Yahudi

Uğur Böceği

Aynı evde kalan üç hukuk fakültesi öğrencisi haktan, adaletten dünyadaki savaşlardan konuşurken laf döndü dolaştı, Yahudiler üzerine yoğunlaştı. İşin garibi iki öğrenci Türk ve Müslüman iken diğer öğrenci Yahudi’ydi. Yahudi olan Solomon gülerek “biz Yahudiler dünyayı altını üstüne getiririz ama suç her zaman başkasının üzerine kalır.” Mustafa, Solomon’a dönerek “yok o kadarda değil.” Ali de “Mustafa’yla hemfikirim Yahudiler o kadar da kötü olamaz.” Solomon “Siz öyle sanın arkadaşlar, bizler kötü değil, çok kötüyüz.” Ali ve Mustafa Solomon’a biz seni tanıyoruz. Sen kötü biri değilsin. Solomon gülerek “Dünyadaki tek Yahudi ben değilim arkadaşlar. Zaten onların bu tavırlarını tasvip etmiyorum. Yahudilerin kötü olduğunu size ispatlayacağım.”

Üç arkadaş aynı okulda ama farklı sınıflarda okuyorlardı. Bu konuşmaların ardından birkaç gün geçtikten sonra Mustafa eve gelmiş diş fırçasını arıyordu. Diş fırçasını olması gereken yerde bulamayınca, evin her yerinde aramaya başladı. Ararken gözlerine inanamadı. Diş fırçasını Ali’nin çalışma masasının üzerinde köpüklü bir vaziyette buldu. Hemen bağırmaya başladı. “Ali bunu bana nasıl yaparsın. Benim diş fırçamı nasıl kullanırsın.” Ali salondan sesin geldiği yöne koşarak, kızgın bir ses tonuyla “ben senin diş fırçanı neden kullanayım. Kafayı yemedim ya!” Solomon öfkeli iki arkadaşının arasına girdi. “Arkadaşlar ne yapıyorsunuz. Çıldırdınız mı siz?” Neredeyse şiddete dönecek ortamı araya girerek önlemişti. Ali “belki de Solomon kullanmıştır. Ona sorsana.” Mustafa “bu mümkün değil. Okula çıkarken beraber çıktık. Beraberde geldik. Hatta bir ara ders arasında Solomon beni telefonla kantinden aradı. O aradığı zamanı düşünürsek o zaman dilimi içinde eve gelip gitmesi mümkün değil. Hem suçlusun hem de güçlü. Bunun acısını bir gün senden çıkarırım” derken Solomon yeniden araya girdi, muhtemel çıkacak bir olayı yatıştırdı.

