Yalanlarla ülke yönetilemez!

Selami Mutlu

Bugüne kadar boşa kürek sallamışız. Bugün gireceğiz olmazsa yarın muhakkak bizi AB kabul edecektir diyerek yalanlarla toplumu oyalamışız. Bütün kriterleri aştık, bütün fasılları geçtik derken geldiğiniz noktaya bakın. Gayretlerimiz sonucunda giderayak neredeyse Arap toplumuna benzeşeceğiz.  Meydanlarda boşuna üfürmüşsünüz. Bu ülkenin hedefi vardığınız nokta olmamalıydı.

Her geçen gün Avrupa birliği, Türkiye’nin AB standartlarından saptığını, demokrasinin hak ve özgürlüklerin hukukun devamlı ihlal edildiğini söyleyip duruyoruz. Türkiye’ye verilen AB fonlarından da kesintiye gidiyor. Türkiye’nin AB ülkeleri ile sorunları en çok demokratik hakların ve hukuk uygulamalarının tartışılmasından kaynaklanıyor. Türkiye demokratik bir dil ve diplomatik bir hitap şekli geliştiremediği için hep eleştiriliyor. Eleştirinin boyutları arttıkça Türkiye ile AB arasındaki kapılarda kapanıyor. Türkiye giderek soyutlanıyor ve yalnızlaşıyor.

Türkiye’yi daha başından beri destekleyen yalnız bırakmayan düşünce kuruluşları ve aydın kesim bile artık desteklerini çeker olmuşlar. Bu çevrelerde Türkiye’ye karşı tavır sergilemeye başlamışlardır. AB hedefimiz, Türkiye’nin siyasi muktedirlerinin sergilediği bu tutum nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinde ve hukukta geldiği durumdan ötürü herhangi olumlu bir gelişme kaydedemediği için ülkemiz dış dünyada yalnızlaşıyor ve giderek Ortadoğu toplumları ile benzer duruma gelerek eleştiriliyor.

Türkiye kendi içerisinde yeniden evrensel standartları kuramaz ve hayata geçiremezse yalnızlaşarak Ortadoğu toplumlarına benzeşecektir. Bugün bu duruma gelmemizin siyasi-ekonomik ve kültürel nedenleri vardır. Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerine, demokrasiye, hukuka özen gösterilmesi ve onun korunması, kollanması adına görev yapan makamlardan biri İç İşleri Bakanlığı diğeri Adalet Bakanlığıdır. Her iki kurumda vatandaşın hak ve hukukunu korumakla yetkilidir. Siyasi ayrım yapmadan vatandaşa çözüm getirilmesini sağlayan, vatandaşın zorda kaldığında sığınacağı iki limandır. Bu limanı yöneten siyasi muktedirlerin öfkesine hâkim olamayarak tehdit içeren ağır sözler sarf etmesi kabul edilemez.

Konumunu ve bunun önemini unutarak taraf olup dilini ve elindeki silahlı gücü tehdit unsuru olarak kullanmamalıdır. Yapılacak eleştiri ifade edilemeyecek hakaret-iftira-tehdit oluşturmamalıdır. Değil bir siyasi parti mensubuna sade bir yurttaşa bile o makamlardaki siyasi muktedirin “Ben sana gösteririm bak bundan sonra başına neler gelecek” demesi kabul görmez. En basit örneği ile siyasette ki dil bu şekilde icra ediliyorsa, hiç AB değerleri ile örtüşür mü? AHİM den gelen defalarca uyarı ve serzenişlere rağmen AHİM değerleri devamlı ihlal ediliyorsa sizi hangi gerekçelerle AB toplumu kendi içinde benimseyip entegre edecek?

Türkiye ile AB arasındaki gerginlik sadece demokratik hak hukuk düzleminde kalmıyor. Ekonomik alanda da kendini göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin katılım öncesi fonlardaki alacakları yeniden yapılandırılarak kesintiye uğramıştır. Kesintinin gerekçesi de Türkiye’nin AB değerlerinden giderek sapması gösterilmektedir. AB’nin verdiği katılım fonlarında ki bedel Türkiye’nin AB değerlerine ulaşması içindir başkaca bir amaç için kullanılması yandaş aktarımlar için değildir.

