Orman yangını sönmüşe benziyor. Zaman zaman küllerden rüzgar yardımıyla canlanan ateşler olsa da artık sona gelinmiştir. Bir daha tekrar etmemesini dileyeceğim ama yanacak ne ağaç kaldı ne yürek kaldı. Kara vicdanlılar gibi kararan kapkara dağlar kaldı ortada. Ormanların içinde yanan canlıların hayvanların hesabını elbette Allah soracaktır. Gençliğinde bir kediyi acımasızca ateşe atan bir vicdansız çok değil beş yıl sonra aynı yerde yine ateşle belden aşağısı yanarak bedelini ödemişti.
Milli Eğitim Bakanı affını istedi. Bu ifade ne kadar sevimsiz bir ifade. Arkadaş bırakınız da adam gönül hoşluğu ile içini boşaltarak istifa etsin. Çıksın gazetecilere istifa sebeplerini anlatsın. Görevdeyken de böyle değil miydi? Pek çok kararı kendisi almaz herkesle beraber ilk defa başkasından işitirdi. O zaman “istifa veya af” istemek akıllarına gelmeyenler en yakınındakilerin aşağılamalarına o kadar çok maruz kalmış ki artık yol kilitlenmiş, hareket imkansızlaşmış işte son hamle bu “affını istemek”. Bakan beyin üç yıldır beraber çalıştığı bakan yardımcısı kendisini adeta bloke etmiş atadığı daire başkanlarını başlatmamış ve o zaman ayrılık zamanı geldiğinin farkına varmış.
Tam yirmi yıl önce emekli olduğum bu kurumun gerek merkez gerekse taşra teşkilatına uğramadım. Kimler gelmiş kimler gitmiş bilemem. Yönetenlerini entelektüel, aydın, ziyalı olması gereken bu kurum aynı zamanda devleti yönetecek aydınları da yetiştirmekle görevlidir. Ancak “eserin mükemmeliyeti müessirin mükemmelliği ile münasiptir” prensibi gereği “ancak o kadar oluyor”. Ziya hoca gidince bakanlığın ziyası da gitmez.
Üç yıl beraber çalışan bu insanlar demek ki kurumu daha ileriye götürmede “bakan beyi” sorumlu görmüşler ki O, ayrıldıktan sonra hiç anlaşamadığı anlaşılan yardımcısı bu göreve getirilmiştir. Bakan yardımcısı başarılıysa bakan değişmemeliydi. Başarısız ise bakan olunca başarılı olacağının işareti mi var? Çok büyük bir sıçrama görülürse başarısızlığın müsebbibi olarak giden bakan görülür.Yoksa “üç yıl boşa gitti hüneri olsa o zaman gösterirdi” denilerek fatura yeni bakana kesilecektir. Ondokuz yılda sekiz bakan değişikliği başarısızlığın işaretidir. Geride Yavuz Bingöl’e, “her okula saz” kampanyası ile binlerce lira avanta ve çoğu çalışmayan tabletler kaldı. Başka bir şey hatırlamıyorum.
Buna benzer bir durum da Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görülmüştü. Başkana görünürde yardımcı olan şahıs el altından bu dürüst adamın altını oydu. Kürtçülük yaparak bu yöndeki milletvekillerini de alet edip istifaya zorladığı söylendi. Güle oynaya teslim ettiği başkanlığı devralan şahıs Hacı Bayram Camii imamının tenkitlerine dayanamayarak sefil bir şekilde istifa etti. Geriye ilk seçildiğinde bir Nevruz günü bütün devlet erkanı ile birlikte gittiği Diyarbakır meydanında Kürtçe okuduğu “mem-u zin” ile kendisinin atadığı %90’ı Kürtçü olan “mele” faciası kaldı.
Sahi devletin yönetimi işi nasıl gidiyor? Bir Cezayirli alimin duası gibi “Allah’ım Türklere ve Türkiye Devletine yardım et. Onlar zarar görürse İslam’ın ayakta kalma şansı yoktur” duasıyla dua edelim.Sonumuz hayrola…