Bugünlerde geleceğim ile ilgili planlar yaparken aklımdan bir İbrani atasözü geçti. “ Tanrı’yı güldürmek istiyorsan, ona planlarından bahset.” Buna benzer bir sözdü. Hayatlarımız planların hızına kaptırdık yetişemiyoruz. Hız artık yaşam biçimimiz oldu. Uyurken, yemek yerken veya bir iş yaparken en kısa en pratik olanlarını arıyoruz. Bazen geriye dönüp baktığımda ne kadar hızlı yaşadığımı düşünüyorum.
Çocukluğum daha dün gibi sanki… Bahçesinde koşup oynadığımız ev şimdi çok sessiz. Zaman acımasız olduğu kadar da hızlı. Ağaçlar saçlarını dökmeye başlayınca o saklanan salıncaklar ortaya çıktı. Bomboş ve çıplak salıncaklar hatıraları gizleyemedi. Burada oynadın, bu bahçede düştün. Yaraların yine burada sarıldı. Hepsini bir tokat gibi yüzüme çarptı. Keşke hatıraları silmeden yaşasak. Hepsi bu kadar bize acı gelmese ne kadar güzel olur. Hatırladıkça niye üzülürüz ki, hep sevinsek.
Anılar havuzundan en sevdiğimizi seçsek ve oradan yaşamaya devam etsek. Bu düşüncelerim yüzünden bana yer kalmadı. Hatıralara çok gömüldüm. Hepsini silsem ya güzel olmaz mı? Mutlu mutlu oynadığım sokakları, mezara bıraktığımız ve önünden geçerken o mezarda bir garip olduğunu unutsak, sanki hiç vâr olmamış gibi. Yirmi dört yaşındayım ama bin yıldır buralarda gibiyim. Buralar o kadar ıssızlaştı ki gölgem bile beni terk etti. Nereye gitti ve nasıl bilinmez. Hatıralarla dolu gizli bahçe, çocukluğumun umursamazlığına gömüldü. Bu umursamazlık mı?
Zamanın hızı mı? Dünya mezarlığına gömüldük. Gömüldükten sonra bir hıza kapıldık gidiyoruz. O mezar ki bizi günden güne içine alıyor. O mezarın ihtişamıyla kendimizi kaybediyoruz. Velhasıl kelam anılarımız, planlarımız ve hayatlarımız bir film şeridi edasıyla gözümüzün önünden geçiyor. Şu hızımızı biraz düşürsek de kendimize aynadan şöyle bir baksak. İçimizi dışımızı en sade haliyle görsek. Belki yaşama arzumuz daha da artar. Unutmayın dünya mezarında bir garip var. Ondan selamınızı eksik etmeyin….