Bugüne yansımalar üzerine temas etmek istedim ama ancak şimdi mümkün oldu. Geçen hafta sonu Hulki Cevizoğlu’nu dinledik. Her zamanki gibi çalışılmış hazırlanılmış bir konuşmaydı. Belli kurallar dahilinde konuştu. “Sosyal medyadaki varlığınız cezalandırmanıza sebeptir” diye bir söz söyledi. Daha önce bir arkadaştan işitmiştim. Devlette işe girmek isteyen genci mülakata almışlar. Her şey olumlu sıra SM (sosyal medya)araştırması yaptınız mı ya gelmiş? İşte bu sual tam da Hulki Bey’in sözüne denk geliyor. Kendisinin yoksa kardeşinin ana-babasının SM hesaplarıyla bir cezalandırma kusur bulma arayışları olmuş. Oysa suçun şahsiliği esas olmalıydı. Hem liyakat ise olumlu, başka sebepler aramak eskinin tabiri ile “kadı kızında da olan kusuru” bulmak için gayret etmek ne kötü bir iş. Kulp bulmaya çalışmak da deseniz olur buna.
Bu konferansta ilginç bir soru-cevap bölümü yaşandı. Anlaştığı kadar soru alan Hulki Bey daha fazlasını kabul etmedi. Sıra katılımcılar arasında olan Bülent Arınç’a gelince bu söz ustası adam önce kendisinden bahsettikten sonra şöyle bir değerlendirme yaptı. Bir TV kanalını sonuna kadar seyretmek imkanı yok. Bazen tartışma programlarını takip ediyorum. Ancak beş dakika dinleyebiliyorum. Daha fazlasını dinlemeye sabrım kalmıyor. Çünkü bir tarafta “yandaş” denilen gazeteciler, diğer tarafta karşıt fikirli gazeteciler var. İşte hem yandaş hem karşıt fikirli olduğu söylenen gazeteciler beş dakika sonra aynı fikirde birleşiyorlar. Karşı veya karşıtlık ortadan kalkıyor hepsi yandaşta buluşuyor” dedi. Hepimizin şikayeti bu. Hiç kimse o karşıt görüşlü olarak arz-ı endam eden yalancılara arazi olun demiyor. Ama onlar buna ihtiyaç duyuyorlar. Başka zaman “söz hürriyetinden” bahsedenleri kendileri teslim oluyorlar. İçinde bulunduğumuz seçim ortamında bu aşikar bir olgu. Her kanal her konuşmacı başta devletin kanalı olmak üzere fikri hür adamları çıkarmamaktadır. Çıkanlar arazi olmayı becerenlerdir.
Bu konuda ben de şikayetçiydim. İlim adamı sıfatıyla çıkanların hezeyanlarını dinlemek en acı taraf. Gazeteci, duyduklarını veya muhtemel gelişmeler olmuş, işitmiş gibi anlattıkları için onlara fazla dikkat gerekmiyor. Dün FETÖ kanallarındaki aymazlık şimdi isim değiştirerek devam etmektedir. Bir Özbek şair dostumla yazıcılar uyuşmasında, yazarlar birliğinde (dikkat ederseniz şairler ve yazarlar demiyor hepsi “yazıvçu” olarak adlandırılıyor) konuşurken bir Özbek arkadaş “Ağabey siz Sovyet zamanında böyle konuşmuyor yazmıyordunuz şimdi ne oldu da böyle yazmaktasınız” dedi. Cevabı ilginç, “O zaman ağzımız vardı ancak söylemeye dilimiz yoktu, şimdi hem ağzımız hem de dilimiz var”. Bol ahkam kesen, öğrenciye “ne büyük bir alim” olduğunu göstermek için olmadık eziyetler eden hocalar, gırtlağına kadar siyasete bulaşmış ve çıkarları için kendilerinin de inanmadıklarını söylememektedirler. İşte koro halinde konuşma böyle ortaya çıkıyor. Bülent Arınç’ın da söylediği bu olsa gerek. Huzurlu bir seçim süreci, kaliteli bir seçim ortamı, güzel bir üslupla tartışmalar olması dileklerimizle.