Bu olaydan üç dört gün sonra Solomon’la Ali okuldan beraber geldiler. Mustafa onlardan bir ders öncesinde eve gelmişti. Ali kız arkadaşı ile dışarı çıkacaktı. En sevdiği kazağını aradı ama bulamadı. Bir taraftan da “Nereye gider bu kazak” diye söylenirken kazağını Mustafa’nın yatağının üzerinde buldu. Hatta Mustafa’nın parfüm kokusu da kazağa sinmişti. Ali ağzından alev püskürerek ‘’Mustafa” diye bağırmaya başladı. “Sen yaptın bunu. Hesabını soracağım dedin ya sen yaptın bunu” Mustafa “ne yapmışım ben” diyerek sinirli sinirli odaya girdi. İkisi de yumruklarını sıktı. Neredeyse birbirlerine gireceklerdi. Solomon ikisinin arasına girmişti. “Yapmayın arkadaşlar, bu yaptığınız doğru değil” diyordu. Mustafa “Ben yapmadım. Solomon yapmıştır.” Ali “bu mümkün değil. Solomon’la beraber okula gittik, bizim sınıfa geldi. Benimle derse katıldı. Bir an bile yanımdan ayrılmadı.” Solomon dayanamadı. Gülmeye başladı. Ali ile Mustafa birbirine baktı. İkisi de sinirli sinirli. “Ne gülüyorsun ya dediler.” Solomon “ben size ne dedim. Yahudiler her türlü pisliği yapar ama suç başkasının üzerine kalır.” Demedim mi? Mustafa “Bu nasıl olabilir. İnanmıyorum.” Solomon “Geçen Mustafa’nın diş fırçasını aldım. Köpürttüm Ali’nin masasının üzerine bıraktım. Daha sonra Mustafa’yı aradım. Ancak kantinde kalabalığın ortam sesini iki gün önce telefonuma kaydetmiştim. Bilgisayardan o kaydı açtım. Telefonla konuştum. Daha sonra okula gittim. Mustafa’yla beraber eve girdik o sebeple ben suçlu listesinde olamazdım.” Ali hemen söze karıştı. “Ya bugün okula giderken beraber gittik. Gelirken beraber geldik. Bunu nasıl yaptın deyince” Solomon “O sırda bende kalsın, size ne demiştim. Yahudiler çok tehlikeli insanlardır. Sizin en büyük yanlışınız, birbirinize inanmadığınız. Ayrıca bana sen mi yaptın diye beni sorgulamadınız hemen karar verdiniz. Oysaki birbirinize güvenseydiniz. Bu duruma düşmeyecektiniz. Sizler birde hukuk fakültesinden mezun olup davalar hakkında karar veren sorgulayan veya savunan mercilerde olacaksınız. Belki hâkim, savcı ya da avukat olacaksınız. Önyargılı davrandınız. Türkiye’mizde ve dünyada olan olaylarda Müslümanların içine düştükleri olayların arkasında büyük bir ihtimalle Yahudilerin parmağı olduğunu asla unutmayın. Bizim parmağımız yoksa İngilizlerin veya mirasçıları Amerikalıların parmağı vardır. Kendileri işin içinde direkt olmazlarsa bile mutlaka kendilerine çalışacak taşeron mutlaka bulurlar.” Mustafa ve Ali şaşırmıştı. Ali, “Bundan daha güzel bize anlatamazdın inan. Yahudileri harika bir şekilde anlattın bize.” Ali ile Mustafa önce sarılıp sonra da odalarına doğru giderken el ele vermişlerdi.

Solomon salona girer girmez. Bir şeyin yere düşüp kırılma sesi duyuldu. Mustafa ve Ali odaya girince sehpanın üzerindeki vazonun yerdeki kırılmış parçalarını gördüler. Bunun üzerine Solomon’a ikisi de bakakaldılar. Mustafa, “Nasıl kırmayı becerdin” Solomon “Hayır ben kırmadım” dedi. Ali ile Mustafa “sen kırdın işte. Neden yalan söylüyorsun.” Deyince. Kanepenin arkasından Solomon’un sevgilisi çıkıp “Ben yaptım “dedi. Mustafa ve Ali şok olmuştu. Onlar bir kelime daha söylemeye fırsat vermeyen Solomon’un sevgilisi hatta Ali’nin kazağına Mustafa’nın parfümünü sıkıp Mustafa’nın yatağının üzerine de ben koydum.” Ali “neden yaptın bunu anlamadım.” Solomon “müsaadenizle arkadaşlar ben anlatayım. Biz Yahudiler, kendi yapacağımızı yaparız. Elimizin uzanamayacağı yerlerde ise işbirlikçilerimizi kullanırız. Bilmem anlatabiliyor muyum?” Ali ve Mustafa birbirine bakarken, Solomon “Size bu kadar ders yeter arkadaşlar. Kızlar orada mısınız? Deyince Mustafa ve Ali’nin sevgilileri diğer kanepenin arkasından çıktılar. Onları da çağırdım. Hep beraber yemeğe gidiyoruz. Hepiniz bu gün bendensiniz.”

Uğur böceğiniz diyor ki!

Keşke Yahudilerin hepsi yazdığım hayali bir kurgu olan hikâyemin kahramanı Solomon gibi olsa. Maalesef Yahudiler, kendilerini üstün ırk görüp, terör örgütlerini besleyerek Müslümanları Müslümanlara düşman ederek, kardeşi kardeşe düşman ederler. Suçlu da olmazlar. Adamlar her şeyi ama her şeyi planlarken maalesef bizler bugün yaptığımız yolu yarın kepçeyle kazabiliriz. Daha neler var neler. Biz yarınımızı planlamazken, adamlar yıllar sonrasının planlarıyla bizim kaderimizle oynuyorlar. Bunun tek çaresi birlik olmak. Türk kimliğimizi yüreğimizde hissetmektir. Kurtuluş savaşı, Çanakkale zaferi ruhuyla birbirimize sarılmaktan, birbirimize sahip çıkmaktan geçiyor. Aslında o sihirli sözleri içine sindirmek en önemlisi. İşte o sihirli sözler.

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.