Verilen katılım öncesi fon kaynakları demokrasimizin daha da geliştirilmesi, hak hukuk ve özgürlüklerin geliştirilmesin de kullanılacağı gibi Türkiye’nin alt yapı sorunlarını gidermede, ulaşımda-iletişimde-trafikte-teknolojide-tarım ve hayvancılığın-eğitimin AB normlarına uygun hale getirilmesinde de kullanılması içindir. Siyaset sağır halk dilsiz olunca bütçeyi olur-olmaz yerlerde harman gibi savurdunuz. Öğle bir savurdunuz ki büyüme konusunda söylediklerinize kargalar bile güler durumda.

“Ölme eşeğim ölme bahar gelecek yonca bitecek” yıllardır süregelen bu tekerleme bugünde geçerliliğini koruyarak siyasetteki yerini almıştır. Yok 2020 de şöyle olacak, yok 2030 da böyle olacak diye toplumun kemerlerini sıkması için delik bırakmadınız. Aradan geçen 20 yılı tükettiniz güneş ülkesi Türkiye elektriğini güneşten elde edecek, doğalgaz bulduk, uzaya gidiyoruz yalanlarıyla 20 yılı tükettiniz. Elektrikle yürüyen arabalar yapacakmışız ki biz buna yürekten inanıyor ve destekliyoruz. Ancak ABD’yi yeniden keşfetmeye gerek yok! AB’ye girmek için hiçbir gayrette bulunmadığınız Batı dünyası nerdeyse yarım asırdır bunları kullanır durumda. Biz hep seyirci kaldık. Önümüze gelene Ey… Hey… diyerek havanda su dövdük.

Yılın son çeyreğinde %7 büyüdük demekle yine abartmış olmadık mı? İşin uzmanları bile bu serbest atış karşısında şaşırmış durumdalar ve de soruyorlar “Nerede bu büyüme” diye. İş-ticaret- sanayi- turizm- tarım- hayvancılık dünyası ağlama duvarına dönmüş siz hala büyüyoruz diye abartıp duruyoruz. İnşaat sektörü ve hizmetler sektöründe elbette büyüme var. Rant çevresi arsa kapıp inşaat yapmak için sırada bekliyor. Hamiline kart elde edebilen hizmet sektöründe yer almaya devam ediyor. Elbette gelişme var olacak.

TÜİK üçer aylık dönemlerde ki artışı ayırarak göstermek yerine birleştirip birlikte oluşturulmuş bir rakamla abartarak göstermiştir. Bu ekonomik değerlerde bir göz boyamadır. Popülist bir yaklaşımdır. Hızlı ve sürdürülebilir büyüme sağlamak isteyen yönetimler, fiyat istikrarını da sağlamak enflasyonun önünü kesecek siyasi ve iktisadi önlemler almak zorundadırlar. Büyüme politikalarının uzun vadeli iktisadi rasyonalizme uygun olması gereklidir. Bunu sağlayacak olanda bağımsızlığına gölge düşürülmeyen bir Merkez Bankasının varlığı ile olur.

Ekonomisi ithalata dayalı, siyaseti tehdit içeren bir dile sahip, popülist politikalarla yönetilen, hak-hukuk-adalet- demokratik değerleri ve ekonomisi kesintiye uğramış bir ülkeyi, AB değerleri ile yoğrulmuş bir toplum içersine siz olsanız almayı kabul eder misiniz? AB ülkelerinden biri olsanız daha düne kadar yüzünü AB değerlerine dönerek ilerleme kaydeden ve Ortadoğu toplumlarının özenerek baktığı bir ülkeyi, şimdi Ortadoğu değerlerine yakınlaştırarak yozlaştırılan Türkiye’yi aranıza alır mıydınız?

Türkiye bütün gücünü bu olumsuz ilerlemeye dur demek için erken seçim hatta hemen seçim kararı alarak bu olumsuz gelişmelere son verilmelidir. Yüzünü AB değerlerine dönmeli bu değerleri yeniden kazanmak için çaba sarf etmelidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de koyduğu hedef batı uygarlığıdır.