Döviz artışları aldı başını gitti. Ekonomide büyük çöküş yaşanıyor. Zamlar ardı ardına geliyor. Ve ekonomimiz siyasi muktedir tarafından Allah’a havale ediliyor. Benim dövizim yok ki üzüleyim olanlar düşünsün diyenler büyük yanılgıya düşerler. Döviz artışı ile gelen zamlar her kesimi olumsuz olarak etkileyecektir. BOTAŞ’ın doğalgaza % 49,5 zam yapmasından sonra elektrik ve gaz fiyatlarının da artırılması iğneden ipliğe kadar zamları da beraberinde getirecektir. Sanayimiz zaten zordaydı şimdi kepenk kapatmalarını da arka arkaya izleyeceğiz. Piyasa bu döviz artışlarının karşısında şaşırmış durumda şokta. Şok atlatılıp sonraki günlerde piyasadaki zam furyasıyla kendini daha çok gösterecek.
Türkiye de üretim ekonomisinin çıkmaza girdiği ve her şeyin ithalata dayandırılarak yürütülmeye çalışıldığı bir dönemde uyarılara ve akademisyenlerin önerilerine kulak asmayarak bildiği martavalı okuyanlar zora girince yine işi Allah’a havale eder oldular. Mazeret hazırdı bütün bunlara sebep papaz diyerek kendilerini avutur oldular. 16 yılda ülkenin getirildiği ekonomik çıkmazda bu vurdumduymazlık ve bilimsellikten uzaklaşmanın sonucudur. Ulusal paramız durmadan değer yitirmiştir. Kayıp büyüktür. Ülke ekonomik çöküşün içindedir. Borcu borçla kapatarak, dış borç alarak işlevsiz çılgın projeler üreterek ülke borç batağına sokulmuş ekonomimiz duvara toslamıştır.
Devamlı dış borç alarak ekonomide yol almak ve toplumsal refahı sağlamak mümkün değildir. Ancak tedavisi zor olan bir hastalıktır. Bu hastalık bulaşıcı bir virüs taşır. Bağımlılık yaratarak yıllar içersinde ilerleme kaydeder. Alışkanlık yaratır. Daha sonraki nesillerinde aynı yolu izlemesine neden olur. Yapısal reformları yapın, demokrasi açığımızı kapatın, hukukta bağımsızlığı sağlayın ancak ekonomimiz bu şekilde raya oturur dedik durduk. Bunun amacı özgür ortamlarda yatırımın ve tasarrufun sağlanmasına yönelik idi. Tasarruf sağlanamayan ortamlarda yatırım olabilir mi? Kendi enerji kaynaklarını kullanamayan bilim ve teknolojiye yönelemeyen toplumlar ekonomide gelişme sağlayabilir mi?
Siz evet siz siyasi muktedirler buna doğru teşhis koyamadınız. Bu günkü ekonomik ve siyasi krizin nedeni sizin orta çağda kalan ideolojik yaklaşımınızda yatıyor. Üretim kaynaklarımızı planlayıp geliştiremediniz. Demokrasiyi, hukuku hiçe saydınız. Bu anlayışla refah toplumu yaratılabilir mi? Tasarruf tedbirleri almaya başladık dediniz, kendi lüks ortamınızda ki tasarruf yapılması gereken saray israflarını görmezden geldiniz. TBMM de ki vekil sayısını artırdınız ama TBMM’yi işlevsiz kıldınız. İşlevi elinden alınmış bir Meclis’e bu fakir millet neden para ödesin? Bunu da es geçtiniz. Hani tasarruf yapacaktık? Lütfen tasarrufa önce kendinizden başlayınız. Halkımız zaten kemerinin son deliğinde sayenizde.
Sorun siyasetin yaklaşımında yatıyor. Kafalara yerleşmiş Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı üzerine kurulu zihniyette yatıyor. Amaç bunu silerek “Her şeyin en büyüğünü biz yaptık’’diyerek toplumu dönüştürmek kendine benzetmek. Devletin ve toplumun ne denli yıkıma uğratıldığının artık farkına varılmalıdır. Bu gün ülkemizin ve toplumumuzun yaşadığı zorlukların baş nedeni siyasetin başlangıçta plansız-programsız lüks ve şatafata dayalı liyakatsiz savurganlığında vardır. Varılan noktada döviz artışı, demokrasi açığı, yatırımların durması-kredi temininde ki güçlükler-papaz olayı zamlar vardığımız son aşamadır. Şimdi kalkıp işi Allaha havale etmek ne derece doğru olur.
Her zorluğa mazeret üreterek üstünü örtmekle ülke gelişmez. Ülke için yapılması gerekenleri belagat yoluyla sağlamaya çalışmak, sağa-sola çatarak prim yapacağını sanmak ancak kör bir ideolojik kafanın fanatik ve bağnaz bir düşüncenin işidir. Oraya buraya babalanmak için önce bir ülkenin ekonomisinin sağlam bir alt yapıya sahip olması, ihracatının ithalatı çok aşmış olması, milli ve yerli sanayi ve savunmasını öz değerleriyle üretmesi gereklidir. Sanayimiz dışa bağımlı, enerji kaynaklarımız dışa bağımlı, eğitimimiz içler acısı, tarım bitmiş durumda gübre ve kimya sanayi ithal, birde kalkmış oraya buraya afra tafra kesiyorsunuz.
Siyasette bu gelişmeler ve zihniyet var olunca doğal olarak ekonomiyi de tetikliyor. Sonuç içler acısıdır. Ülke kan kaybetmektedir. Toplum şaşkın ve öfkelidir. Döviz artışıyla yapısal kriz derinleşmektedir. Resesyon beklentisi iç talepteki yavaşlama Merkez Bankası’nın kararlarına da yansımıştır. Alınan kararların ekonomide açıklanan yeniden yapılanma çalışmalarının sonuç vereceği bir varsayıma dayalıdır. Ülke kur şokuna girmiştir. Geç alınan tedbirler sonuç getirmeyecektir. Kur artışı ile doğacak zamlar enflasyonu artıracaktır. Ekonomide durgunluk Stagflasyon yaşanması kaçınılmazdır. Ekonomiye güven sarsılmıştır. Öyle yastık altı mağduriyeti yaparak ne ekonomi düzelir ne de kirlenen zihniyetin üzeri örtülebilir.
Bu kadar hızlı değer kaybeden “Ulusal” para birimimizin karşısında sadece iş Allah’a havale ediliyor ve herhangi bir ileri adım atılmıyorsa, o zaman aç kurtlar gibi etrafımızı saran dış güçlerle çok uluslu şirketlerle aynı yatağa girilmiş kanısı uyanır. Yani bize yaşatılan ekonomik ve siyasi krizin bilerek derinleştirildiği, planlı bir şekilde kendini güçlendirip ülkede ki büyük şirketlere de el atılması gerçeğini gündeme getirir. 15 Temmuz darbe girişiminin önceden bilinip herhangi bir şey yapmayıp sonrada bunun fırsata çevrilişi gibi bir senaryo suçlamasıyla karşılaşırlar. Her şeyi Allah’a havale edenler bir gün milletin sizi Allah’a havale etmesiyle baş başa kalabilirler.