında yazılı vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin işlem ve kararlarına etkili olmadığı gibi, bu makam ve mercilerce verilecek kararlar da ceza hâkimini bağlamaz.” kuralı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Bu karara göre ceza mahkemesi ile vergi cezalarını uygulayacak makam ve mercilerin birbirinden kopuk karar vermesi hukuka uygun olmayacaktır. Vergi cezalarının uygulanmasını etkileyecek vergi mahkemesi kararının da dikkate alınması gerekmektedir. İşte Anayasa Mahkemesinin indirim ile ilgili iptal kararı, mükelleflere vergi mahkemesinde dava açma imkânı vermektedir.
Bir diğer önemli konu ise Meclis’teki Torba Kanun’la ilgili. Kanun’da tartışmalı maddelerden biri olan 30. madde ile Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. Maddesine “ç) Vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilerek ödenen katma değer vergisi,” fıkrası eklenmek isteniyor. Madde kabul edilirse, tevkifat uygulanan durumlarda mal ve hizmet alıcılarına tevkif ettikleri KDV’yi indirebilmeleri için ödeme şartı getiriliyor. TÜRMOB ve diğer meslek kuruluşları haklı olarak bu maddeye tepki gösterdiler. Tepkiler, teklifin KDV sistematiğine aykırı olduğu, meslek mensuplarının ödeme yapılıp yapılmadığının araştırmalarının kendilerinden beklenemeyeceği noktalarında yoğunlaştı.
Bu noktada yapılan eleştirilere katılmaktayız. Kanunla ve düzenleyici işlemlerle KDV sistematiği giderek bozulmaya başladı. Torba Kanun’un 31. maddesindeki iade hakkının kapsamı konusunda Cumhurbaşkanına düzenleme yetkisi veren maddeyi de düşününce, özellikle indirim-iade mekanizması daha da işlemez bir hale geldi. Mükellefler açısından ağır şartlara bağlanan bu mekanizma, meslek mensupları açısından da giderek artan iş yükü haline geldi. Bu konuda özellikle uygulama ve akademiden gelen eleştirilerin dikkate alınması önerilmektedir.